Çok şaşırtıcı, çok iç yakıcı, düşündürücü ama cesurdu... Mehmet Ali Erbil’in ‘40’ programında Jülide Ateş’e söylediklerinden bahsediyorum. Ergenlik döneminde onu istemeyen üvey baba yüzünden annesinin kendisine sahip çıkamadığını gözyaşları içinde anlattı; “Annemi sevemedim” dedi. Bir çocuğun anneyle ya da babayla ama en çok da anneyle yaşadığı travmalar, hayatında kalıcı izler bırakıyor maalesef. Ben uzman değilim ama okuduklarım, dinlediklerim, deneyimlerim bunun şaşmaz bir gerçek olduğunu gösterdi bana her zaman. Mesela, gidin bir psikoloğa...
Bir sorununuzu anlatmaya başlayın; anında anne ve babayla ilişkinize, çocukluğunuza iner. Mutlaka oradan bir yara çıkar; nettir bu, değişmez. Erbil’in annesiyle ilgili anlattıkları da tam buna denk geliyor. Annesi tarafından terkedilmiş, sevgi alamamış. Dolayısıyla sevilme ihtiyacı çok yüksek. Kadınlarla ilişkisine de yansıyor bu durum.
Davranış Bilimleri Uzmanı Aşkım Kapışmak’ın konuya dair söyledikleri şu; “Şimdi anladınız mı Erbil’in evliliklerinin yürümemesinin ama ayrılsa da eski eşleri ile arasının iyi olmasının sebebini? Anne bir insanın hayatında en önemli faktör. Fark etmeden yaptıkları pek çok davranış, çocukta kalıcı hasarlara neden olabiliyor. Bir insanı çözmek isterseniz annesine bakın. Çünkü yaşamla bağ, anneyle başlıyor” diyor. O kadar doğru ki.
Anne baba ehliyeti şart!
Anneyle yaşanan travmalar, çok travmatik ilişkiler yaşatıyor gerçekten de... “Beni öpme, muhtemelen annemden sevgi görmediğim için, sen bunu yaptığında kötü oluyorum” diyen adamlar tanıdım. Bu yüzden bilerek ya da bilmeyerek hayatındaki kadınlara intikamını alırcasına kötü davranan, onu ezmeye çalışan, yok sayan, eleştiren, sevse bile kalkanlarını kaldıran adamlar.
Anneyle yaşadığı ilişkiye göre kişilik geliştiriyorlar aslında. O yüzden Aşkım Kapışmak’ın şu sözlerini de iliştirmek isterim bu yazıya: “Anne adaylarına rica ediyorum, kendinizle çalışmadan anne olmayın. Kişilik yapınız, duygu durumunuz, geçmiş deneyimleriniz anne olmaya uygun mu? Değilse, evleneceğiniz kişi de doğru eş değildir. Sonuç, travmatik çocuklar. Kimsenin buna hakkı yok.
Anne baba ehliyeti şart.” Ve yine uzmanından tavsiye: “Bu travmalar, profesyonel bir süreçle çözülmezse, bununla baş edilemez. Kişi, kendine de, hayatına soktuğu kişiye de mutsuzluk yükler...” Özetle, bu cesur açıklamaları dedikodu için değil, anlamak, öğrenmek için okuyun derim.
Ezgi değil ama İpek Er yalnızdı
Cinsel saldırıya uğradığı gerekçesiyle bir genç kız intihar ediyor. Geride bıraktığı bir mektup da var ama olayın sanığı serbest; elini kolunu sallayarak ortalıkta dolaşıyor. Söz konusu kişi, Musa Orhan. Adını büyük harflerle yazalım: MUSA ORHAN!! Bütün yargılama boyunca korunduğu düşünülen bir kişi. Ve bu olaya tepki gösteren Ezgi Mola’ya, sanığın avukatı tarafından suç duyurusunda bulunuluyor.
Mola hakkında 2 yıl 4 ay hapis istemiyle dava açıldı. Tam ‘Adaletin bu mu dünya?’ dedirtecek bir hal! Allah’tan artık kadın şiddetine doymuş ve adalet isteyen insanlar, Ezgi Mola’yı yalnız bırakmadı. Ona destek olanlar hakkında da suç duyurusunda bulunuldu ama kimse geri adım atmıyor. Sanık özür istemiş bir de! Dileyen var mı? Yok. Herkes yazdı, ben de yazayım istedim: Ezgi Mola ne demişse doğru demiş. O yüzden Ezgi Mola yalnız değil. Ama hayatına kıyan İpek Er yalnızdı. Bütün derdimiz de budur işte.
Hakan Altun ne anlattı şimdi?
Normalleşme kararının ardından, eğlence ve müzik sektörünün beklentileri karşılanmayınca, bazı sanatçılar tepkilerini farklı yollarla gösterdiler. Mesela Hakan Altun, udunun tellerini kesti. Herkes de diyor ki; ‘ne çok şey anlattı aslında…’ Evet sanatçı isyanını, tepkisini bu yolla anlatmaya çalıştı belki ama kime ne faydası var bunun? Birkaç hayranı, sanatçı dostu alkışladı, o kadar.
Neyi çözdü, hangi ihtiyaca cevap verdi bu hareket? Hiç eleştirmiyorum, kimse ne yapacağını bilmiyor ve içini bir şekilde dökmek istiyor, tepki gösteriyor ama atılan taş kurbağayı ürküttü mü? Olayı çözmesi gerekenlerin umrunda mı bu eylem? Yani kızdın tamam, çok da güzel anlattın ama çok da bir şey anlatamadın Hakan Altun. Üzgünüm!
Kate Winslet’ın çizgileri
Kate Winslet’ın yeni dizisi ‘Mare of Easttown’, şu ara herkesin dilinde. Winslet’ın kariyerinin en başarılı işine imza attığı söylenen bu polisiye gerilimi, 4 milyon kişi izlemiş. Ben henüz izleyemedim ama Kate Winslet’ın, dizinin afişi için söyledikleri, ‘izlenmesi gerekenler listem’de anında birinci sıraya yükseltti diziyi.
Olay şu...
Dizinin afişinde yüzündeki çizgilerin kaldırılmasına itiraz etmiş Kate Winslet. New York Times gazetesine yaptığı açıklamada, göz çizgilerini yok eden afiş tasarımcılarına “Beyler, gözlerimin yanlarında kaç çizgi olduğunu çok iyi biliyorum, lütfen o çizgilerin hepsini geri koyun” dediğini ve bu nedenle afişi iki kez geri gönderdiğini söylemiş. Şu ara Seda Sayan’ın son estetikleriyle kime daha çok benzediğini çıkarmaya çalışırken; kendiyle, çizgileriyle, aldığı yaşla barışık bir kadın ne iyi geliyor insana. Hem de dünya çapında bir oyuncu. O çizgilerden asla rahatsız olmuyor. Hepimize ders olsun ve helal olsun.