Fleksitaryenim ben, net!

Yıllardır kendimi arıyorum… Ruhen arıyorum o ayrı da, bu yazıda konu beslenme biçimim! Sebze yemeklerine bayılıyorum, her tür sebzeyi afiyetle yerim ama vejetaryen değilim. Çünkü üç gün et yemezsem, vücudum “protein protein” diye alarm veriyor. Sadece balık da kesmiyor maalesef. Anlayacağınız hayatta ne kadar dengesizsem, beslenmede o kadar dengeli davranıyorum. E ben neyim o zaman? İlişkideki “Biz şimdi neyiz?” gibi bir soru oldu farkındayım ama cevabımı buldum! Fleksitaryenim ben, net!

Gastronomi yazarı Ebru Erke’nin son yazısından öğrendim. Vegan, vejetaryen, pesketaryen beslenme biçimlerine karşılık, fleksitaryen diye bir beslenme biçimi varmış meğer. Ölçülü olarak az miktarda et ve balık tüketilen, vejetaryen ağırlıklı beslenmeyi ifade ediyor bu tanım. Yani esnek bir beslenme biçimi. Ayrıca gezegeni korumaya ve kaynakları sürdürülebilir kılmaya olan duyarlılık da var bu felsefenin altında.

Geçen hafta dünyanın farklı yerlerinden 1.600 şefle araştırma yapan Unilever Food Solutions’ın raporunda yer almış bu tanım. “Yüzde yüz bitki temelli beslenmeye hemen geçemeyiz, insanların eğitilmesi gerek. Ama bitkisel gıdaları daha fazla öne çıkaracağız, balık ve et gibi ürünler ikinci planda kalacak. Mesela tabaklarda 100 gram et yerine belki 30 gram et olacak artık” diyen kurumun şefleri ekliyor: “Yediklerimizin dünyaya neler yaptığına da bakmalıyız mutlaka, biz artık buna odaklanıyoruz.”

Abu Dabi’de Türk yılı

22-28 Mayıs tarihleri arasında Abu Dabi’de 32. kez gerçekleşecek Abu Dabi Uluslararası Kitap Fuarı, bu sene Türkiye’yi onur konuğu olarak ağırlıyor. Türkiye ile Arap dünyası arasında uzun yıllara dayanan tarihi ve kültürel bağların yeniden keşfedileceği fuarda; bir dizi etkinliğin yanı sıra Türk mutfağı da tanıtılacak.

Çok yönlü tartışma ve söyleşilere yer verilecek programda; Ahmet Ümit, Beşir Ayvazoğlu, Nermin Yıldırım, Ömer Erdem ve Sunay Akın gibi yazar, şair ve akademisyenlerle sohbet imkanı olacak, fikir alışverişi yapılacak. Abu Dabi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Abu Dabi Arapça Dil Merkezi (ALC) tarafından düzenlenen fuar, Birleşik Arap Emirlikleri’nin 2023’ü ‘Sürdürebilirlik Yılı’ ilan etmesi sebebiyle sürdürülebilirlik konusuna odaklanıyor.

Otel odasında Japon mutfağı

Bebek Hotel the Stay’in üçüncü katı.. Otel resepsiyonundan verilen bir oda kartıyla kapıyı açıp giriyorsunuz içeri. Kimonolu bir Japon karşılıyor sizi, yerlere kadar eğilerek. Hemen sola dönünce minicik bir restoran çıkıyor, camların ardında da müthiş bir deniz manzarası. Otel odasında Japon mutfağı yani!

Otelin iki odası restorana dönüştürülmüş, odalardan biri bu restoranın mutfağı. İstanbul’un bu en yeni ve sıra dışı mekanını yaratan kişi de; otelin patronu Muzaffer Yıldırım’ın oğlu Can. Milano’da işletme ve ekonomi okuduktan sonra, bir yıl Japonya’nın Nagoya şehrinde kalıyor. “Kapalı, turistin ve yemek dışında aktivitenin olmadığı bir şehir ama hizmet sektörü çok gelişmiş” diyor burası için Can Yıldırım. “Bu kadar otel açıyoruz madem, yeni bir marka yaratalım” fikriyle Sankai by Nagaya’yı açıyor. Sankai üçüncü kat demek Japonca’da.

2 Michelin yıldızlı şef Yoshizumi Nagaya ile anlaşıyor. Kendisi mekanın ortağı aynı zamanda. Tam bir İstanbul aşığı. Hiroko isimli kadın şef suşilerden sorumlu. “Kadın suşi şefi istedim çünkü çok anarşist bence, kadın dönerci gibi aslında” diyor Yıldırım. 24 kişilik, gösterişsiz bir lükse sahip Sankai. Ama tabaklar sanat eseri gibi.

Kaiseki mutfağı diyorlar buna. Yani mevsimlik malzemelerle geleneksel değerleri buluşturan bir sunum. 8 ve 6 tabaklı, iki ayrı tasting menü var; biri suşi ağırlıklı. Balıklar ise Türk denizlerinden. Japon misafirperverlik sanatını deneyimlemek isteyenler gidip görmeli. İstanbul’a çok yakışan bir mekan olmuş.

Ortaya karışık sayıklamalar

• Posta’nın manşetinde bir haber: Yargıtay, Canan Çeviren’i öldüren Ferhat İnne’ye verilen müebbet hapis cezasını bozdu. Kararda, sanığa ‘takdir indirimi’ yapılmaması gerekçe gösterildi. Yani sanığın cinayetten sonra sağlık ekibi ve polisi araması, mahkemedeki saygılı tutumu nedeniyle cezasında indirim yapılmalıymış! Gerçekten kim seçilecekse seçilsin ama önce bizim adalete inancımızı yeniden sağlasın! Biz ne yaşıyoruz ya?
• Bence artık kimseye ‘Türkiye’nin Beyonce’si gibi yakıştırmalar yapılmasın, ayıptır! Kraliçe, 7 yıl aradan sonra turnede ve Stockholm’deki konserini Enis Arıkan sayesinde izlemiş kadar oldum. Sahnedeki fütüristik sahne şovları, ambiyans muazzam. Resmen “Onlarınki konserse, bizimkiler ne?” noktasındayım. Benzetme falan yapmayın artık, komik çünkü!
• Kayahan’ın ‘Seni Versinler Ellere’ şarkısını söylerken detone olan Selen Görgüzel’e Işın Karaca demiş ki, “Ama neden?” Yani diyor ki; sesinin yetmediği şarkıyı söyleme! Görgüzel de bunun üzerine ‘lafı olmayan’ her kadının yapacağını yapmış, “Fiziğine güvenmeyen bazı kadınların acımasız tutumları olabiliyor” demiş. Neden kadınlar, birbirlerine fizikleri üzerinden ya da belaltı vurur, normal tartışma adabıyla konuşmaz acaba? O zaman şöyle mi denilmeli? ‘Sesine güvenemeyen bazı kadınların da acımasız tutumları olabiliyor!’ Ayıp! 1-1 oldunuz; dağılın bence.
• Restore edildiği günden bu yana büyük ilgi gören Hürrem Sultan Hamamı turistlerin akınına uğruyor. Geçenlerde gittim, içerisi tıklım tıklımdı. Göbek taşına yatmış, köpükler içindeki kadınlar kese, masaj ve bakımlardan mest olmuşlardı. Hürrem Sultan’ın isteğiyle Mimar Sinan tarafından 1556 yılında yaptırılan hamam, mimari bir harika aynı zamanda. Kendinizi şımartmak isterseniz aklınızda bulunsun.