‘Virüsün değil, vurdumduymazlığın kurbanı olacağız’ diyenler gerçekten haklı. “Evde oturun, çıkmayın” cümlesini anlamak ve uygulamak neden bu kadar zor? Yetkililer, uzmanlar “İki hafta evinizde kalın. Mecbur olmadıkça çıkmayın. Kendi OHAL’inizi ilan edin, bize bırakmayın bu işi” diye bas bas bağırıyor. Neden? Çünkü bu virüsün yayılmasını önlemek zorundayız. Geç önlem alan İtalya’ya benzemeyelim, daha az kayıp verelim diye. Çok insana yayılmasın ki, sağlık sistemi de çökmesin diye.
Açıklama gayet net. Ama kafayı dışarı bir uzatıyoruz, sosyal medyaya bir bakıyoruz; şok şok şok! Yaşlılar banklara doluşmuş, sosyalleşiyor. Asker uğurlaması yüzünden terminaller tıklım tıkış, millet halayda, askerler havada! Camide namaz kılmak isteyen aklını kaçırmışlar, cami kilidini açmaya çalışıyor, engel olan polise direniyor. O zaman yapılacak tek şey kalıyor; sokağa çıkma yasağı ilan etmek!!
Bir gün bunu söyleyeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi ama şart. Hava giderek güzelleşiyor... Herkes kendini Belgrad ormanına, sahillere atmaya başladı. Ben de cuma öğlen Sarıyer sahiline indim, iğne atsan yere düşmüyordu. Keçisini hava alsın diye gezdiren bile vardı!
Kalabalığı görünce hemen eve kaçtım. Ricayla, tavsiyeyle ‘evde kalın’ demenin sonucu bu! Hiçbirimiz işin ciddiyetinin farkında değiliz madem, devlet bu önlemi almak zorunda. İş işten geçince, İtalya Cumhurbaşkanı Macron gibi “Bencil davrandınız, sokağa çıktınız, dinlemediniz” diye azarlamaktan iyidir. Asker uğurlaması ve piknik yasaklandığına göre; sırada sokağa çıkma yasağı olmalı.
Oturduğun yerden hayat kurtar
Turist uçaklarının inip durması, ayrıca umreden gelenlerin yurdun dört bir yanına dağılması, vaka sayının katlanmasına sebep oldu. O zaman yapılacak olan nedir? Evden çıkmayacağız. Tamam, belki sıkılıyoruz ama şunu aklımızda tutsak: Hayatımızda ilk kez, oturduğumuz yerden dünyayı kurtarabiliriz!
Evet, sosyal medyada yeni söylem bu. İlk kez kolumuzu bile kıpırdatmadan bir düşmanı yenebiliriz. Denemeye değmez mi? Ayrıca şımarıklık yapmanın manası da yok! Alt tarafı basit bir fedakarlık yapıp evde kalacağız. Çalışmak zorunda olanları, evine virüs tehlikesi ile dönenleri, gece gündüz hastanelerde çalışan sağlıkçıları, hizmet sektörü ve tedarik zincirinde çalışıp her türlü tehlikeye maruz kalanları düşünün biraz.
Sıcak evimizde meyve soyup kahve içip, dizi film izliyoruz ya da evden çalışıyoruz diye üfleyip küflemek de ayıp artık ya! Tadını çıkarın... Bunu isteyip de yapamadığınız günleri düşünün. Unutmayın, bu sadece sizin keyfinizle ilgili değil, koca bir ülkenin sağlığıyla ilgili.
İmdat, yaşlıları durduramıyoruz!
Bravo Üsküdar Belediyesi’ne, benden kocaman alkışlar… Komik ama şahane bir tweet attılar dün hesaplarından. Yandaki fotoğrafı kullanıp, “Sizleri çok seviyoruz ama bize bunu yaptırmayın” yazmışlar. Hem komik, çok güldüm. Hem de acıklı.
Çünkü nedense yaşlıları evde tutmak mümkün değil, kimse durduramıyor. Gerçekten belediyeler, yetkili kurum ve kuruluşlar ellerinden geleni yapıyorlar. Pek çok şehirde yaşlılar oturmasınlar, toplanmasınlar diye banklar sökülüyor. Bankların etrafına bariyer çekildiğini bile gördü gözlerimiz. Ama nafile; yaşlı insanlar anlamak istemiyor.
Yaşlıların inadının sebebi: Kadercilik, umursamazlık, çaresizlik...
Corona virüsü için en riskli grup olan yaşlılar, neden tehlikeyi görmezden geliyor, neden durumu anlamak istemiyor peki? Eskiden program yaptığımız Psikolog Dr. Mehmet Şakiroğlu’nu arayıp sordum sabah. İşte anlattıkları:
Birincisi, meseleye kaderci yaklaşıyorlar... Yani ‘Allah yazdıysa olur, yapacak bir şey yok’ diye düşünüyor olabilirler. İkincisi, ‘bu yaşa geldik bir çok badire atlattık, bana bu saatten sonra bir şey olmaz’ düşüncesi... Çok salgın ve hastalık gördüler. Bu salgının da bir süre sonra yok olup gideceğini biliyorlar belki de. Üçüncüsü, ‘bulaşacaksa her yerde bulaşır’ inanışı... Yani üç şey var; kadercilik, umursamazlık ve çaresizlik. Bunların dışında bir şey daha var; yaşlıların yaşam deneyimi bizden fazla. Yani dışarı çıkıyorlarsa, risk onların gözünde bizim anladığımızdan daha az olabilir. Ayrıca yaşlılar sosyal medyayı takip etmediği için, bizim kadar panik olmuyor. Yalanlara kapalılar, bilgi kirliliği yaşamıyorlar. Elbette önlem almalarını tercih ederiz ama başka türlü bir okumaları da olabilir. Sonuçta bizden fazla deneyime sahipler...