Öncelikle Posta İzmir’den tüm okuyucularıma tekrar merhabalar… “Lezzet Durakları” yazılarımla şimdi de Posta İzmir’deyim. Bana bu imkânı veren Posta İzmir ailesine çok teşekkür ediyorum. Lezzet Durakları köşemin yanında özel eklerimizle de sizlere bölgemizin yemek kültürünü değerlerini sofralarını mekanlarını anlatacağız. Burada amaç bölgenin, yöresel mutfakların ve kültürlerin ortaya çıkarılması. Farklı lezzetlerin ortaya çıkarılmasında bu kültürün yaşatılması adına “Ramazan Sofraları” ekiyle sizlerle buluşuyoruz. Dopdolu içerikle bölgemizin en önemli mutfak kültürlerini adreslerini sizlere sunuyoruz.
BİRLEŞTİRİCİ UNSUR
Gastronomi, kültürlerin toplumların birleştirici bir unsuru olarak karşımıza çıkıyor. Yemek kültürü, sofraların etrafında birleşen insanları yakınlaştırıyor. Ortak bir dil konuşmalarını ve kültürlerin kaynaşmasını sağlıyor. İftar sofraları, Ramazan’ın kültür zenginliğine katkıda bulunan en önemli etkinliklerden. En sade yaşayan ailelerden en şatafatlı yaşayanlara kadar, herkesin sofraları Ramazan’da dolup taşar.
Bir rahmet ve mağfiret ayı olarak bildiğimiz Ramazan, bütün Müslümanlar tarafından özlemle karşılanır, haftalar öncesinden hazırlıklar yapılır, bir ay boyunca dolu dolu yaşanır ve gidişinden itibaren, gelecek yıl beklenmeye başlanır. Yoğun ibadet hayatına ev sahipliği yapan bu özel zaman dilimi, dinimizdeki anlamıyla, imsak vakti olan tan yeri ağarmasından gün bitimine kadar, bedeni ve nefsi bazı isteklere cevap vermemek anlamını taşır. Oruç ibadetiyle sorumlu tutulmanın birçok sebebi bulunmakta. Bunların başında insanın, birtakım isteklerine karşı sabırlı olmasını, direnç kazanmasını ve bu şekilde insanın bedenen ve ruhen olgunlaşmasını sağlamak gelmektedir. Ramazan’da, sabırlı olmak, insanı dinginleştirir ve bu kontrollü tutum, Ramazan’dan sonraki hayatına da yansır. Bütün bunlar insanı hayata hazırlar. Oruçla sorumlu tutulmanın bir başka amacı da sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak.
DEĞERLERİN YAŞANDIĞI AY
Din, toplum hayatında önemli bir yere sahip. Ancak her toplum, dini inancına kendi kültürel değerlerini de katarak uygular. Türk toplumu da dinini, kendi kültürüne ait değerlerle anlayarak yaşamakta. Kültürel değerlerin İslam’da en fazla görüldüğü; ibadet, oruç ve onun yaşandığı ay Ramazan’dır. Türk milleti bu aya ayrı bir önem vermiş ve onu en güzel şekilde yaşamış ve Ramazan’a özgü bir kültür oluşturmuştur. Bunlar Ramazan’ın dini ve toplumsal boyutları, bütün Müslüman toplumlarda rastlanabilen ortak yönleri. Ancak Ramazan’ın bir de toplumların yaşam tarzlarıyla bağlantılı olan kültürel boyutu var.
Her toplumun kendine özgü bir dinî tutumu bulunmakta. Çünkü her toplum, kendine uygun olan bir din seçer ve uygulama aşamasında dinin özünde herhangi bir değişiklik yapmaksızın kendine ait değerleri de dine yükleyerek yaşamaya çalışır. Dolayısıyla her toplumun dini anlayışı ve uygulayışı, Tanrı’ya yakarış biçimleri, ibadete konu olan mabetlerinin sanatsal özellikleri ve ibadetle ilintili olan müştemilatı değişiklikler gösterir. Bu değişiklikler, kültürle yakından ilgili olup özellikle oruç ibadetinde yani Ramazan’da kendini daha çok göstermekte.
FARKLI YAŞANIYOR
Doğal olarak da Ramazan, sosyal ve kültürel farklılıklardan dolayı, milletimiz tarafından diğer Müslüman ülkelerdeki Ramazanlar’dan biraz daha farklı yaşanır. Milletimiz, Yahya Kemal’in de belirttiği gibi Ramazan’ı kendine özgü hale getirmeye, bu ayda yapılan ibadetin adını, Arapça’daki ‘savm’ yerine, Farsçadaki ‘rûze’ kelimesini alıp onu ‘oruç’ şeklinde Türkçeleştirmekle başlamış. Türk ulusu, kendi dünya görüşünü de katarak Ramazan’ı estetik bir görünüme kavuşturmuş ve Süheyl Ünver’in tespitiyle “Mahya, temizlik, ahlâk tasfiyesi, günah ve zararlı şeylerden çekinme, yerinde eğlenebilme, dinlenebilme, cömertlik ve herkesi düşünmek terbiyesini bir araya getirerek bir ‘Ramazan Medeniyeti’ meydana getirmiştir.”
Kutsal ayda “Ramazan Sofraları” ekinde yer almak firmalar açısından bir prestij kaynağı. İletişim yönetimi yapmak markalaşmak isteyen firmalara önerim; böyle özel günlerde mutlaka burada yer almaları. Markalaşmak öyle iki günde ‘ben markalaştım’ diyerek olacak şey değil. Arkasında büyük emek sabır ve istikrar yatmakta.
MARKALAŞMA VE FARKLILIK
Markalaşma dinamik bir süreç. Bir hayat tarzı yaşam felsefesi sunarak markalaşırsınız. Marka olmak lider olmak demek. Yeniliklerin öncüsü olacaksınız değişen gelişen dünyada gelişmeleri takip edecek kendinizi yenileyeceksiniz. Bunun arkasında büyük bir emek çaba ve kurum kültürü kurumsallaşma var. Asıl önemli olan nokta da bu. Bu bakımdan diğer kurumsal süreçlere ayırdığınız insan, zaman, finans kaynakları gibi bu alana da kaynak ayırmak zorundasınız. İletişim başkalarına devredilecek ikincil önem taşıyan bir faaliyet alanı değil. İletişim, ana stratejileri etkileyecek bir faaliyet haline gelmeli, yoksa bütün yapılan yatırımlar ‘sokağa atılan para’ anlamına gelir.
Önemli olan farklı olmak değil nasıl farklı olunduğunu gösterebilmek. Müşterilerin beklentilerinin ötesinde bir hızla kendinizi yenileyebilmek ve kalitenizle her zaman gündemde kalabilmekle mümkün.
Marka olmak öncelikle firma ve kurum olarak marka olmaktır.
Son söz; on bir ayın sultanı Ramazan’da da sizleri çok özel bir ekle buluşturuyoruz. Bu ek, markalaşma yolunda ilerleyecek firmalar için önemli bir mecra.