Uzman Psikolog Selen Can anlatıyor...
OKB’NİN SEBEPLERİ NELER?
Tam olarak bilinmiyor. En çok biyolojik faktörlerin üzerinde duruluyor. Takıntı hastalığı yani obsesif kompulsif bozukluk (OKB) tanısı alan kişilerde beynin bazı bölümlerinde aşırı bir aktivite bulunuyor. Ayrıca birinci derece akrabalarında OKB olanlarda daha sık görülüyor. Bir de çevresel faktörler var. Örneğin geçmiş travmalar veya bazı yaşam olayları... Fakat bunlar hastalığın sebebi değil, OKB’ye yatkınlığı olanlarda tetiği çeken etkenler...
Örneğin 20 yaşında tatildeyken kaldığı otelde temizlikle ilgili sorunlar yaşayan birisinde, bu olayın hemen ardından temizlik takıntıları başlayabilir. Bu kişinin “Keşke o otele gitmeseydim bütün bunları yaşamayacaktım” diye pişmanlık göstermesi yanlış. Çünkü otel olmasa da kuvvetle muhtemelen daha sonra bir başka etken olayı başlatacaktı. BAŞLANGIÇ YAŞI NEDİR? Genellikle 20’li yaşlarda ortaya çıkıyor. Daha önce veya daha sonra da başlayabiliyor. Başlangıç yaşı bazen çocukluk bazen de ergenlik dönemine rastlayabiliyor.
OKB’Yİ HER ZAMAN KÖTÜ BİR OLAY MI BAŞLATIR?
Kötü değil de stresli bir olay diyebiliriz. Örneğin, gebelik olumsuz bir olay değil fakat bazı kişilerde takıntıları başlatabiliyor. Tetiği çeken, kişide etki bırakan ve onu derinden etkileyen bir olaydır. Az önce verdiğimiz otel örneğini düşünelim. O otelde kalan herkeste temizlik takıntıları başlamaz elbette. “Geçen hafta çok kirli bir otelde kaldım” der geçeriz. Normalde üzerinde durulmayacak bir olay, o kişi için fazlasıyla stres verici olabilir. Stres, hem rahatsızlığı başlatan hem de var olan takıntıları artıran önemli bir etken.
OKB’YE YATKIN BIR KIŞILIK YAPISINDAN SÖZ ETMEK MÜMKÜN MÜ?
Evet. Mesela OKB’si olanlar genellikle hassas kişilerdir. Kolay üzülebilirler. Siz fark etmezsiniz ama söylediğiniz bir söz derin bir etki bırakabilir. Olumsuz düşüncelerden sıyrılmaları nispeten zor olabilir. İlişkilerinde kolay bağlanabilirler ve unutmaları zaman alabilir. Bir kısmı ‘Hayır’ demekte oldukça zorlanır. Benim özellikle gözlemlediğim bir özellik de bu kişilerin fazlasıyla verici olmaları ve bu yönleriyle zarar görmeleridir. Mükemmeliyetçi kişilerde daha sık görüldüğünü söyleyebiliriz. Mükemmeliyetçilerde bazı inatçı ölçütler, kurallar vardır. Tıpkı OKB’de olduğu gibi. Yine OKB’si olanların bir kısmında erteleme davranışı görülür.
OKB TANISI NASIL KONULUR?
Bir psikiyatri doktoru takıntıların ne kadar zaman aldığına, kişinin yaşamını nasıl etkilediğine bakarak tanıyı koyar. Maalesef OKB’si olanlar doktora gitmeye, yardım almaya çok çekiniyor. Bazıları, “Dünyada bu sorunu bir tek ben yaşıyorum, yaşadıklarımı kimseye anlatamam” çekincesiyle yardım almayı reddediyor. Bazıları da ritüelleri katı bir biçimde benimsediği, değişmeyeceğine inandığı hatta değişimden bile kaygılandığı için doktora gitmiyor. Bazen de yaşanan sorunların bir hastalık olduğunun bile geç farkına varılıyor. Şu konuyu vurgulamak istiyorum. OKB de tıptaki diğer rahatsızlıklar gibidir. Nasıl başka bir hastalık nedeniyle doktora gitmekten çekinmiyorsanız OKB’niz olduğu için de gitmekten çekinmeyin. OKB tanısı olanlar yaşamlarında son derece başarılı kişilerdir. OKB, kişide kaygı uyandırdığı için psikiyatri sınıfına girmiş bir rahatsızlık, bunun dışında bir anlamı yok.
