Şenlik kelimesi ‘şen’ olmayı, neşeyi içerdiğinden olsa gerek, birilerini rahatsız etmiş. Şöyle ki, Akşehir Belediyesi, elli yıldır yapılan ‘Uluslararası Nasreddin Hoca Şenliği’nin adını değiştirerek ‘Nasreddin Hoca Anma ve Mizah Günleri’ yapmış. Nasreddin Hoca gibi dünyaya mal olmuş bir halk önderi ve bilge kişinin adına düzenlenen etkinliklere ‘şenlik’ adı vermek, bu tarihi kişiliğin anlamını hafifletiyormuş. Bazı okurlar belki hatırlar, geçtiğimiz hafta, ABD’nin en büyük kahramanlarından Superman’in, çizgi romanın yayımlanan son sayısında ABD vatandaşlığından çıktığını duyurmuş ve Amerika’nın özgürlük anlayışına öykündüğümüzü belirtmiştik.
Yazının sonunda da bir karşılaştırma yapmak maksadıyla, “Düşünsenize, Nasreddin Hoca çizgi romanında, birtakım siyasi gerekçeler öne sürerek Türk vatandaşlığından vazgeçtiğini ilan ediyor... Hayal bile edemeyiz” yorumunda bulunmuştuk. Biz Nasreddin Hoca’yla ilgili bu anlamda hayal bile kuramazken, birileri Nasreddin Hoca’yı çoktan siyasileştirmiş bile. Elli yıldır gelenekselleşen ve Hoca’nın mizahi kimliğiyle çok güzel örtüşen ‘şenlik’ kavramı, sırf birileri öyle istediği için ortadan kaldırılmış. Tıpkı, -sırf birileri beğenmediği için- yıkılan, yok edilen heykeller, koca koca anıtlar gibi, Nasreddin Hoca’nın ‘şen’ ve ‘şenlik’li anma törenleri de siyasetin kibirli ciddiyetinden nasibini almış.
Tuffahiye ile Sefercelliye
Söze hangi birinden başlasam bilemiyorum, koskoca Fatih Sultan Mehmet’in sofrasının menüsü var elimde... ‘Tuffahiye’, bir çeşit elma dolması. Kuzu eti, badem ve kayısı ile yapılan, tarçın ve özel baharatlı elma sosuyla tatlandırılan özel bir şölen yemeği. ‘Sefercelliye’ ise adını Arapça’da ayva anlamına gelen ‘sefercal’dan alıyormuş. O da ‘Tuffahiye’nin ayvalı versiyonu. Soğuk başlangıçlardan karidesli, havuçlu ‘Karidye Pilakisi’ mi alsam, yoksa dereotlu, maydanozlu ‘Kişnişli Piyaz’ mı? Sıcak iştah açıcılardan yoğurtlu ıspanak boranisi ‘Boran-i Hassa’yı mı seçsem, yoksa ‘Tarator Soslu İstiridye Külbastı’ yı mı? Ya ‘Beyza bi-Ciheti Börek-i Makiyan-i Hassa’ya ne demeli? Tavuklu ve yumurtalı börekmiş o da. Ana yemeklerden ‘Murg-i Abi’ ilgimi çekiyor. Börülce, barbunya ve arpacık soğanı ile pişirilmiş ördek yahnisi yani.
Tatlıların şahı ise ‘Helatiye’ besbelli. Gül şerbeti içinde badem, Antep fıstığı ve taze meyvelerle birlikte yüzen sakızlı su muhallebisi. 700 yıllık imparatorluğun lezzet mirası da bambaşka oluyor tabii. Orta Asya, Anadolu, Ortadoğu ve Balkanlar’ın lezzetleri Osmanlı mutfağında birleşiyor. Şimdilerde bu özel yemekler Ayasofya’nın yan sokağındaki ‘Ottoman Otel Imperial’in ‘Matbah’ adlı restoranında servis ediliyor. İstanbul’un fethinin 558. yıldönümü sebebiyle hazırlanan bu özel menü, 3 Haziran’a kadar Fatih Sultan Mehmet’in sofrasını deneyimleme fırsatı sunuyor. Osmanlı’nın harikalar diyarına girip kendini sultan gibi hissetmek isteyenlere duyurulur...
Kayıp değil kazanç
Billboardlarda görüyorsunuzdur, Ajda Pekkan, kendi koleksiyonunu tanıtmak için çektirdiği fotoğraflarda ‘bomba’ gibi yine... Geçenlerde, modaya el atması ve kendi koleksiyonunu çıkarmasıyla ilgili olarak yaptığı bir söyleşide, kendi markasını çıkarmak için geç kaldığını belirterek ‘Dünya starları gibi çok daha önceden markamızı çıkarmalıydık’ demiş. Bugüne kadar şarkılarından 1 kuruş dahi telif almadığını söyleyen Ajda Pekkan, müziğin bundan sonra da hayatında en üst noktada olacağını, ancak ismini moda kulvarına da taşıyacağını ifade etmiş. Ajda Pekkan, bugüne kadar kendi markasını çıkarmamasını bir kayıp olarak görmemeli.
Aksine, bugüne kadar müziğin dışındaki alanlarda kendini ortalara atmaması, ona ciddi bir saygınlık kazandırdı. O da zamane yıldızları gibi her diziye, her reklama, her programa koşsaydı, lokanta, butik ya da cafe açmaya kalksaydı, biz bugün Ajda Pekkan’a bu şekilde bakıyor olmazdık. Velhasıl kelam, ‘Ajda Pekkan bugüne kadar marka çıkarmadı’ demek yerine, markasını itibar ve saygınlık üzerinde konumlandırdı demek daha doğru. O dönemin starları ile zamane starları arasındaki temel fark belki de bu. Paradan çok saygınlığa önem verdiler. İşte bu yüzden hala zirvedeler.
HAFTANIN NOTLARI
-İstanbul’da Louis Vuitton, Hermes ve Chanel gibi ünlü çanta markalarının taklidini yaparak sosyeteye sattıkları iddia edilen çeteye yönelik operasyonda, çeteden çanta alan ünlü isimlerin de arasında bulunduğu 500 müşterinin sorgulanacakları ortaya çıkmış. Aralarında sosyetenin tanınmış simalarının da bulunduğu müşteriler Güvenlik Şube Müdürlüğü’ne çağrılarak ifadeleri alınacakmış.
(Böylesi bir mizanseni ancak Avrupa Yakası adlı dizide hayal edebilirdik(!) Fransa’ya girişlerde çakma Louis Vuitton’lara el konulduğunu duymuştuk ama İstanbul’da yıllardır taklit çanta alıp güle oynaya takan sosyetiklerin gün gelip de çanta çetesi operasyonu kapsamında ifade vermeye gideceklerini hiç ummazdık. Paparazziler şubenin önünde beklemeye koyulur artık(!)
- Eşi Bergüzar Korel’e Anneler Günü için bir sürpriz hazırladığını belirten Halit Ergenç ‘Benim üç annem var. Birincisi kendi annem, ikincisi kayınvalidem, üçüncüsü ise eşim’ diye bir açıklama yapmış.
(Ergenç ne hissederek, neyi kast ederek eşini de annesi yerine koyduğunu açıkladı bilemiyoruz ama üç annesi olan bir erkeğin, ömür boyu çocuk kalma lüksüne sahip olacağı kesin. O ne hata yaparsa yapsın hep affedilecek, hep sahip çıkılacak ve hiç büyümek zorunda kalmayacak. Olgun eş de onu çekip çevirecek. Zor zanaat...)
(15.05.2011 Pazar Postası'ndan alınmıştır.)