Bugün bu köşenin gündemi çanta! Evet, kadınların uğruna bazen ruhunu sattıkları çantalar. Önce binlerce yıl öncesine gittim bir haberle... Göbeklitepe, Irak ve Meksika’daki antik duvar oymaları, kadınların binlerce yıl önce kare şeklinde, kısa ve yarım daire saplı çantalar kullandığını ortaya koymuş. Tarihin sıfır noktası denilen Göbeklitepe’deki taş sütunlarda bile tasvir edilmiş çantalar. Üstelik makyajın, parfümün, saç fırçasının ortaya çıkmasından çok önce kullanılıyormuş. Yani kadınların çantaya düşkünlüğü nerden derseniz... Sanırım insanlığın doğuşundan! Ardından günümüzden başka bir haber düştü dünya basınına. Dünyaca ünlü markalar Dior ve Armani’nin İtalya’daki üretim operasyonlarına, işgücü sömürüsüne izin verdikleri gerekçesiyle bir yıl süreyle kayyum atandı. Biz sadece belediyeler ve bankalara kayyum atanmasına alışığız ama neyse... Gerekçe neydi? Bu markaların Çinli işçi çalıştırıp 53 dolara ürettikleri çantaları 2600 dolara sattıkları ortaya çıkmış. Emek sömürüsü, vicdansızlık, haksızlık ne derseniz var. Uğruna çıldırılan o çantaların perde arkası böyle işte. Peki kimse umursar mı bu durumu çanta alışverişi yaparken sizce? Sanmıyorum, kadınlar o çantalara çıldırmaya devam edecek yine. Dünya düzeni böyle maalesef. Peki kadınların çanta ile kurdukları bu bağ neden? Bu haberleri art arda okurken, aklıma yıllar önce okuduğum bir kitap geldi.
HİÇ SIRADAN BİR AKSESUAR DEĞİL
Okuduğum, hatta daha önce de haber yaptığım bu kitap; Fransız sosyolog Jean-Claude Kaufmann’ın ‘Çanta’ isimli kitabı. Merakla okumuştum çünkü kadın çantası üzerine kitap yazılmış olması yeterince ilginç bence! “Sıradan bir aksesuvar değildir çanta. Diplerinde saklanan çakıl taşlarından bir gözde unutulmuş alışveriş listelerine, bisküvi kırıntılarından aile fotoğraflarına, küçüğünden büyüğüne en değerlisinden en günceline içerdiği tüm çeşitlilikle apayrı bir evrendir” diyen yazar şunu ekliyor satırlarına: “Bir kadının çantasının içine göz atmak, ruhunun içine göz atmaktır.” Aynen öyle! Erkekler belki bir kadının çantasıyla kurduğu ilişkiyi çözse, kadınları da çözerdi kimbilir! Sonra yazar şöyle bir yol izliyor... ‘Psychologies’ dergisi için kaleme aldığı makalelerden birinde kamuoyu yoklaması başlatıyor, insanların ona çantalarını yani bir nevi hayatlarını anlatmasını istiyor. Tam 75 çanta hikayesi geliyor. O kadar ajanda, anahtar, telefon, kağıt mendil, naneli şeker açığa çıktıktan sonra da oturup bu kitabı yazıyor.
KADININ ÇANTASI ONUN PSİKOLOJİK SİLAHI MIDIR?
Kadın kimliğinin ayrılmaz bir parçası, belki de yansıması olan çantaları ve içindekileri çözmeye çalışan Jean-Claude Kaufmann; kadınların çantalarını karıştırarak aslında bir tabuyu da yıkmış oluyor.
İşte kitapta yazdıkları…
* Kadınlar beni vazgeçirmeye çalışıyordu. Çünkü bir çantanın bu kadar sır saklayabileceğine inanmak tam bir erkek düşüncesi!
* Başkalarının bakışlarını yakalamak, kendine verilen değeri güçlendirmek için anahtar bir unsur. Demek ki çanta psikolojik bir silah sayılabilir.
* Çantasız bir kadına nadir rastlanır. Salyangoz için kabuğu neyse, kadın için de çantası odur. Tek bir farkla! O da kabuğun içinde ne olduğunu bilmemizdir.
* Dünyanın tüm duyguları bir çantanın içine sığar.
* Erkekler bu küçük mahremiyet bölgesinin tecavüz edilemez olduğunu hisseder. Hiçbir yasaklama dile getirilmemiş olsa da, yasağın kokusunu alır ve ellerini çantanın içine asla daldırmazlar.
Çeşme’nin eskimeyen lezzetleri bu kitapta
Geçen hafta sonu Alaçatı’daydım. Ve sebebi ziyaretim özel bir kitap tanıtımıydı. Çeşme yarımadasının tarihini ve gastronomi kültürünü anlatan ‘Yarımada Yolculuğunda Eskimeyen Lezzetler’ isimli kitap, İbrahim Çeçen Vakfı tarafından hazırlanmış. IC Holding yatırımı olan IC Çeşme Marina’da İbrahim Çeçen Vakfı Başkanı Günseli Çeçen ev sahipliğinde gastronomi dünyasını buluşturan tanıtım gecesinde; hem kitaptaki tarifler tadıldı hem de tarihçi ve seyahat yazarı Saffet Emre Tonguç ve yazar Serda Büyükkoyuncu’dan Çeşme yarımadasının tarihi ve gastronomi kültürüne dair eşsiz bilgiler dinlendi. ‘Yarımada Yolculuğunda Eskimeyen Lezzetler’ kitabı, Çeşme’nin yerel ürünlerinin hikayeleri ve bölgenin unutulmaya yüz tutmuş tariflerini içeriyor ve bu sayede bölgenin gastronomi kültürünün sürdürülmesine ve geleceğe taşınmasına önemli bir katkı sunuyor. Kitabın satışından elde edilecek gelir de İbrahim Çeçen Vakfı tarafından gastronomi öğrencilerine burs olarak verilecek. İşte harika haber de bu!