Önce bir konuya açıklık getirelim. Salı günkü yazıda demiştim ki:
- Sorun Muharrem İnce’ye... Seçimi kazanıp cumhurbaşkanı olsaydı “Parlamenter Sistem’e dönelim” der miydi? Cevap geldi. Diyor ki:
- 23 Nisan 2020’den önce “yetkilerimi devredeceğimi” seçim vaadi olarak ilan etmiştim. ...... Bunu önemle vurguladıktan sonra şimdi gündeme geçelim. Amerika’da neler oluyor?
Türkiye’ye bazıları Küçük Amerika derler... Ne münasebet... Tam tersidir. Amerika, Büyük Türkiye’dir. Nitekim son olayları gördünüz. Mesele ırkçılık değil. O hep vardı. Bizim Gezi olaylarında mesele nasıl ağaç değil idiyse. Trump hâlâ anlamamış olsa bile orada da asıl mesele ırkçılık değil. ......
Buyurun, bir benzerlik daha: Amerika’daki protestoların arkasında dış mihraklar olduğu söyleniyor. Dış mihrak dedikleri de bilin ki yine Amerika’dır. ...... Hatta bir benzerlik daha ufukta görünüyor: Sessiz çoğunluk. Bütün kumpaslara rağmen, seçimi Trump kazanırsa hiç şaşırmayın.
Biraz iç siyaset. Kemal Kılıçdaroğlu, teşkilatı uyarıyor (özetle):
- Negatif sözler söylemeyin. İnsanlara ümitsizlik vermeyin. Türkiye güçlü bir ülkedir. Ne güzel... Bal akıyor ağzından. Tam rahatlamıştım, aynı Kılıçdaroğlu tekrar aldı sazı eline, öyle karanlık bir tablo çizdi ki, kâbus gibi... Moralim yine sıfır oldu. ...... Teşkilata herhalde demek istedi ki:
- Siz onu beceremezsiniz. Negatif söylem işini bana bırakın. Burada erbabı var.
Son bir not... Ayasofya’ya dair... İlber Ortaylı, bir tehlikeden bahsediyor: Ayasofya ibadete açılırsa, dünya ülkelerinin nasıl bir tepki vereceğini de düşünmek lazım diyor. Düşündüm hocam. Kudüs’ün gasbına nasıl bir tepki verdilerse... Nasıl ama?