Bir milletvekili konuşurken bir diğeri arkadan ‘Çüş’ diye bağırır... Başka bir milletvekili, konuşması esnasında gelen tepkiler üzerine hiddetlenip elindeki bardağı kırar... Öfkeli taraftarların sahaya attığı su şişelerinden biri karşı takımın kalecisinin suratında patlar... Son günlerin şiddet tablosundan birkaç kare bunlar sadece... Hani biz çocuklarımızı internetteki, televizyondaki, sokaktaki şiddet olaylarından korumak istiyoruz ya... Hani çocuklarımız ve ailemiz ‘kutsalımız’ ya... Hani ‘eğitim’ şart ya... Alın size eğitim(!) Şiddet konusundaki başarılarımız(!) şöyle dursun, en az ‘şiddet’te olduğumuz kadar iddialı olduğumuz bir alan daha var: ‘Bireysel silahlanma’.
Silahlanma konusunda 178 ülke arasında 14. sıradayız. Türkiye’de her 100 kişiden 12’sinde silah var. Ve tabii ki bu kişilerin yüzde 96’sı erkek. Peki ne yapıyoruz bu silahlarla? Yüzde 23.5’ini aile içinde şiddet yarattığımız esnada, yüzde 33.8’ini tanıdıklarımız ve gönül ilişkilerimizdeki meselelerimizde kullanıyoruz. Ve içine silah karıştırdığımız olayların yüzde 64.5’ini ölümle sonuçlandırıyoruz. Şiddet kültürünü pekiştirmek için elimizden geleni ardımıza koymamaya devam ettiğimiz ve bireysel silahlanmada liste başına oynadığımız müddetçe ‘eğitim’miş, ‘bilinçlendirme’ymiş, ‘farkındalık yaratma’ymış hikaye... Üçüncü sayfa toplumu böyle olunuyor işte...
Gönlü Güvercinli Kadın
Ne büyük iştahla şiir okurduk, lise ve üniversite yıllarında. Beğendiğimiz şiirleri süslü defterlere yazar, hayallere kapılıp giderdik mısralar arasında. Büyüdükçe uzaklaştık şiirden. Şiir dünyası çok uzaklarda ıssız bir adaymış gibi görünmeye başladı bize. Gerçek dünya dediğimiz yere ait olmayan bir ada... Geçen ay Ayşe Kulin’in son romanı ‘Gizli Anların Yolcusu’nu okurken değdi ‘şiir’ yeniden bana. Yıllar sonra... Kulin, romanının her bölümünün başına şair Tekin Gönenç’in mısralarını yerleştirmişti özenle.
Öyle mısralardı ki onlar, düştüm peşlerine. ‘Karanfil Sesleri’ kitabını okudum şairin. İçinde seçme şiirlerinin olduğu. ‘Önce bıyık aralarına gizledi/yarım kalan gülüşünü/sonra sararmış bir gülü/özenle çıkarıp kitap sayfalarından/yakasına taktı/doğrusu delikanlı adamdı/başka türlü ağlayamazdı’. Tekin Gönenç’in ‘Adam’ adlı şiiriydi bu. En beğendiklerimden biri... Sonra en ‘esaslı’ şiirlerinden biri olan ‘Gönlü Güvercinli Kadın’ın son mısralarına takılıp kaldım. ‘...artık herkes/tutsun da elinden kendi şiirinin/tersinden mi girsin/ölü kelebekler sokağına/sen bende daha bitmedin ki/gönlü güvercinli kadın’. Olur da özlediğinizi hissederseniz eğer şiirin o ‘başka hiçbir şeye benzemeyen’ tadını, siz de tutun bir şiirin ucundan...‘Hakiki şiir, tam da her şey bitti zannederken ruhun ayaklandığı o ışıltılı başlangıç değil midir zaten?’ diye sormuş yazar Esra Yalazan. Kimbilir belki o ışıltılı başlangıcı yaşamak mümkün olur bir şiirle, yeniden...
