Kısa bir Brüksel turu endorfin salgılamanıza neden olacaktır. Haydi şimdi bu yazıyla, kendimizi Brüksel’e atalım. Malumunuz çikolata deyince akla İsviçre ve Belçika gelir. Belçika’ya defalarca yolum düştü. Hem endüstriyel hem de butik birçok çikolatayı tatma şansım oldu ama birinin yeri bende ayrıdır: El yapımı çikolatalar yapan Frederic! Frederic, “Daha önce çikolata yememişiz yahu!” dedirtecek şahanelikte. Bir diğer müthiş çikolatacı da Pierre Marcolini’dir.
BAHARATLI ANTİK BİR YOLCULUK
Frederic’in sıcak çikolatalar içebileceğiniz bir ‘Tea Saloon’u da vardır. Ben, insanı baharatlı antik bir yolculuğa çıkaran safranlı sıcak çikolatasını öneririm. Frederic’ten çıktıktan sonra karşı çaprazında duran istiridyeciye gitmelisiniz. Burada İrlanda, İngiltere, İspanya ve Fransa’dan getirtilmiş taze istiridyelerden ortaya karışık bir tabak açtırıp limonlayıp hazlara gark olunuz. Bu arada unutmayınız ki çikolata ve istiridyenin afrodizyak etkileri vardır. Lezzetli diye ölçüyü kaçırmayınız.
‘İŞEYEN ÇOCUK HEYKELİ’YLE SELFIE
Brüksel’de ‘İşeyen çocuk heykeli’ ile fotoğraf çektirmezseniz olmaz. Ben heykelin üryan ve çeşitli giysili hallerine denk geldim. İtfaiyeciler gününde itfaiyeci kıyafeti giydirilmişti ve itfaiye bandosu müzik yapıyordu. Bu veletin kıyafetlerinin sergilendiği müze ise Grande Place’da. Grande Place, dört tarafı muhteşem binalarla çevrilmiş bir buluşma meydanıdır.
AT ETİ YEDİM!
Grande Plaza’da sokaklara taşan kafe ve barlarda Belçika’ya özgü lezzetler var. Hatta meraklıysanız at eti bile yiyebilirsiniz. “At eti mi yedin Rıza?” diyebilirsiniz. Evet, at eti yedim ama menüde sıradan bir seçenek gibi duran yemeğin ortasına geldiğimde bir şey fark ettim.
İç içe geçmiş odaları olan bu lokantanın çapraz salonunda doldurulmuş bir at duruyordu. Atın derisini, tüylerini, yelesini görünce aslında ne yediğimin idrakine varıp devam edemedim. Canlılar, menüde durduğu gibi durmuyor.
ENSTRÜMANIN ÖNÜNE GEÇ
Brüksel’de çok sayıda müze var ama ben her gidişimde mutlaka Old England binasındaki Müzik Müzesi’ni ziyaret ederim. Brüksel’i ilk ziyaretim 2009’daydı. Old England binasını görünce binaya bayıldım. Bu ‘Art Nouveau’ binada biletle beraber aldığınız kulaklıktan hangi enstrümanın önüne gelirseniz onun sesini duyabiliyorsunuz. Binanın en üst katında da muhteşem manzaralı bir restoran var.
KABUKLU DENİZ MAHSULLERİ CENNETİ
Brüksel, kabuklu deniz mahsulleri cennetidir. 1867’te beş masalı bir lokanta olarak başlayıp bugün günde bin porsiyon yemek çıkaran Chez Leon’a gitmemek olmaz. Benim önerim karides, kalamar, domates sarımsak ve şarap sosuyla yapılan midye yemeği Plancha ya da midyenin üstüne tereyağı, sarımsak koyup fırınladıktan sonra üstüne maydanoz serptikleri Beurre à l’ail. “İyi de kardeşim nasıl gidelim şimdi Belçika’ya” diyenlere hatırlatma; bu köşede Belçika usulü midye tarifini önceden vermiştim. posta.com.tr size yardımcı olacaktır. Afiyet de olur cennet de...