Kanadalı doktor Jean Carruthers, 1987 yılında kontrolsüz göz kırpan hastalarına zehirli bir sıvı olan botulinum toksinini enjekte eder. Bu, o yıllarda yapılan rutin bir tedavi yöntemiydi. Bir gün, bir kadın hastası kendisinden bu toksini alnına yapmasını rica eder.
Carruthers, o bölgenin göz kırpmasına engel olmada yardımcı olmayacağı gerekçesi ile bu isteğe karşı çıkar. Fakat kadın, kırışıklıklarına iyi geldiği gerekçesiyle, toksinin alnına yapılmasında ısrarcı olur. Carruthers, konuyu akşam yemeğinde dermatoloji uzmanı olan kocası Alastair’e açar. Ancak kocası konu üzerinde fazla durmaz.
Carruthers olayı unutmaz. Ertesi gün sekreteri Cathy Bickerton’a yüzündeki kırışıklıkları geçirmek için bu toksinle deney yapmayı teklif eder. Cathy teklifi kabul eder ve böylece estetik amaçlı ilk botoks işlemi gerçekleşmiş olur. Carruthers, sonucu kocasına gösterince Alastair kozmetikte devrimsel bir buluş yaptıklarını anlar. Hemen avukatlarına patent konusunda danışırlar.
Avukatları, toksinin zaten bilindiğini, bundan dolayı patentinin alınamayacağını söyler. Oysa avukat yanılmıştır, çift kozmetikte devrim yaratan bu buluştan milyarlarca dolar kazanma fırsatını kaybeder.
***
Elsie Widdowson, ünlü bir bilim kadını ve aynı zamanda bir diyetisyendir. Özellikle II. Dünya Savaşı sırasında gıda ile ilgili yaptığı araştırmalarla ünlenir. II. Dünya Savaşı, tarihte eşi benzeri görülmeyen bir savaştı ve özellikle gıda yönünden önemli sorunlara neden olmuştu.
Büyük Britanya, savaşın uzun yıllar devam etmesi halinde orduyu ve halkı besleyemeyeceğini anlar. Askerlere yeterince gıda verilememesi, savaşta başarısız olmalarına neden olacaktı. Ancak askerleri iyi beslemek de halkın ihtiyaçları göz önünde tutulduğunda pek olası görünmüyordu.
Elsie Widdowson ve Robert McCance, yaşanan bu sorunu çözmek için kendi üzerlerinde bir deney yapmaya karar verirler. Askerlerin yaşadığı fiziksel zorlukları yaşamak için her gün tırmanma idmanı yapan ve saatlerce bisiklet kullanan ikili, çok kısıtlı bir menü ile beslenmeye başlar.
Aylarca süren deneylerinin sonucunda sağlıklı ve enerjik kalmak için basit bir menü geliştirirler. Onlara göre ekmek, lahana ve patates, savaşın zorlu şartlarında hayatta kalmak için gerekli gıdayı sağlıyordu. Widdowson yine kendi üstünde yaptığı deneyler sonucunda kalsiyum takviyesi ve vitaminlerin de önemli olduğunu görerek, ekmek yapmakta kullanılan hamurlara tebeşir tozu dökülmesini önerir.
Bu şekilde savaş zamanı çok görülen raşitizmin, İngiliz askerlerinde görülmemesini sağlar. Widdowson ve McCance’in diyeti, İngiliz ordusunun çok az gıda ile ayakta kalmasını sağlamakla birlikte, aynı zamanda modern diyetisyenliğin de temelini oluşturur.
Ekmek veya diğer gıdalara dışarıdan mineral ve vitamin takviyesi yapılabileceği fikri, bu iki bilim insanının kendi üstlerinde yaptıkları çalışmalarla oluşur.