Sinem Paksoy

03 Mart 2025, Pazartesi 17:01

Dünya turuna çıkmak kolay mı?

Herkesin bir gün hayalini kurduğu o büyük macera sanıldığı gibi kolay mıdır? Pasaportunuz, sırt çantanız ve keşfe çıkmaya hazır bir ruh… Kulağa ne kadar da hoş geliyor değil mi? Herkes toz pembe cümleler kurarak konuştuğu bu konu uzaktan kolay gelse de yakından oldukça zor...

Evet, bir uçağa atlayıp bir yola çıkmak, hayatın bize sunduğu en özgür anlardan biri gibi görünüyor. Fakat kabul etmek gerekiyor ki bu yolculuğun hazırlığı biraz daha karmaşık. Öncelikle, para biriktirmeniz, rotayı planlamanız, vize işlemleriyle uğraşmanız ve konaklama seçeneklerini araştırmanız gerekiyor. Hadi diyelim ki bu zorlukları atlattınız, bir de yolculuk sırasında karşılaşabileceğiniz kültürel farklılıklar, dil bariyerleri ve beklenmedik durumlarla karşılaşabilirsiniz.

Ama bir şey var ki bunların hepsi dünya turunun parçası. Zorluklar, yolda öğrendiğimiz dersler, karşılaştığımız ilginç insanlarla kurduğumuz anlık dostluklar ve unutulmaz anılar… Bütün bu “zorluklar” aslında seyahatin tadını çıkaran ve daha da anlamlı olmasını sağlayan küçük detaylar.

Dünya turu yapmak kolay olmasa da bu yolu seçtiğinizde hayatınıza katacağınız birikimler, deneyimler ve anılar bir ömre bedel olabilir. Sonuçta, her yeni adımda dünya biraz daha küçülüyor her yeni bakış açısı ise sizi daha geniş bir perspektife taşıyor.

Hayalini kurduğunuz o yolculuğa çıkmak için cesaretinizi toplayın. Kim bilir, belki de bir gün bu yazıyı okurken dünya turu için cesaretinizi toplamak üzere olabilirsiniz.

 

17 Şubat 2025, Pazartesi 17:23

Korkularla yüzleşmek neden zordur?

Hepimizin içinde konu fark etmeksizin doğan korkuları vardır. Bazılarımız için korkular birer gölge gibi dibinden ayrılmayan bir parçayken bazılarımız içinse hayatı kısıtlayan, hareket etmeyi zorlaştıran bir zincir gibidir.

Korkular, her ne kadar insanın en derin duygularından biri olsa da genellikle onlarla yüzleşmekten kaçınırız. Ne içimizden atabiliriz ne de onlara karşı gelmeyi başarabiliriz. Oysaki sadece zihnimizde var olan hayaletler olduğunu kabul edebilsek yüzleşmemiz bir o kadar kolay olacakken biz köşe bucak kaçarız.

Bir şeyin nasıl olacağı, ne olacağı ya da bizi nelerin beklediği konusunda belirsizlikler yaşadığımızda, içsel kaygılarımız daha da yükselir ve korku kalbimizin tam ortasında beliriverir.

Oysaki çoğu zaman, korktuğumuz şey gerçek değildir ya da korktuğumuz kadar kötü değildir. Eğer korkularımızla doğrudan yüzleşirsek, onların üzerine gitmek, bir korkuyu anlamak ve gerçekte ne olduğunu görmek daha kolay hale gelebilir. Tıpkı karanlıkta korktuğumuz şeyin aslında sadece bir yastık ya da sandalye olması gibi. Yanına yaklaşırsak ya da en yakındaki ışığı açmaya cesaret edersek yalnızca birer yastık ya da sandalye olduklarını görebiliriz.

 

Hangi korkuya sahip olduğumuzu kabullenmek, karşısına çıkabilmek, onlarla barışabilmek ve bir anlamda kendimizi kabul etmek yüzleşmenin en güçlüsüdür. Çünkü korku, insanın doğasında vardır ve yüzleşilmediği sürece köşe bucak kaçması gerekenlere dönüşür.

Yüzleşmek zor olabilir, çünkü korkularla yüzleşmek çoğu zaman kendimizle yüzleşmek anlamına gelir. Korkuların gerisinde, belki de yıllardır bastırdığımız duygular, kırıklar veya kaygılar vardır. Fakat her yüzleşme insanı bulunduğu yerden birkaç adım ileri taşır.

03 Şubat 2025, Pazartesi 15:14

Arkadaş çevresi hayatı değiştirir mi?

Hayatımızın her anı, yaptığımız seçimlere göre şekilleniyor. Doğduğumuz andan itibaren oluşturduğumuz çevre, bu seçimlerin en belirleyici unsurları arasında bulunuyor. Bugün sizinle arkadaş çevremizin hayatımızı nasıl değiştireceğine dair konuşacağız.

