O, hayatı belgesele konu olmuş bir Ordulu. 66 yaşında, ak sakallı, mavi gözlü, heyecan dolu, yaşadığı şehirle ilgili onlarca projesi olan, inatçı bir muhalif.
1994’te Karadeniz Sahil Yolu Projesi’ne karşı 10 bin kişilik bir yürüyüş organize ediyor. 1995’ten 2008’e kadar her yıl ‘Vosvos Şenliği’ düzenliyor. 2040 yılı için Ordu’nun denize bakan apartmanlarının yıkılıp yerine eski Ordu evlerinin yapılacağı bir proje hayal ediyor. ‘Şehircilik ruhumda olan bir şey’ diyen ve çevresindeki her şeye tepki gösterdiğini ifade eden Enis Ayar’ın en çok da ‘Şehrimi, buraya palmiye diken zihniyete hiçbir zaman teslim etmeyeceğim’ sözü dikkatimi çekiyor.
Allah aşkına, Doğu Karadeniz’de, tipik bir Akdeniz bitkisi olan palmiyenin işi ne! Yeşilin binbir tonuyla ve olağanüstü güzellikteki ağaçlarla bezeli Karadeniz’e, tropik bir bitki türünü uyarlamaya çalışmak, florasına uymayan bir şey dikmekte diretmek cehalet değil de ne?
Kıroyuz işte. Konu şehircilik olunca ‘Recep İvedik’ten yok farkımız. O yüzden diyorum, Enis Ayar gibi adamlar her ilimize lazım.
Biz onları her fırsatta sindirmeye, susturmaya çalışsak da, onlar olmalı ki, yaptıklarımız üzerinde düşünebilelim, eksiklerimizi, yanlışlarımızı görelim. En azından doğrunun ne olduğunu bilelim.
Yanlış adam kadını rezil eder
Hani derler ya, ‘Bir kadın erkeği vezir de eder, rezil de’. Sadece kadınlar mı erkekleri vezir ya da rezil ediyor? Öyle erkekler var ki, kadınların kariyerini de hayatını da söndürüveriyor.
Deniz Seki boşuna mı diyor cezaevinde tanıdığı kadınlar için “Evet, kadınlar bir kusur işleyip oraya girmişler. Ama hepsinin sorumlusu seçtikleri yanlış adamlar. Yanlış sevgililer, yanlış ilişkiler, yanlış evlilikler” diye.
Yanlış adam kurbanı kadınlardan biri de Songül Öden. ‘Gümüş’ dizisiyle tanınan ve hem Türkiye’nin hem de onlarca Arap ülkesinin sevgilisi olan oyuncu Songül Öden.
Üç yıl önce eşi Canberk Uçucu hakkında hakaret davası açıyor Öden. Ama ne hakaretler! En ağırından! Sadece Öden’i değil, ailesini de hedef alıyor Uçucu, ‘Hırsızlık ve yalancılık genetiktir, babasının kızı...’ gibi laflar bile sarf ediyor. Öden, dört yıldır boşanmaya çalışıyor eşinden. Ve son üç yıldır da sürekli olarak eşinin hakaretleriyle gündeme geliyor. Kimbilir belki de sırf bu yüzden oyunculuk teklifi bile alamıyor.
Oysa, Hacettepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunu; aynı üniversitede şan eğitimi de almış; oyunculuğa Ankara Sanat Tiyatrosu’nda başlayıp; Trabzon Devlet Tiyatroları’nda ve Diyarbakır Devlet Tiyatroları’nda oynamış başarılı bir oyuncu.
Bir oyuncu olarak çok daha iyi yerlerde olmayı hak etse de, birçok kadın gibi o da yanlış adam kurbanı oluyor. Ezcümle, sadece kadınlar erkekleri değil, erkekler de kadınları rezil edebiliyor.
Kürtçe ‘Çocuk Kalbi’ olsaydı
Geçenlerde ‘Kürtçe İlk Sözlük Çıktı’ başlıklı haberi okuyunca fark ettim, bugüne kadar çocuklar için tek bir Kürtçe kitap basılmamış bizde. 0-5 yaş arası çocuklar için hazırlanmış olan bu resimli Kürtçe sözlük bir ilkmiş.
