Black Swan-Siyah Kuğu’ filmini izlemiş miydiniz? Baleyle ilgili en ünlü film diye onu yazdım; başka bir film ya da belgesel de olabilir. Eğer bu konuda herhangi bir şey izlediyseniz; bir dansçı olmanın ne kadar zor olduğunu biraz olsun bilirsiniz bence... Ne kadar uzun yıllar emek verilmesi gerektiğini, disiplinli çalışmanın gerekliliğini anlamak için, dansçıların ayaklarının yıllar içinde aldığı hali görmek bile yeterlidir kanımca. Niye bunları anlatıyorum? 40 yıllık (lafın gelişi) bale sanatı tartışılıyor diye!! Bale sanat mıdır, spor mudur? Tartışma konusu bu.
Salon dansları öğreten bir dans hocasının iddiasına karşı, bale camiası ayağa kalkmış durumda. Belki pandeminin gölgesinde, geçim derdi içinde, canımız burnumuzdayken ‘bize ne?’ diyebilirsiniz ama dünyanın başka hiçbir yerinde kavramlarla bu kadar oynanmadığını görmek açısından önemli bir durum. Bence takip etmeli, haberdar olmalıyız hepimiz.
7 günde bale antrenörü
Hikaye, Türkiye Dans Sporları Federasyonu’nun (TDSF) bir ilanı üzerine başlıyor. İlan şöyle: “06-12 Mart 2021 İstanbul Bale 1. Kademe Yardımcı Antrenörlük Kursu (7 Gün)...” Salsa, tango gibi salon danslarının öğretildiği kulüpleri çatısı altında toplayan bu federasyonun başkanlığını da, Tolga Han Çinkitaş yapıyor. Peki ne oldu da TDSF şimdi de baleye sarkıyor?
En az 8-10 yıllık eğitimlerin gerektiği bu işte, haftalık kursla bale antrenörü yetiştirmeye kalkmanın manası nedir? ‘En iyisi içeriden birinin anlatması’ dedim ve Erhan Güzel’i aradım. Sosyal medya hesaplarında bıkıp usanmadan balenin zorluklarını, disiplinini, işin eğitimini anlatan, mesleğini bilene bilmeyene tanıtan, işine emek veren başarılı bir balettir kendisi. Bakın neler anlattı…
‘İşin içinde ticaret var’
“İşin içinde ticaret olduğu çok açık” diye başladı söze Erhan Güzel ve eskileri hatırlattı... Atatürk, 1936’da Ankara Devlet Konservatuvarı’nı açıyor. 1960’da ilk temsil izleniyor. 1970’de, 1309 sayılı yasa ile birlikte bale, açıkça ‘sanat’ olarak tanımlanıyor. Devamını şöyle anlatıyor Erhan: “2006’da bir federasyon kuruluyor, Dans Sporları Federasyonu.. Ki kurulması çok mantıklı.
Tango, salsa gibi salon danslarına spor diyorlar. Meğer bunların arasına baleyi de koymuşlar, kimsenin bundan haberi yok! Yani benim partnerimin dans ederken sırtıma oturduğu koreografiler oluyor. Buna ilişkin Türkiye Binicilik Federasyonu’nun ‘dans biniciliktir’ demesini beklemediğimiz gibi, TDSF’nin de ‘bale sporu, bale antrenörü’ ifadelerini kullanacağı aklımıza gelmedi açıkçası.
Üstelik bu ‘bale sporu’ ibaresi bakanlık onayından geçmiş. Gelelim bugüne… TDSF kısa süre önce bir ilan yayınlıyor ve diyor ki; ‘56 saatlik kursla bale antrenörlüğü verilecektir. 18 yaşını geçmiş, TC vatandaşı olması şartıyla herkes başvurabilir…’ Müfredatı okuduk, komedi! Dördüncü gün uçak kanatları hareketi yaptırıyorlarmış... Birincisi böyle bir hareket yok.
Bizim terminolojimiz Fransızca olup, küresel olmakla anılan çok özel bir sanat dalıyız. İkincisi varolan terminolojimizi öğrencilerimiz seneler içinde öğreniyor. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı özel bale okullarının ‘bale eğitmenliği yapabilir’ diye verdiği sertifika 14 seneye tekabül ediyor. Tolga Han Bey ise bu eğitimi 56 saatte veriyor ve açıkça ‘şu kadar paraya verilir’ diyor...”
Dünya bize gülmeden çözün
Gerçekten de ilginç. ‘Eski köye yeni adet’ derler ya, öyle. Dünya üzerinde 500 senelik bir geçmişi olan baleye altını çizerek sanat demek, kimsenin aklına gelmemiştir! Ama biz şu anda bunun tartışmasını yapıyoruz!! Bale Sanatçıları Derneği de, balenin Rönesans’tan günümüze tüm dünyada bir sanat dalı olarak kabul edildiğinin altını çiziyor ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda da balenin sanat faaliyeti olarak yer aldığını hatırlatıyor.
Şimdi bale camiasının peşine düştüğü sorular şunlar: ‘Bale spordur’ cümlesinin yer aldığı yasa Meclis’e sunulurken, hangi akademisyenlerden bilgi alındı? İlgili bakanlıkların en ivedi, en yapıcı şekilde bu konuyu çözmesi gerek. Baleye bilmeyenlerin karışmasını engellemeleri gerek. Dünyanın bize gülmesine mani olmamız gerek!
Hangi şehir okuyor, ne okuyor?
Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi, alışveriş eğilimlerini online platformlara taşıdı. Üstelik kitap okuma alışkanlıklarımızı da artırmış görünüyor. Son yazımda da, ‘şaşırtıcı ama çok okuyoruz’ diyerek bazı araştırma sonuçlarını müjdeyle vermiştim. Bu kez online kitap alışveriş platformlarından ‘Kidega’nın, 2020 yılı kitap alışveriş verileri geldi. Bu verilere göre;
- En çok okuyan şehirler; İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Kocaeli, Konya.
- En çok kitap alışverişi yapanlar, yüzde 31’lik ortalamayla 25-34 yaş arasındaki bireyler.
- 2020 yılında online kitap alışverişlerinde sepet ortalaması yüzde 48 artarken sipariş tutarı bazında yüzde 26’lık bir artış gerçekleşti.
- Okuyucular bu yıl en çok edebiyat, roman, çocuk kitapları, tarih, kişisel gelişim alanındaki türleri tercih etti.
- 2020’de sırasıyla en çok Jose Saramago’nun ‘Körlük’, Deniz Erten’in altı kitaptan oluşan seti ‘İşaretler’, José Mauro de Vasconcelos’in ‘Şeker Portakalı’, klasiklerden ‘Suç ve Ceza’yı okuduk.