Şirin SeverBenim bileğim kalınsa bundan sana ne?

HABERİ PAYLAŞ

Benim bileğim kalınsa bundan sana ne?

Başkalarının kilosunu, kusurunu kendine dert edenlere içtenlikle sormak isterim hep, “Benim derdim seni niye gerdi” diye! Genelde cevabı yoktur ama sosyal medya çıktığından beri bazıları böyle. Herkes özgürce, geniş geniş, üzerine vazife olmayan şekilde her şeye yorum yapabiliyor maalesef. Sen kendini kamuya açtın ya; o da istediğini söyleyebilir zannediyor. Zorbalığa kadar varıyor işin sonu. En son eski tenis yıldızı Jelena Dokic, aldığı kilolar nedeniyle bu zorbalığa maruz kalmış. Avustralya Açık Tenis Turnuvası’nda CNN için yorumculuk yapan tenis yıldızına biri “Jelena gibi bir balinanın benim tenis izleme zevkimi bozmasını adil bulmuyorum” demiş.

Haberin Devamı

Dokic de bu hakareti 106 bin takipçisiyle paylaşmış ve yorumu yapana “Kendim ve sağlığım için forma girebilirim ama sen daha iyi bir insan olmayacaksın” diye seslenmiş. Yorumu yapanın ismini ise saklı tutmuş. Ben olsam tutmazdım, ki tutmadım da. Geçtiğimiz aylarda benzer bir şey yaşadım. Katar’a gitmiştim, çölden bir fotoğraf paylaştım. Kadının biri de “Bilekleriniz ne kadar kalın” diye yazdı. Sataşanlara asla cevap yazmam, adetim değildir.

Çünkü bilirim ki bazıları kendilerine verilen cevapla ödül kazanıyor. Ama bu kez durdum, düşündüm. Hayır, bileklerim kalın mı diye değil… Velev ki bileklerim kalın; birinin kusuru yüzüne mi vurulmalı? Hiç tanımadığın biri neden yapar bunu, bu nasıl bir cürettir? İşte bu kötülüğe üzüldüm ve gerçekten anlamak istedim. “Benim bileğim neden sizi ilgilendirdi?” diye yazdım. “Üzüldüm” dedi. “Bilek benim, siz niye üzülüyorsunuz?” dedim. “Sizin adınıza üzüldüm” dedi.

Hay Allah, şimdi bileğime mi üzüleyim, kızı üzdüğüme mi üzüleyim, kalakaldım. Yazışmamızı olduğu gibi yayınladım. İsmini de saklamadım, hatta adını etiketledim. Bu kez “Benim adımı afişe etmeye hakkınız yok” dedi. “Senin hakaret etmeye hakkın var ama öyle mi?” dedim. Yani bunlar böyle. Hem mutsuzlar, hem terbiyesiz, hem de üste çıkabiliyorlar. Ünlüler çok daha beterlerini yaşıyor biliyorum ve altını çiziyorum: Bu mutsuzlukla/kötülükle baş etmek çok zor gerçekten.

Haberin Devamı

İşte şahane bir muhtar!

Bir yanda böyle hadsizler varken… Bir yanda da acayip tatlı, kendiyle de dünyayla da barışık, gayet net ve özgüvenli insanlar var. İşte onlar nefes aldırıyor, yüzleri gülümsetiyor, insanı kendine getiriyorlar. İstanbul Teşvikiye Mahallesi muhtarı da onlardan. Hiç tanımıyorum ama kendisine bayılmış durumdayım. 74 yaşındaki muhtar Suzan Bektaş sosyal medya hesabında geçen gün şöyle bir duyuru yapmış: “Sevgili komşularım ve dostlarım, geçirdiğim estetik ameliyat nedeniyle 1 haftalık bir araya ihtiyacım var.

Doğrusu kendimi biraz şımartmak ve yenilemek istedim. Bu kısa zamanda muhtarlıkla ilgili her türlü işleyiş kesintisiz ve her zamanki gibi devam edecek...” Ya söylesinize bu nasıl bir tatlişliktir? Pekala ‘hastayım’ deyip geçiştirebilirdi ama özgüvenle söylemiş işte. Lütfen tüm mahalleleri ve ülkeyi bu tatlılık, bu zarafet yönetsin. Yönetim makamlarında da kendini seven, kendine bakan böyle mert kadınlar olsun. Artarak da çoğalsın.

Normal zeka yetmiyorsa, yapay zekayı deneyelim!

Haberin Devamı

Tarihte ilk kez yapay zeka destekli bir robotun avukatlık yapacağı mahkeme, 22 Şubat’ta Amerika’da görülecek. Dünyanın ilk robot avukatı olarak nitelendirilen sistem, şubat ayında hız cezası alan bir sanığa danışmanlık yapacak. Bilim kurgu filmleri gerçeğe dönüşüyor resmen! Bu işin beni neden heyecanlandırdığına gelirsek…

Bugün yapay destekli avukat, yarın yapay destekli hakim, savcı, mahkeme demek. Bugün Amerika’da, yarın bakarsınız bizde. Çünkü neden olmasın? Malum, bu ülkede pek çok suça ceza verilmiyor… İki karısını öldüren bir katil Kovid nedeniyle hapisten çıkarılabiliyor, arkadaşını dövüp kafatasını parçalayan bir saldırgan tahliye edilebiliyor, hayvan katledenler elini kolunu sallayıp dolaşıyor...

Bir suç işlendiyse cezası olmalı değil mi? Ama bizde yok! Madem normal insan zekası bunu gerçekleştirmekten aciz, bir de yapay zekalıları deneyelim diyorum ben. Sabırsızlıkla 22 Şubat’ı bekliyorum; o mahkemede yapay zeka neler yapacak, müvekkilini nasıl savunacak izleyip görelim. Her şey mantıklı ve adilse, hemen yapay zekalı hakimler, savcılar sipariş edelim. Gelsinler kessinler cezayı, adalet nasıl sağlanırmış biz de görelim.

İkiniz de haklısınız, alkışşş!

Bu arada… Adalet zaten yarım yamalak işlerken ya da pek işlemezken… Ünlülerin her ağız dalaşını mahkemeye taşıması, mahkemeleri gereksiz yere meşgul etmesi yetmedi mi artık? Mustafa Keser ve Bülent Ersoy onlardan sadece ikisi. Aylar süren davaları sonuçlanmış nihayet. Bir dönem birlikte program yapıyorlardı malum...

Ne olduysa oldu; Ersoy, Keser’in kendisi için “Seni diva değil divan yaparlar” dediğini öne sürdü. Keser de Ersoy’un kendisine “Kürdo” diye hitap ettiğini. Sonuçta birbirlerine 1’er liralık manevi tazminat davası açtılar. Mahkeme ikisini de haklı buldu ve karşılıklı olarak birbirlerine 1’er liralık manevi tazminat ödemelerine hükmetti.

Rahatladınız mı, bakın ikiniz de haklısınız şimdi. Haklı olduğunuz gibi ikiniz de inatsınız, ikiniz de egolusunuz, ikiniz de çocuksunuz. Hayır ne oldu yani? Elinize ne geçti? Koskoca insanlar biraz utanın yahu. Mahkemeyi aylarca oyaladınız. Bir noktada insan biraz olgun davranmayı öğrenemez mi ya?

Sıradaki haber yükleniyor...
holder