HAFTANIN NOTLARI
* Türkiye’nin turp ihtiyacının yüzde 70’ini karşılayan Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde turpun tanıtımını yapmak için ‘Kurtlar Vadisi’ dizisinden esinlenip ‘Turplar Vadisi’ ismiyle 2 bölümlük film çeken ilçe sakinlerinin dizisi internette izlenme rekorları kırıyormuş. (Artık devir internet şöhretlerinin devri. Eskiden olsa sesini duyamayacağımız gruplar, kişiler ve yerler, internet sayesinde hem TV’de hem de gazetelerde kendilerine yer bulabiliyorlar. Eh, yurdum insanının yaratıcılığının da bunda önemli bir payı var tabii. Yaşasın ‘Turplar Vadisi’(!)
*Hülya Avşar’ın kızı Zehra, annesinin evdeki komik hallerini cep telefonuyla fotoğraflayıp Twitter’da paylaşmış. Fotoğraflarda kafasında meyve suyu kutusu ve Zehra’nın ayaklarıyla görülen Hülya Avşar başına geleceklerden habersiz, kızına komik pozlar vermiş. (Daha annesinin karnındayken şöhret olan, doğumu ve tüm çocukluğu gazeteciler tarafından sürekli takip edilen bir zamanların ‘Zehra Bebek’i büyüdü ve zamanında annesinden dolayı yaşadıklarını şimdi ona yaşatmaya başladı. Ne yapsın Zehra, doğduğu günden bu yana dahil olmak zorunda kaldığı ‘Hadi kendimizi, ailemizi ifşa edelim, sonra da haber olalım’ oyununu ister istemez o da benimsedi. Haber, ‘Zehra, annesinin karizmasını çizdi’ başlığıyla verilmiş ama ortada bir karizma vardı ise de geldiği yer aynı kaynak değil miydi?)
HAFTANIN AÇIKLAMALARI
* Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ‘Çaya, çorbaya limon neyse, hayatımızda da internet odur’ şeklinde bir açıklama yaparak internetin bir yaşam tarzı haline geldiğini vurgulamış. Öte yandan trafik konusunda çok ciddi bir eğitime ihtiyaç olduğunu kaydeden Yıldırım, “Yolların kralı olmaz, yolların kuralı olur” şeklindeki cümlesiyle ‘özdeyiş’ tadındaki ifadelerini taçlandırmış(!) (Birileri bizim Bakanlara ‘Bakan dediğin sloganlar halinde konuşmalı!’ diye tavsiyede mi bulundu bilemem ama bir önceki dönem de dahiltüm Bakanlarımız değme metin yazarlarına taş çıkartacak nitelikte sloganlar üretebildiklerine göre, çoğunun siyaseti bıraktıktan sonra çok rahatlıkla ‘reklam sektörü’nde kendilerine yer bulabileceğinden eminim(!)
*CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce TBMM’de yaptığı konuşmada ‘Burada 2012 bütçesini görüşüyoruz. Cumhuriyet tarihi bütçesini görüşmüyoruz. Cumhuriyet tarihiyle sadece asker kaçaklarının torunlarının hesabı olur. 1923’te devletin 10 lira parası varsa Osmanlı’dan kalan borç 70 liradır. Bu imkanlarla modern bir devlet kurulmuştur. Onlara dua edelim, şükredelim, teşekkür edelim. İkide bir her kürsüye çıkan Cumhuriyet dönemiyle hesaplaşma derdine girerse, insanlar ağır tahrik altına girer, bazen de şık olmayan sözler ağızdan çıkabilir’ demiş. (Bu ülkenin tarihini merak eden, geçmişini anlamaya çalışan, tarihi bir ilgi alanı olarak gören binlerce insanı pes ettirmek için harika bir manevra bulmuş yine CHP. Kim ki asker kaçağı torunu olmadığını belgelerle ispat edebilir, ancak o zaman tarih üzerine birkaç kelam edebilir(!) Ah CHP vah CHP! Bir de CHP’yi çağdaş olmakla, modern olmakla özdeşleştiriyorlar. Tarihe böyle bakmak bağnazlığın ta kendisi değil mi oysa?)
( 18.12.2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır. )
25 Aralık 2011, Pazar 04:00
Haberin Devamı