Glutatyon, hücreleri hasara ve yaşlanmaya karşı koruyan en güçlü antioksidanlardan ve detokslayıcılardan biri ve vücudu serbest radikallere, peroksitlere ve ağır metallere karşı korumak için karaciğer tarafından üretilen çok güçlü bir antioksidan olarak biliniyor. Glutatyon aynı zamanda vücudumuzdaki ilaçlar ve kirleticiler gibi zehirleri de ortadan kaldırıyor. Zehirli toksik maddeleri temizleyen bir filtre gibi çalışıyor.
DÜŞÜK GLUTATYON DÜZEYLERİ KANSERE NEDEN OLUYOR
Jinekoloji, Doğum ve Cinsel Sağlık Uzmanı Op. Dr. Dilek Uslu, glutatyonun vücutta oynadığı önemli rolleri ve düşük glutatyon düzeylerinin potansiyel sağlık riskleri sizler için sıralıyor:
Düşük glutatyon düzeyleri daha yüksek kanser, tip 2 diyabet, hepatit ve Parkinson hastalığı, Alzheimer riskleriyle ilişkilendirilmiştir.
Kadınların ana hormonu olan östrojen ve progesteron üretiminde rol oynayan amino asitlerden (protein) yapılan doğal bir bileşiktir.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Cevahir Tekcan, günümüzde artış gösteren kısırlık (infertilite) problemi ve bu probleme neden olan etmenleri sizler için açıklıyor.
Kısırlık (infertilite) 35 yaş altı kadınlarda bir yıl, 35 yaş üstü kadınlarda ise 6 aylık korunmasız ilişkiye rağmen gebeliğin gözlenmemesi olarak tanımlanır. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 2 milyon çift kısırlık sorunu yaşamaktadır. Dünya genelinde ise yaklaşık yüzde 15 çift gebe kalmada güçlük yaşamaktadır. Dünya genelinde tüp bebek kliniklerine başvuran çift sayısı yüzde 5-10 oranında artmaktadır. Giderek artan oranlar dünya genelinde kısırlığı bir “halk sağlığı sorunu” haline getirmiştir.
Kısırlık problemi erkek ve kadınları neredeyse eşit düzeyde etkiler. Kısır çiftlere baktığımızda 1/3 kadın kaynaklı nedenler, 1/3 erkek kaynaklı nedenler, kalan 1/3’ünde ise her iki tarafta da kısırlık nedenleri bulunmaktadır.
Kısırlık oranının yükselme sebepleri nelerdir?
Kısırlık oranının yükselmesinin sebebi çiftlerin çocuk sahibi olmaya geç karar vermeleridir. 30 yaş altı kadınların yüzde 13’ü gebe kalmada sorun yaşarken; 30-39 kadınların yüzde 22’si gebe kalmada problem yaşamaktadır. Anne olmaya geç karar vermek aslında sosyal değişim sonucudur. Kadınların daha fazla özgürleşmesinin yanında kariyer planlamaları, mali istikrar ve doğru eşi bulma gibi sosyal baskılar da gebelik kararının geç yaşlara ertelenmesinde önemli faktördür. Bugünkü bilgilerimiz ışığında kadınlarda yumurta kalite ve yumurtalık rezervinin 30’lu yaşların başından başlayarak kademeli olarak azalmakta olduğunu bilmekteyiz. 49 yaşından sonra ise kadınlarda doğurganlığın prognozu oldukça kötüdür. Yaşlanma sadece kadının doğurganlığını etkilemez. Araştırmalara göre 40 yaşın üzerinde erkeklerde sperm kalitesinin azaldığı, buna bağlı olarak kısırlık ve bebekte kromozomal bozukluk ihtimalinin artığını göstermektedir.
Kısırlık oranındaki artışın nedeni sadece yaş değildir
Çevremizde maruz kaldığımız kimyasallar özellikle sperm üretimini ve gelişimini etkileyerek kısırlığa neden olur. Bu kimyasallara “hormon bozucu kimyasallar” denmektedir. Su şişeleri ve gıda ambalajları, elektronik cihazlar, kişisel bakım ürünleri, temizlik malzemeleri ve düzenli olarak kullandığımız birçok üründe bunlar bulunmaktadır. Bu ürünler 1950’lerden sonra hızla üretilmeye ve kullanılmaya başlanmıştır. Bu yıllardan sonra erkek kısırlığında da hızlı artış gözlenmektedir.
Obezite dünya çapında yaşamı olumsuz etkilediği gibi kısırlık gelişimine katkısı olan bir hastalıktır. Obez kadınlarda azalmış ve bozulmuş yumurta üretimi, artan inflamatuvar süreç nedeniyle kısırlığın görülme sıklığı artmaktadır. Erkeklerde de kadınlara benzer şekilde testesteron düzeylerinde, sperm sayısında azalmaya neden olarak doğurganlık oranını azaltır.
