Mazhar Alanson malum psikopatın ölümüne sebep olduğu papağanın günlerdir konuşulmasına sitem etmiş. “Genç, babayiğit çocuk şehit olmuş, bir sayfada geçiyor… Papağan öldü, bir haftadır konuşuluyor” demiş. Normaldir konuşulması Mazhar Bey...
İnsan olmak, bir papağana da üzülebilmektir çünkü. O papağana üzülebilen bir vicdan, bir şehite de üzülebilir. Vicdanı olan; kime neye üzüleceğinin çetelesini de tutmaz. Bir papağanın canice öldürülmesinden etkilenmeyenin bir vicdanı, ahlakı, kalbi olabilir mi zaten?
Üstelik doğal bir ölüm değildi söz konusu olan; gözlerimizle şahit olduğumuz bir işkenceyle öldü bu papağan. Olmamış gibi mi davransaydık? Bu serzeniş bir tarafa, şimdi başka bir paragraf açıyorum… Alanson’un olaya yanlış yerden daldığını düşünüyorum.
Şöyle söyleseydi mesela… Bu papağana üzüldüğümüz kadar, başka insanların ölümüne de üzülebilsek keşke... Mesela aç kalan çocuklara da, aç kalan köpeklere üzüldüğümüz kadar üzülebilsek keşke…
Baskı gören, işkence gören, haksızlığa uğrayan insanlara; hayvanlara işkence edenlere gösterdiğimiz tepkiyi gösterebilsek, mesele insan olunca sessiz kalmasak keşke... İhtiyacı olan bir insanın yardımına da sokak köpeğinin yardımına koşar gibi koşsak…
Belki insana inancımızı yitirdik, insanın kötülüklerinden tiksindik, belki insanlar bizi çok yordu ama insan insanı umursamaz oldu bir şekilde. Bu meseleyi de biraz düşünsek mi acaba?
Şener Şen ustalığı doğallığı sahnede
Uzun zamandır herhangi bir tiyatro salonunda böyle bir merak, böyle bir coşku görmemiştim. Malum, Şener Şen 40 yıl önce oynadığı ‘Zengin Mutfağı’yla tiyatroya döndü, ondan bahsediyorum...
Oyunu prömiyer gecesi izledim; sanat camiasının tümü, karlı bir gece olmasına rağmen DasDas’a akın etmişti. Şener Şen elbette ayakta alkışlandı, performansına herkes bayıldı. Şunu söylemek lazım ki; Şener Şen ustalığı ve doğallığı diye bir şey var.
Kimi tiyatro sahnesindeki yapaylığa, karikatür karakterlere karşılık böyle gerçek bir oyuncuyu sahnede izlemek paha biçilmez gerçekten. Enteresan olansa, 40 yıl önce oynanan bir oyunun, hiç eskimemesi!
Cumhuriyet tarihindeki en büyük işçi hereketi olaylarının bir zengin mutfağına yansımasını anlatıyor oyun. Hiçbir şeye bulaşmayan mutfak çalışanları bile milliyetçi şiddetten etkileniyor, faşizm yanı başlarında yeşerebiliyor. Yani şunu diyor oyun... Şener Şen’in son sahnede söylediği gibi; faşizm kötüdür.
Tiyatro yükselişte mi?
Geçen yazımda bir araştırma sonucunu paylaşmış, Türkiye’de tiyatro izleme oranının ‘yüzde 6’ gibi çok düşük bir seviyede olduğunu yazmıştım.
Sonuca şaşırdım çünkü onlarca salon açılıyor, onlarca oyun sahneleniyor, tiyatro resmen şahlanmış durumda... ‘Neler oluyor’ bir de tiyatroculara sorayım demiştim, sözümü tuttum…
TV’ler yaşlandı, eskidi
Ali Poyrazoğlu: Bu rakam nerden çıkmış? Kimse bize sormadı! Bence doğru da değil çünkü tiyatro yükselişte... Ben kendi adıma, seyirciden şikayet edersem çarpılırım! Haluk Bilginer, Genco Erkal ve Mert Fırat’ın tiyatrosu da hep dolu.
Genç tiyatrocular 30 kişilik, 50 kişilik salonlarda aşkla tiyatro yapıyor. İzleyen var ki yapıyorlar. Sebep de şu: Televizyon yaşlandı, eskidi. İnsanlar heveslerin aldı ve bıraktı.
Bu rakam doğru değil
Mert Fırat: Bizim pratik gözlemimiz ve çalıştığımız kurumlar bu rakamın aksini söylüyor. Evet tiyatro izleme oranı dünyaya göre düşük ama gösteri sanatları yükselişte. Bunda dizi ve sinema oyuncularının önemli etkisi var.
‘Şimdi ve burada’ olanın büyüsü var, insanlar bunu istiyor. Sanatın iyileştirip birleştirme gücüne ihtiyaç duyuyor. Ayrıca Zorlu PSM, DasDas gibi ciddi yatırım Mert Fırat yapan kurumlara güven duyuyor, bilet alıyorlar.
Suni bir yükseliş bu...
Uğur Uludağ: Rakam doğru mu bilmem ama şaşırtıcı değil. Çünkü artık cep telefonu olan herkes oyuncu, herkesin youtube kanalı var! Tiyatroya niye gitsinler ki? Öte yandan tiyatroda yükselen bir ivme var, yok değil. Ama bu suni bir yükseliş.
Dizi oyuncularını merak edip tiyatroya gelen seyircinin ilgisi bu. Yani insanlar popüler olan tiyatroya değil, popülist tiyatroya gidiyor. Tiyatro sayısının, oyunların artması da bundan.