Yakın çevremiz, bireysel gelişimimizi, düşünce tarzımızı ve hatta hayatımıza dair büyük kararlarımızı doğrudan etkileyebiliyor. Pek çok birey, arkadaşlarını doğal bir şekilde seçtiği için kötü alışkanlıklar üzerine arkadaşlıklar kurmayı istemiyor fakat bazen istek olmasa da yanlış seçimler yapılabiliyor.

İyi bir arkadaş çevresi, birey üzerinde pozitif etkiler bırakırken kötü bir çevre ise tıpkı bir bataklık gibi insanı dibe çekebiliyor. Böylece ister fark edilsin ister edilmesin kişiyi günden güne zehirliyor.

Çevremizdeki insanlar, hayata bakış açımızı şekillendiriyor, hedeflerimize olan inancımızı güçlendirebiliyor vehayut iyice zayıflatabiliyor.

İyi bir arkadaş çevresi, kişisel gelişim için güçlü bir destek sistemi olarak da görülebiliyor. Özellikle, kişisel hedefler ve kariyerle ilgili planlar yaparken çevremizdeki insanların bu süreçteki tutumları büyük bir rol oynuyor.

Örneğin, kendini geliştiren ve sürekli öğrenmeye açık bireylerle bir arada olmak, kişinin bu alandaki istek ve motivasyonunu artırıyor. Bu tür arkadaşlar zaman içinde ilham veriyor. Zorlukları bir bir aşmamızı sağlıyor.

Öte yandan hayatta kendini geliştirmeyi bırakmış, sürekli negatif düşünceler içinde olan ve hayatta bir şeylere ulaşma isteği taşımayan kişilerle vakit geçirmek ise kişisel gelişim açısından zararlı olabiliyor. Olumsuz düşünceler, bir süre sonra kişiyi etkisi altına alıyor ve tıpkı karşısındaki kişi gibi biri olmasını sağlıyor.

Her gün sürekli aynı negatif tutumları dinlemek, sizin de benzer şekilde düşünmenize neden olabilir. Bu yüzden nasıl bir insana dönüşmek istiyorsanız çevrenizde de öyle insanlar tutun.

27 Ocak 2025, Pazartesi 17:44

Kıskançlık insanı zehirler mi yoksa başarılı bir insana mı dönüştürür?

Hepimizin hayatında en az bir kere karşılaştığı bir duygudur kıskançlık. Bazen bir arkadaşımızın başarılarına bazen de başkalarının sahip olduğu şeylere duyduğumuz bu hissi hepimiz tanırız. Peki, kıskanmak, insanı daha güçlü ve başarılı bir hale getirebilir mi yoksa bu duygu bizi günden güne zehirleyen bir sarmaşığa mı dönüşür?

Kıskanmak, genellikle olumsuz bir duygu olarak canlanır akıllarda ve çoğu zaman da kendimize olan güvenimizin olmadığını düşündürür. Fakat bana sorarsanız kıskançlık dozuna dikkat edilirse ve içinde herhangi bir kötü niyet barındırmazsa kişiyi birkaç adım öne çıkarabilir.

Bir başkasının sahip olduğu başarı, yetenek veya yaşam tarzı, bizi kendi eksikliklerimizi düşünmeye itebilir. Fakat bu duyguyu bir zehir gibi içimize çekmek yerine, onu bir motivasyona dönüştürebiliriz. Mesela beğendiğimiz hayatlardan birine sahip olunca mutlu olacaksak o insanlar kadar başarılı olmak için elimizden geleni yapmanın yollarını araştırabiliriz. Bir nevi ilham alabiliriz çevremizden.

Kıskandığımız şey aslında sahip olmak istediğimiz bir şeyse, bu hissi hedefimize ulaşmak için bir tetikleyici olarak kullanabiliriz.

Örneğin, bir arkadaşınızın işinde başarılı olduğunu gördüğünüzde bu durumu kendinizi geliştirmek için bir fırsat olarak değerlendirebilirsiniz. Ne yaptığını anlamaya çalışıp eksik yönlerinizi görebilir ve başarı için neler yapmadığınıza dikkat edebilirsiniz. Fakat burada ince bir çizgi var ki o da kontrolsüzlük.

Eğer kıskançlığınız kontrolsüz bir şekilde büyürse tam tersi bir etki yaratabilir. Kıskandığınız olaya ya da kişiye karşı düşmanlık ve öfke geliştirebilir kendinizi hep birkaç adım geride hissedebilirsiniz. Bu da hem karşınızdakine hem de kendinize yaptığınız büyük bir saygısızlık olur.

Bu yüzden kıskançlığınızı doğru yönetmenizi ve zararlı bir sarmaşık olup ayaklarınıza dolanmasını engellemenizi öneririm. Aksi takdirde birkaç adım ilerlemeyi bırakın bir adım dahi atamayacak hale gelebilirsiniz.

 

20 Ocak 2025, Pazartesi 17:33

Sosyal medyanın getirdiği "doyumsuzluk" hissi

Sosyal medya, hayatımıza birçok yenilik ve bağlantı getirdiği gibi bazen de doyumsuzluk duygusunun yeşermesine neden olabiliyor.