Serpil Dokurel / Posta.com.tr | İngiltere Halk Sağlığı Kurumu’nun verileri, ağırlıklı olarak cinsel yolla bulaşan bir hastalık olan frenginin 2017’de, 2016 yılına oranla yüzde 20 oranında artış gösterdiğini ortaya koydu. Hamile bir annenin, hastalığı bebeğine geçirmesi anlamına gelen 'konjenital sifiliz' vakalarında da 9 kat artış görülmesi, tehlikenin boyutunu bir kez daha gözler önüne serdi.
HAMİLELİK BOYUNCA 3 KEZ FRENGİ TESTİ YAPTIRMAK GEREKİYOR
Jinekoloji, Doğum ve Cinsel Sağlık Uzmanı Op. Dr. Dilek Uslu, hamile kadınların kendilerini bebeklerinin ölümüyle sonuçlanabilecek bir enfeksiyondan korumak için doğum öncesi frengi tarama testi yaptırmaları gerektiğinin altını çizdi. Uslu, hamilelik süresince de üç kez frengi testi yaptırılmasını önerdi.
Op. Dr. Dilek Uslu frengi belirtilerini şu şekilde sıraladı:
Uslu , penisilinin hem frengiyi hem de konjenital frengiyi tedavi edebildiğini ancak ne yazık ki antibiyotik tedavisinin, hastalığın ileri evrelerinde meydana gelen hasarı onaramadığını sözlerine ekledi.
HASTALIK İLERLERSE GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYABİLİR
Uzman isim,
Serpil Dokurel/Posta.com.tr| Araştırmacılar kahkaha terapisi seanslarının hastanın kalbinin içindeki dokunun genişlemesini sağlayarak vücuttaki oksijen akışını artırma potansiyeli taşıdığını buldu. Bilim insanları bugüne kadar, koroner arter hastalarında ilaç kullanılmayan farklı tedaviler üzerinde çalışıldığını fakat kahkaha terapisi kullanılarak yapılan rehabilitasyonun faydalarının tam değerlendirilmediğini söyledi.
Türünün ilk örneği niteliğindeki yeni bir çalışma, kahkahanın özellikle kalp hastaları için gerçekten de iyi bir ilaç olabileceğini gösterdi.
Yeni çalışmada kahkaha terapisinin koroner arter hastalarının vücudundaki işlevsel kapasite ve doku işlevinin yanı sıra inflamasyon işaretleri üzerindeki etkisi değerlendirildi
HASTALARA KOMEDİ PROGRAMLARI İZLETİLDİ
Araştırmacılar hastaların vücudundaki interlökin (IL)-6, IL-10, tümör nekroz faktörü (TNF)-alfa, vasküler hücre adezyon molekülü (VCAM) ve hücrelerarası adezyon molekülü (ICAM) gibi inflamasyon göstergesi niteliğindeki moleküllerin seviyelerini de ölçtü.
Hastaların 13'ü, her hafta kendi seçtikleri iki TV komedi programını izleyerek kahkaha terapisi uygulanan gruba atandı.
Bilim insanları, diğer 13 hastanın kontrol grubu işlevi gördüğünü ve "nötr belgeseller" izlediğini belirtti.
Araştırmacılar bu çalışmanın koroner arter hastalarına kahkaha tedavisi uygulanarak gerçekleştirilen rehabilitasyonun etkisini değerlendiren ilk kontrollü klinik çalışma olduğunu söyledi.
Özellikle genç erkeklerde sık karşılaştığımız bir sorun testis ağrısıdır. Şayet belli bir neden bulunursa, uygun tedavisi ile düzelme sağlanabilir. Ancak bazen defalarca antibiyotik ve ağrı kesici kullanılmasına rağmen şikayetlerde bir gerileme elde edilemeyebilir. Bunun altında yatan ve nadir görülen bir neden Zinner sendromu olarak bilinen, doğuştan gelen bir anomalidir.
Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Kaan Aydos, geçmeyen testis ağrısının nedenlerinden biri olan Zinner sendromu hakkında merak edilenleri sizler için anlatıyor.
Nedir bu Zinner sendromu?
