Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre, dünya genelinde böbrek taşlarına bağlı vakaların arttığı görülüyor. Bu durumun artan yaşam tarzı değişiklikleri, beslenme alışkanlıkları ve su tüketimine bağlı olarak ortaya çıkabileceği belirtiliyor. Ayrıca, böbrek taşları, aile geçmişi, genetik faktörler ve çeşitli sağlık koşullarıyla ilişkilendirilebiliyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Atış, özellikle toplumumuzda çok sık görülen böbrek taşı hastalığı ile ilgili merak edilenleri posta.com.tr okuyucuları için anlatıyor.
Serpil Dokurel - Posta.com.tr | İdrardaki içeriklerin çökeltisi sebebiyle oluşan üriner sistem taş hastalığı, üroloji pratiğinde sıkça karşılaşılan bir durum olarak biliniyor. Türkiye'de her 100 kişiden yaklaşık 15'inde bu hastalık görülüyor ve erkeklerde kadınlara göre daha sık ortaya çıkıyor. Genellikle hastalar, bel ağrısı veya görüntüleme yöntemleri aracılığıyla taş hastalığı olduğunu öğrenirken, bazı durumlarda ise idrarda kanama veya yanma hissi gibi belirtiler de görülebiliyor.
Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Atış, bu hastalığın çoğunlukla sıcak iklim bölgelerinde daha sık görüldüğünü; yaz aylarında terleme ve yetersiz sıvı alımı bu durumu tetikleyebildiğini belirtiyor. Son yıllarda, bu konuda tüketilen besinlerin önemi artış gösteriyor; bazı yiyecek ve içeceklerin taş oluşumuna neden olduğu biliniyor.
SIVI ALIMI BÖBREK SAĞLIĞI İÇİN ÇOK ÖNEMLİ!
Prof. Dr. Atış, üriner sistem taşlarının oluşumunu önlemede en önemli faktörlerden birinin, yeterli miktarda sıvı alımı olduğunu, taş oluşumuna yatkın bireylerin, günlük olarak en az 2-2,5 litre su içmezlerse, idrar çıkışının azalabileceğini, idrarın daha konsantre hale gelebileceğini ve bu durumun yeni taş oluşumuna neden olabileceğini söylüyor. Ailesinde taş hastalığı öyküsü bulunan kişilerin taş hastalığı gelişme risklerinin daha yüksek olması sebebiyle, bu kişilerin özellikle sıvı alımına dikkat etmeleri ve düzenli olarak sağlık kontrollerini yaptırmaları önem taşıyor.
'TAŞ OLUŞUMU ÇOK KARMAŞIK BİR SÜREÇ'
Üriner sistem taş hastalığının tanısı genellikle kan ve idrar testleri ile görüntüleme yöntemleri kullanılarak konuyor. Prof. Dr. Atış, özellikle idrar tahlili, böbrek fonksiyon testleri, röntgen veya ultrasonografi gibi tetkiklerin ilk aşamada yapılması gereken temel testler olduğunu ancak, bazı durumlarda röntgen ve ultrasonografi yetersiz kalabildiğini ve bu durumda bilgisayarlı tomografi taramaları kullanılarak tanının doğrulanabildiğini vurguluyor.
Prof. Dr. Atış, tedavi sürecinin taşların türüne ve hastanın durumuna göre farklılık gösterdiğini belirtiyor:
“Taş hastalığının oluşumu karmaşık bir süreçtir ve birçok farklı taş çeşidi bulunmaktadır. Örneğin, kalsiyum taşları, taş hastalarının yüzde 80'inde görülür. Öne çıkan bir nokta, taşları eriten özel ilaçlar veya bitkisel ürünlerin olmamasıdır. Ancak, bazı taş türleri örneğin ürik asit taşları ilaçla eritilebilir. İlaç tedavisi genellikle taşların çıkarılmasından sonra, taşların değerlendirilmesi ve analizinden sonra, taş hastalığının tekrarını önlemek amacıyla kullanılır.”
TEDAVİ YÖNTEMİ KİŞİYE ÖZEL OLARAK BELİRLENMELİDİR!
Prof. Dr. Atış, tedavi planlamasının, taşın yeri, boyutu ve kişiye ait faktörlere göre yapıldığını ve günümüzde açık cerrahi yöntemlerin çok nadir durumlar dışında kullanılmadığını vurguluyor. Böbrek taşları için, taşın boyutu 2 cm'nin altındaysa ESWL (vücut dışı şok dalga tedavisi) veya esnek üreterorenoskopi ile lazerle taş kırma yöntemi uygulanabiliyor. 2 cm üzerindeki taşlar ise perkütan nefrolitotomi veya esnek üreterorenoskopi ile tedavi edilebiliyor.
“Üreter” adı verilen, böbrek ile idrar torbası arasındaki kanala girmiş taşlar, böbreği tıkayarak idrar atımını engelleyebiliyor. Bu taşlar 5 mm altındaysa medikal tedaviler ve bol sıvı tüketimi ile kendiliğinden düşebiliyor. 5 mm üzerindeki taşlar için genellikle endoskopik yöntemler kullanılarak, yani idrar kanalından kamera ile girilerek lazerle tedavi yapılabiliyor. Endoskopik tedavilerin ardından hastalar genellikle bir gün içinde taburcu ediliyor ve günlük aktivitelerine geri dönebiliyorlar.