Her gün gördüğümüz, paylaşılan lüks tatiller, yeni alınan arabalar, kusursuz görünen yaşamlar, insanlar üzerinde sürekli bir "bunu da istiyorum" baskısı yaratıyor. Hepimiz gün içinde en az bir kez bu hissi tadıyoruz. Diyoruz ki neden onda var da bende yok?

Birçok kişi sahip olamadığı şeylere duyduğu özlemle hareket ediyor ama bu arzular genellikle geçici tatminler ve kalıcı boşluklar yaratıyor. Sosyal medyanın yarattığı bu sürekli karşılaştırma kültürü, insanları içerik üreticilerinin hayatlarına özenmeye ve kendi yaşamlarını yetersiz hissetmeye sevk ediyor.

İnsanın dışarıda gördüğü her şeyin peşinden gitmesi aslında kendi iç dünyasında bir tatminsizlik ve huzursuzluk hissettiğinin göstergesi oluyor. Birçok kişi, sosyal medyada gördüğü "mükemmel" hayatları elde etmeye çalışırken aslında onları tatmin edecek gerçek değerleri gözden kaçırıyor.

Oysaki bence bir insanın gerçek mutluluğu, başkalarının hayatlarını kopyalamakta değil, kendi değerlerine ve arzularına sadık kalabilmesinde yatıyor. Sosyal medyada doymak bilmeyen bu isteklerin arkasında, bir tür eksiklik ve kendini kanıtlama çabası bulunuyor.

İnsanlar, başkalarına beğeni almak, onay görmek için sürekli daha fazlasını isterken, aslında en temel ihtiyaçlarını görmezden gelmiş oluyor. Bana sorarsanız gerçek tatmin, sahip olduğumuzla barışık olmak, içsel doyumu yakalamak ve "daha fazla"nın peşinden gitmek yerine, sahip olduklarımızla mutlu olmayı öğrenmekle mümkün.

13 Ocak 2025, Pazartesi 17:26

Güvensizliğin üzerine bir hayat inşa etmek-1

Bu hafta sizlerle güven üzerine konuşacağız ve bu iki parttan oluşan bir sohbet olacak. Öncelikle, hem kendinize hem de çevrenize karşı güvensizliğe sahipseniz bu haftanın gündemi tam da size göre diyebiliriz

İlişkiler ve güven üzerine konuşmak ilişki kendine ait olmadığında oldukça kolaydır. İnsan karşısındakine ve dünyanın geri kalanına oldukça mantıklı akıllar verebilir. Fakat pencere değiştiğinde ve iş kendine döndüğünde tüm hesaplar şaşar.

Öncelikle güvensizlik elbette doğuştan gelmiyor. Aileyle başlayan güven bağı sonrasında arkadaşlara ve ardından ilişkilere göre şekilleniyor.

Zincirin her bir halkası büyük bir öneme sahip. Birinde bile bir hasar olsa sonraki halkaya geçiş mümkün olmuyor. Bu yüzden güvensizlik hissine sahipseniz hatayı kendinizin yanı sıra karşınızdakilerde de aramanız gerekiyor.

Çünkü güven, yalnızca bireysel bir mesele değil, bir ilişkinin karşılıklı kurulması ve beslenmesi gereken bir değer. Çocukluk yıllarında, ailede yaşanan zorluklar, ihmal veya aşırı koruyuculuk gibi durumlar, güvenin temellerini zedeleyebilir. Bu türden travmalar, kişinin ilişkilerinde daima iz bırakır. Aynı şekilde, arkadaşlıklar ve çevremizdeki diğer insanlar da bu güven algısının şekillenmesinde etkili rol oynar. Bir kişi güvenini kaybettiğinde, bu kayıp diğer ilişkilere yansıyabilir, tıpkı bir damla suyun tüm yüzeyi etkileyebileceği gibi.

Kendi değerini bilmemek ve içsel huzursuzluklar da güven sorunlarını derinleştirebilir. Kendimizi eksik hissettiğimizde, başkalarının onayını arayarak, kendimizi sürekli ispatlamaya çalışırız. Bu durum ise ilişkilerde yanlış anlamalar, güvensizlik ve tatminsizlik doğurur. İçsel güven, dışarıya yansıyan güvenin temelidir; bu nedenle, kendinizi değerli görmek, sağlıklı ilişkiler kurabilmenin en önemli adımıdır. Güven, dışarıdan gelen onayla değil, içsel huzurla gelişir.

Güvenin inşa edilmesi bir süreçtir diyebiliriz. Bu süreç hem kişisel hem de ilişkisel anlamda dikkat edilmesi gereken bir yolculuktur.

Güvensizliğin temel nedenlerine inmek, bu duyguyu anlamak ve aşmak için en önemli adımdır. Kendi güveninizi yeniden inşa etmek, sadece kendinize değil, çevrenizdeki insanlara da güven vermek anlamına gelir.