TAKINTILI DÜŞÜNCELERIN GENELLIKLE KIŞININ EN ÇOK DEĞER VERDIĞI NITELIKLERLE ZIT OLMA EĞILIMINDE OLDUĞUNA ILIŞKIN BIR GÖRÜŞ VAR. NE DERSINIZ?
Evet, örneğin dini takıntıları olan bir kişinin zihninden kutsal değerlere karşı küfürler geçiyor. Bu kişi aslında dinine çok bağlı. Dolayısıyla zihninden küfür geçtiğinde çok büyük ıstırap duyuyor. Aslında şöyle bir gerçek var: Dini takıntılar, dinle ilgisi olmayan bir kişiyi niye bulsun? Bu kişiler bunu biliyor. Ama obsesyonlar o kadar gerçek görünüyor ki kişi bu küfrü edenin kendisi olduğuna inanıyor. Yani küfür içerikli düşüncelerin kendi zihninin bir ürünü olduğuna inanıyor. Halbuki değil. Benzer bir örnek de eşcinsellik takıntılarıyla ilgili... Kişi karşı cinsten hoşlanmasına rağmen, “Ben eşcinsel miyim? Şu kişiden hoşlandım mı acaba?” gibi düşüncelerle mücadele etmek durumunda kalıyor.
TAKINTI MI DEĞİL Mİ NASIL ANLAŞILIR?
Bazı olumsuz düşünceler zihnimize geldiğinde canımız sıkılabilir fakat “Bunu düşündüğüm yeter” diyerek o düşünceleri bir nebze geride bırakabiliriz. Bu düşünceler, biz istemeden geliyor olsalar da çaba gösterdiğimizde geride bırakmamız mümkün. Fakat takıntılı düşünceler, zihinsel görüntüler, dürtüler hem istemsiz bir biçimde gelir hem de geride bırakması daha zordur. Bir kere, bu düşünceler oldukça inatçıdır. “Ben bunları artık düşünmeyeceğim” diyerek bu düşüncelerden kurtulmak mümkün değildir. Zaten siz engellemeye ve kaçmaya çalıştıkça daha çok gelirler. Obsesyonlar sık aralıklarla gelir. İki düşünce arasındaki süre saniyeler bile olabilir. Son olarak, takıntılı düşünceleri bir şekilde etkisizleştirmek isteriz, bu da kompulsiyonlara sebep olabilir.
DEFALARCA VE DEFALARCA...
Davranışların takıntılı olup olmadığını ise şu şekilde anlayabiliriz. Takıntılı davranışları, bir şeyleri etkisizleştirmek için yaparız. Aklımıza gelen bir düşüncenin ardından korkmuşsak ve o korkulan şeyden korunmak, kendimizi bir şeylerden sakınmak amacıyla bazı davranışlara girişiyorsak, bunların kompulsiyon olma olasılığı var. Kompulsiyonları, bir şeyleri kendi içimizde kanıtlamak için yaparız. Ve bunu neredeyse her düşüncenin ardından, defalarca yaparız.
1 SAATI AŞIYOR MU?
Bir de normal bir takıntılı davranış ile OKB’deki takıntılı davranış arasındaki farka bakalım. Hastalık düzeyinde olmayıp herkeste olabilen takıntılı davranışlar da vardır. Örneğin, kapıyı kontrol etmek, bazı totemler yapmak, ellerini fazlaca yıkamak gibi. Buradaki en önemli fark, davranışın aldığı süredir. Takıntılı davranışlar günde 1 saatten fazla bir süre alır. Günün ciddi bir bölümünü kapsar. Ayrıca takıntılı davranışlar hem kişinin yaşamında hem de birlikte yaşanılan kişiler açısından ciddi zorluklara sebep olur.