Öyle ya, çok değil birkaç yıl öncesine kadar böyle bir şeyden söz etmek bile abesti. Ne zaman ki Kürtçe kursları açılmaya başlandı, Kürt açılımı gündeme geldi, ancak o zaman eksikliklerimizin farkına varılmaya başlandı.
Bir dilin geleceği çocuklara bağlı değil mi? Çocuklar kendi dillerindeki kitaplarla buluşmazsa o dil sağlıklı bir şekilde var olabilir mi?
Çocuklar için Kürtçe sözlüğün yayın koordinatörü Babil Çeçen “Taş atan çocukların eline zamanında bu ya da benzeri kitaplar verilmiş olsa bu olaylar yaşanmazdı” diyor.
Sadece taş atmamaları, sorun çıkarmamaları için değil, hayal kurmaları, ümit etmeleri, kendilerini geliştirebilmeleri için istemeliyiz Kürtçe çocuk kitaplarını.
Kürtçe yayınlanmış bir ‘Çocuk Kalbi’, bir ‘Şeker Portakalı’, bir ‘Küçük Prens’ harika olmaz mıydı?
Komşu Fırın ritüelleri
Her gittiği yerde belli şeyleri belli sırayla yiyen ve içen, hep aynı masaya oturan takıntılı bir ruh halim olur genelde. Ama yalnız değilmişim. Komşu Fırın’ın Cihangir şubesinin müdavimlerinin ritüellerini okuyunca anladım.
Civarda oturan bir yazar her sabah 7’de gidip, önce baget arası ‘Ezine peynirli sandviç’ini yiyor, ardından çayını, en son da Türk kahvesini içerek ritüelini tamamlıyormuş. Emekli bir Fransızca öğretmeni her gün aynı saatte gidip aynı masaya oturuyormuş. Cihangir Komşu Fırın’ın müdavimlerinin çoğu neredeyse her gün aynı sırayla bu dükkana uğruyor, en sevdikleri atıştırmalıkları, sandviçleri yiyor, evlerine ekmek alıp gidiyormuş.
Açıldığından bu yana Komşu Fırın’larda pek çok lezzetli şey yedim. Ama favorim ‘kahveliçikolatalı kurabiye’ ile ‘vişneli-kepekli kurabiye’. Atıştırmalıklardan en hoşuma gideni ‘cevizli çıtkıt’. Şimdilerde ‘Osmanlı Ekmeği’ni keşfettim, lezzetinin hamurunda kullanılan irmikten kaynaklandığını öğrendim.
Günün her saati sıcacık, taze ürünler bulabileceğiniz Komşu Fırın, diğer bazı Türk firmalarının yaptığı gibi ‘her şeyi’ satmaya kalkıp ürün kategorilerini genişletmezse eğer, alanının en iyisi olacağından eminim.
Haftanın notları
İngiliz iklimbilimci Prof. Phil Jones, BBC kanalına yaptığı açıklamada, ‘küresel ısınma’nın sanıldığı kadar önemli bir sorun olmadığını ve bunun insan eliyle gerçekleştiğine dair yapılan araştırmaların güvenilir olmadığını söylemiş. 1995 yılından bu yana küresel ısınmada önemli bir değişiklik yaşanmadığını da sözlerine eklemiş. (Demek ki küreselleşme sadece sınırların geçirgenliği, işgücü ve sermayenin hareketliliği değil, aynı zamanda yalanların da küresel boyut kazanması anlamına geliyormuş. Nasıl ki domuz gribi vakasında küresel bir şekilde kandırıldık, aynı şekilde küresel ısınma konusunda da kandırılıyor olabilirmişiz. Ne diyelim, yaşasın küresel şüphecilik!) Haftann notlar
Pilates kraliçesi Ebru Şallı, bu spor sayesinde vücudunun lastik gibi her şekle girdiğini, hatta boyunun da 2 cm uzadığını söylemiş. (Kanımca Ebru Şallı boyunu sadece pilates marifetiyle değil, esas olarak beyin gücüyle uzatmış. Gece gündüz vücudunu düşünen; kas, yağ, su oranıyla yatıp kalkan bir kadın, bu azimle boyunu 2 cm değil, 20 cm bile uzatır evelallah.)
21 Şubat 2010, Pazar 04:00
Haberin Devamı