POSTA’nın dünkü manşeti yüzde yüz doğru. Bunun adı tek kelimeyle cinayet. Antalya Belek’teki caretta sahilinde, beş yıldızlı otelin kumsala koyduğu ahşap yürüme bandı 60 yavru deniz kaplumbağasının sıkışarak ölmesine yol açtı. Çünkü o ahşaplar caretta’ların yumurtadan çıkıp denize ulaşmasına engel oldu. Otelin, o bölgenin caretta sahili olduğunu bilmemesine imkan yok. Demek ki, bunu bile bile yaptılar. Ekolojik Araştırmalar Derneği’nin de söylediği gibi; insanlar bir kez daha doğanın düzenine müdahale ettiler. Bunun cezası olmalı. Hem de çok büyük bir ceza. Ama keşke cezaya gerek kalmadan denetimler yapılsaydı da, o bölge acımasız insanların insafına terk edilmeseydi.
***
Bu korkunç görüntüler karşısında iyi şeyler ve biraz çaba görmek istiyor ya insan… O zaman bahsetmenin tam zamanı. Konumuz, dijital platform Blu TV’de başlayan Bunu Bi’ Düşünün isimli yapım. “Dünya üzerindeki tüm canlıların özgür ve eşit yaşam hakkı olduğunu bizce bi’ düşünün” diyerek hayata geçirilen projede; Ahmet Mümtaz Taylan, Pınar Deniz, Kubilay Aka gibi isimler yer alıyor.
Pınar Deniz, 8 bölümlük diziyi sosyal medya hesabından şöyle anlatmış: “Hayvanlar için daha iyi bir dünya yaratmak, hayvan terk edilmelerinin önüne geçmek ve onların hayatını nasıl güzelleştirebiliriz niyetiyle çıkılan bu yolda ortaya şahane bir iş çıktı.” Gerçekten şahane bir iş. İnsanların acımasızlığına, hoyratlığına inat izlemek şart.
TARKAN’IN AŞI DÖNÜŞÜ
Tarkan beni şaşırttı açıkçası. Çoktan aşısını olmuştur diye düşünüyordum. Geçen gün paylaştığı aşı fotoğrafının altına kafasının karışık olduğunu, kuşkuları olduğunu yazmış ve eklemişti: “Görüyorum ki aşı her gün binlerce insanın hayatını kurtarıyor. Aşı olmamak için direnmenin manası yok. Bu salgın hastalıkla baş etmenin, sağlıklı olmanın başka yolu yok. Aşılarımızı olalım, umutla yarınlara bakalım...” Aklın yolu bir.
***
Bu arada o kadar çok duyuyorum ki… Hastanelerde yatan Covid vakalarının çoğunun aşı yaptırmayanlar olduğunu bilen/duyan herkes aşı olmaya karar veriyor. Evet aşı olup Covid’e yakalanan da var ama çoğunluğu ayakta ve gayet hafif geçiriyor. Mesela Enis Arıkan... Covid olduğunu ama aşı sayesinde ayakta geçirdiğini söyledi. Çok insanı etkilediğine eminim.
Bence ünlüler daha çok konuşmalı, deneyimlerini anlatmalı, çünkü insanları etkileme güçleri var. Tarkan’ın bu kadar zamandır Almanya’da inzivaya çekilmesi de bundanmış demek. Risk almamak! En iyisini yapmış. Umarım herkes kendisi için en iyisini yapar.
SOFRA KÜLTÜRÜNE CHALAYAN BAKIŞI
Türkiye’nin mutfak endüstrisi çağ atlıyor resmen. Sofra takımı üreten markalar bir bir dünyaca ünlü sanatçılarla işbirliği yaparak, vizyonlarını ortaya koyuyorlar. Verdikleri emek, seçtikleri isimler ve attıkları adımlar gurur verici. Geçen gün tam da böyle bir yemekteydim…
Karaca markası ve dünyaca ünlü tasarımcı Hüseyin Çağlayan (ki kendisi Hussein Chalayan’ı marka ismi olarak kullanıyor) işbirliğiyle ortaya çıkan tasarımlar tanıtıldı bu yemekte. 1999 ve 2000 yıllarında ‘Yılın İngiliz Tasarımcısı’ seçilmiş, 2012 yılında Time dergisi tarafından ‘tüm zamanların 100 moda ikonu’ndan biri olarak ilan edilmiş Chalayan’ın Karaca için tasarladığı koleksiyon; sofra kültürüne yeni bir anlayış getiriyor.
Oldukça sade, ki buna minimalist bir estetik diyorlar, oldukça yenilikçi ama aynı zamanda sıradışı. Çünkü hem yemek takımı, hem kahvaltı takımı lego gibi tasarlanmış. İçiçe geçirilen parçalar, sofrada estetik, dolaplarda kolaylık sunuyor. Seride gerçek inciler kullanılmış, kahve fincanlarında kulp yerine özel tutma alanları yaratılmış ki, gerçekten tasarım harikası.
Proje 4 yıl önce Karaca markasının teklifiyle başlamış, malum koşullar nedeniyle uzamış. Takımları incelerken Karaca grubu Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Karaca anlattı; “İngiltere ve Almanya’da büyümek istiyoruz. Bunun yolu da bu ülkelerde tanınan bir sanatçı ile işbirliği yapmaktı. Çağlayan da bu işin zirvesi” dedi.
TÜM İSTANBUL’A ŞİKAYET EDİN
Enteresan değil mi? İstanbul’da taksi sayısı yıllardır aynıymış. Nüfus artıyor ama taksi sayısı asla artmıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbullu’nun bitmeyen taksi çilesine çare bulmak için taksi sayısını artırma önerisi veriyor, bilmem kaçıncı kez reddediliyor. Niye acaba?! Sosyal medyadan duyurmak artık yetmez. Şehrin her yerindeki billboard’larla şikayet etmeliler kimse bu işe engel olanları!
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı da çıkmış; taksi sürücülerine yönelik gerekli eğitimlerin verilmesi, taksilere yönelik denetimlerin yapılması falan diye öneriler sıralıyor. İBB’nin ‘görevini yerine getirmesi gereklidir’ diyor. İyi de nasıl? Bu uzun vedeli çözümlerden önce, baskı yaratıp sorunu çözmeye katkı sağlasanıza. Daha faydalı olmaz mı?