Maddeciliğin bizi ele geçirmesine karşı bir direniş olarak farkındalığımızı yüksek tutmaya çalışıyoruz. Dikkatinizi çekiyorsa sosyal platformlarda en çok paylaşılan içeriklerden biri, manevi olanlar. En popüler içerik de (Gülben Ergen’in başlattığı paylaşımlardan bu yana) Mevlana’nın öğretileri. Ne güzel. Bireysel esenliğimizin peşine düşmemiz harika. Ancak ruhani aydınlanmaya giden yolu engelleyen kalıcı bir insani kusurumuz var; egomuz. Geçen gün kendisini motivasyon konuşmacısı olarak tanımlayan birinin “Herkes şifacı oldu. Hiçbir şey olamayan, kendini tanımayan herkese bir alan açıldı. ‘Ben seni iyileştirebilirim’ alanı” sözlerine denk geldim. Ruhsal bilgeliğini egosuna teslim etmiş bir kişinin hezeyanları olarak dinledim. Zira insanların tamamı, ‘en kötüleri’ bile ruhsal varlıklardır. Elbette herkes herkesi ‘iyileştirebilir.’
RUHSAL NARSİSİZM
Dahası arkadaşımın deyimiyle aslında her birimiz birer şifacıyız. Bir diğerimiz için. İyileşme mefhumu, daha çok arayışla ve taleple ilgilidir. Ruhani bilgeliğinizin sizi diğerlerinden daha üstün kıldığı inancına ‘ruhsal narsisizm’ deniyor. Verdikleri mesajlar hep “Ben senden daha mütevayızım. Ben kendimin senden daha fazla farkındayım. Günahlarıma senden daha çok üzülüyorum”* ayarında oluyor. Prof. Psikiyatrist Kemal Sayar, daha ziyade Uzakdoğu’daki disiplinlerle alakalı olarak manevi yolda yürüyenler için “Bütün amaç ne? Nefsi ayaklar altına almak. İlerlemek. Manevi yolda tekâmül etmek. Ama sonra insanlara tepeden bakıyorsunuz.”
EGO ÖLDÜRÜLMELİ Mİ?
“’Bunlar olmamış’ diyorsunuz. Bunu dediğiniz anda, yani o kibir sizin kalbinizi yokladığı anda bir manevi narsisizmden bahsediyoruz. Bu da aslında hiç yol yürüyemediğiniz anlamına gelir” diyor bir röportajında. Egomuzun, benliğimiz için hayati olduğuna inanıyorum. Onu yok saymak veya öldürmektense kontrol altına alınmasını daha sağlıklı buluyorum. Psikiyatrist Agah Aydın, “Her insanın benliğinde narsisistik bir çekirdek vardır. Hiçbir insan saf değildir yani. Yine de kalbini kırdıklarında bile direnebiliyorsan küsmenin baştan çıkarıcılığına, narsisizm kontrol altında demektir” diyor. Benim en yakın olduğum farkındalık felsefesi bu... Maneviyatın en büyük ticari istismar konusu olması sadece bu çağa özgü olmasa da modern insanlar için yarattığı tuzakları görmek de farkındalığa dahil.
*: Alan Watts’ın ‘It Starts Now’ konuşmasından.
ZENGİNLİK ÖLÇÜTÜ OLARAK MAKYÖZLE SEYAHATE ÇIKMAK
Bir dünya markasının yeni makyaj koleksiyonunu keşfetme davetine katıldım. Burada hem yerli hem yabancı makyaj sanatçılarıyla sohbet ettim. Bildiğim en ünlü makyözler arasında Charlotte Tillbury ve Pat McGrath gibi isimler var. Kurdukları markalarla multi milyoner oldular. Davetteki uzmanlara da bu meslekte gelinebilecek en yüksek seviyeyi sordum. İyi makyaj artistleri müşterilerine seyahatlerinde de eşlik ediyormuş. Hayır, sadece makyajlarını yapmak için değil. Gittikleri ülkelerde en iyi ürünleri almalarına yardım ediyorlarmış. Örneğin kendi ülkesinde olmayıp başka ülkelerde satılan ürünleri birlikte deneyip keşfediyorlarmış. Ben o kadar zengin olsam makyözle gitmek yerine ürünlerin hepsinden istediğim yere getirtir, uzmana seçtirtirdim. Ama herhalde bütçemin anlamaya yetmediği bir zaman bolluğu da söz konusu.
KENTLİLERİN EĞLENCELERİ
* Peach milk tea. Yani şeftalili sütlü çay. Dünyada hızla ünlenen bu çayın topraklarımızda barınması zor olsa da kentsoylular için yeni bir heyecan yaratması olası.
* Dünyada vatandaşlık verilen ilk robot olan Sophia, ülkemizde de bir programın konuğu oldu. Üzerinden zaman geçti ama tartışması sürüyor. Sanki ‘Black Mirror’dan bir sahne gibiydi. Robotla laf dalaşına girildi. Biri “George Orwell bile bu kadarını ‘1984’ kitabında hayal edemezdi” demiş. Robotlara insan muamelesi yapmak eğlenceli bir fikir gibi görünse de zihin sağlığımız için tehlikelidir.