Erkeklerde anne karnındayken böbreklerin ve sperm kanallarının gelişimi birbiriyle yakın ilişkili olarak gerçekleşir. Bu evrede bir aksama olursa hem böbrekler hem de üreme sistemi birlikte etkilenir. Zinner sendromu olarak bilinen anomalide hem o tarafta böbrek yoktur hem de sperm taşıyan kanalların uç kısmı gelişmemiştir. Kanallar gelişmediği için de geride biriken sperm sıvısı içinde bulunduğu bezlerde şişmeye ve ağrıya yol açar. Bu bezler, testisin hemen bitişiğindeki epididim bezi ile prostatın üzerindeki seminal keselerdir. O nedenle de ağrı en fazla testiste ve prostatın bulunduğu perineal bölgede, yani bacak arasında hissedilir.
Zinner sendromu hangi problemlere neden olur?
Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Onur Bayraktar, safra kesesi taşı nedenleri, belirtileri ve tedavi yöntemleri hakkında merak edilenleri sizler için anlattı.
Safra kesesi taşı, birçok etkene bağlı olarak gelişebilen bir sağlık sorunudur. Özellikle Kadınlarda safra kesesi taşı oluşma olasılığı erkeklere göre daha yüksektir, ayrıca 40 yaşın üzerindeki kişilerde bu risk daha belirgin hale gelir. Ailede daha önce safra taşı vakalarının olması, genetik yatkınlığı artırarak riski artırabilir. Bu faktörlerin bir araya gelmesi, safra kesesi taşı oluşumunu kolaylaştırabilir.
Ayrıca uzun açlık süreleri, hızlı kilo verme, gebelik, östrojen içeren ilaçlar, şimanlık, yetersiz fiziksel aktivite, şeker hastalığı, orak hücreli anemi, siroz vb. nedenler safra taşı gelişimi için risk oluşturur.
Safra kesesi taşının belirtileri nelerdir?
En sık görülen belirti karın ağrısıdır. Bu ağrı, karnın sağ üst kısmında, ani başlangıçlı, yemeklerle artan ve 15-20 dakika şiddetli devam eden, sırta ve sağ omuza yansıyabilen şekildedir.
Benzer şekilde yemeklerle tetiklenen bulantı – kusma, erken doyma, şişkinlik, terleme ve göğüs ağrısı da görülebilir. Ateş, gözlerde ve vücutta sararma vb. durumlar komplikasyonların geliştiğini düşündürür.
Safra taşlarının komplikasyonları nelerdir?
Tedavi yöntemleri nelerdir?
Uzman Pedagog ve Ebeveyn Danışmanı Zeynep Şimşek Karataş, çocukların küsme davranışlarının sebeplerini ve çocuklara nasıl yaklaşılması gerektiğini sizler için anlattı.
Çocukların küsme davranışı, çocukların duygusal gelişimi, iletişim becerileri ve duygusal ihtiyaçlarıyla ilgili karmaşık bir konudur. Peki çocukların küsmesine yol açan bazı yaygın nedenleri nelerdir ve bu davranışı nasıl ele alabiliriz?
Dikkat çekme
Çocuklar, çoğu zaman yetişkinlerin dikkatini çekmek veya istedikleri bir şeyi elde etmek için çeşitli yollar deneyebilirler. Küçük çocuklar, dikkatlerini çekmek için ağlayarak, bağırarak veya küserek tepki gösterebilirler. Bu, çocuğun kendini ifade etme yolu olabilir.
Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Candan Hundemir, toplumda sıklıkla karşılaşılan bel rahatsızlıkları ve konforlu tedavi yaklaşımlarını sizler için anlattı.
Bel rahatsızlıkları sık karşılaşılan bir sorundur. Bu rahatsızlıkların yaklaşık yüzde 95’e yakını ameliyat dışı yöntemlerle tedavi edilebilir ancak geri kalan kısmın mutlak cerrahi gerektirir. Sık karşılaşılan bel rahatsızlıkları bel fıtıkları, bel kaymaları ve dar kanal, ana başlıkları altında sınıflandırabilir.
Bel fıtıkları, bel ağrısı nedenlerinin başında yer alır
Her insan yaşamının bir döneminde ama önemli ama önemsiz bel ağrısıyla yüz yüze gelebilir. Şunu unutmayalım ki her bel ağrısı bel fıtığı olduğu anlamına gelmez. Bel fıtıklarında genelde bel ağrısı ile beraber bacak ağrısı, uyuşma ve ileri evrelerde ayakta güç kaybı da söz konusudur. Ağrılar inatçıdır ve ilaçlarla kolay geçmez. Bel fıtığı, iki omur arasında yer alan adeta bir süspansiyon görevi yapan kıkırdak yapının zamanla aşınması sonucu bulunduğu aralıktan çıkıp bacağa gelen sinirleri sıkıştırması durumudur. Teşhisi MR tetkiki ile konulur. Ağrılar kişinin iş ve ev yaşamını olumsuz etkiliyorsa ya da ayakta güç kaybı varsa tedavi mutlak cerrahidir.