Bu aralar çevremde kiminle konuşsam ya da sohbet etsem hayata dair söyledikleri ilk şey, “insanlar beni anlamıyor” ya da “insanlara güvenmiyorum” gibi sözler oluyor. Aslında bunun nedenlerini araştırdığımızda, gerçekten insanı değil önce kendimizi tanımak gerektiği sonucu çıkıyor ortaya.
Aristo, kendini olduğu gibi kabul etmek istemeyen tek varlık insandır demiş –ki kesinlikle doğru demiş. “İnsana inanmak” ögesinde, içeriğinde bulunan teslimiyet duygusu, insanda hiçbir kuşku bırakmaz, ancak bazen, acaba inandığım şey gerçek değilse ben kendimi mi kandırıyorum, düşüncesi korkuları yüzünden, insan ve hayat ilişkilerinde, hayatın her anında ve alanında kendine ve insanlara güven güvensizlik problemleri yüzünden, insan hislerini ve hissedilenleri Gulyabani olarak adlandırılması kısacası artık kendine ve karşısındakine güven ve hayata insanlara inanmak, insanlarda en büyük risk olarak algılanmaktadır. İnsan yaşadığı evren içerisinde her şeye şüphe ile bakmaya başlayınca kendine güvenini kaybeder. Bu nedenle güvensizlik ve şüphecilik insan ilişkilerinde en kötü demir perdedir.
Rasyonellik ne kadar önemli olsa bile hayatı olduğu gibi akışına bırakıp, olan bitenleri olduğu gibi kabul etmek, karşındakini algılayabilmek ya da anlamaya çalışmak zaman zaman bir o kadar önemli ve olması gerekendir diye düşünüyorum. Ispanak yemeğini yapmak istediğinizde ilk önce tencereye sığmaz, ama haşlanmaya başlayınca tencerenin yarısını doldurmaz. İşte bu örnekteki gibi olan biten birçok şeyi görmek algılamak, kestirebilmek böyle bir durumdur. Beklemek ,sabretmek acele etmemek.Bazen gördükleriniz gerçek değildir, duyduklarınız kesinlikle tam tersidir. İstisnasız hepimiz dünyada olan biten birçok şeyden çok kendi hayatımızla ilgiliyiz.
Sürekli bir onaylanma hissiyatı içerisindeyiz. Ego ve süper egolarımızın açlığını bir türlü doyuramıyoruz. Büyük evlerde oturmak isteyişimiz, ihtiyacımızdan fazlasını sahiplenme dürtümüz, tatillerde ya da gezmelerde yaptıklarımızın fotoğraflarını çekip paylaşmamız içimizdeki onaylanma, beğenilme açlığımızı doyurma içindir. Mutluluk ve mutsuzluğumuzun nedenlerini Watson doğru teşhis etmiş. Yaşamımızın kesinlikle iki trajedisi vardır. Birincisi istediğimizi elde edememek, diğeri ise istemediğimizi elde etmek. Karşımızdaki insanların kendilerini daha fazla sevmelerini sağlasak, aslında iletişim kurduğumuz bu insanlar daha çekilir hâle gelecekler ve iyi niyetli mutlu olacaklar ama bunu yapmayı beceremiyoruz. Kotzebue’nin söylediği gibi: İnsanın iki gözü ve bir dili vardır. Bunun nedeni, söylediklerinin iki katını görebilmeleri içindir.
Görenler, az görüp çok konuşurlar. Görmeyenler ise her şeye dil uzatırlar. Kimseyi fark etmek istemiyoruz çünkü uğraşmak istemiyoruz. Sürekli kendi dertlerimizin, hayattaki en büyük sorun olduğuna inanıyoruz, biz kendimize güvenmiyoruz, ama başka insanlardan güven bekliyoruz. Diğer insanları ciddi anlamda pozitif yönde etkilemek için gereksiz bir çaba sarf ediyoruz. Bazen otobüste ya da markette bir daha hayatımız boyunca görmeyeceğimiz insanları etkileme çalışmak ya da kendimizi beğendirmek gibi oyunlar yaparken insan olarak, en yakınımızdaki insanlara farklı davranıyoruz. Aksine karşımızdaki insanların bizim üzerinizde iyi bir izlenim bırakmak için çabaladığını anlamamız gerekmez mi?
Kesinlikle insanları, bu kim olursa olsun eşiniz, arkadaşınız, aileniz, dostunuz, iş arkadaşınız fark etmez, kişileri olduğu gibi kabul etmeniz gerekiyor. Karşınızdaki insanın kendisi olmasına izin vermeniz gerekiyor. İnsanların bir deli gömleği giymelerini ve sizden onay almalarını beklemeyin. Her kişinin mutlaka onaylanacağı, imrenileceği bir yönü vardır. Bunu bulmak bizim görevimiz. Bunun için çaba sarf edelim. Tabii bununla beraber kendimize ve başkalarına söylediğimiz gereksiz yalanları da terk edelim. Unutmayalım, yaşamak için hayallere, gösterişe, baskıya yer yok, sadece özgürlüğe ve sevgiye ihtiyaç var. Dünyaya ağlayarak geliyoruz diye bir ömür boyu ağlamak zorunda değiliz.
Alabildiğine mutlu olmak bizim elimizde. Unutmayalım, hayat ile mücadele etmemizin sebebi dünyayı değiştirmek için değil, dünyanın bizi değiştirmesine izin vermemek için.
Tebesümle kalın.