4 aylık çalışmanın ve müthiş reklamların sonunda ‘Alice’ müzikalini nihayet seyredebildik. Açıkçası bol yıldızlı kadrosu, usta isimlerin işin başında oluşu, bolca verilen coşku sayesinde prömiyere koşarak gittim...
Zira Türkiye’de müzikal işleri hep hayal kırıklığı yaşattığı için, “Alice, makus talihimizi değiştirir mi?” merakım tavan yapmıştı. Peki müzikalden hangi duyguyla çıktım? Anlatayım...
■ Sahneye uçarak giren, ‘telefonları kapatın, anne sen de kapat rezil etme beni’ diyerek ayar çeken Enis Arıkan, sahnenin starıydı. Beyaz kürkü, tavşan kulaklı şapkası, kolyeleri gözlükleriyle havalı bir tavşandı. O sahneye her çıktığında enerji de yükseldi, samimi halleriyle eğlendirdi, çok sevildi.
■ Ardından teknolojinin tüm nimetlerinden yararlanan oyun başladı. Videolar, multimedya perdeler derken sahneler, dekorlar çok etkileyici, çok iyiydi. Serenay Sarıkaya’nın havada süzülerek, uçarak şarkı söylediği anlar iyiydi.
■ Şahane dekorlar sayesinde kendimi büyüleyici bir ormanın içinde hissettim, o kadar başarılıydı. Kostümler de çok iyiydi, ‘Cirque du Soleil’ kadar renkli bir dünya vardı.
■ Şarkılar ve danslara gelince... Orada duruyorum. Şarkılar, yorumlar kötüydü. Şarkı sözleri anlaşılamıyordu, özellikle Enis’in şarkılarını hiç anlamadım. Serenay Sarıkaya iyi bir sese sahip var ama böyle bir sahnede biraz eksik kalmıştı. Oysa müzikal dediğin şeyde, şarkılar patlamaz mı? Mesela ‘Kraliçe’ Ezgi Mola’nın sahnedeki enerjisi müthişti ama keşke şarkı söylemeseydi.
■ En önemlisi hikaye zayıftı. Tamam Alice masalını herkes bilir ama oyunda konu havada asılı kaldı. Bir çocuk müzikali tadı vardı. Metinler güçlü olsa, çocuk müzikali olmaktan çıkar mıydı diye düşünmeden edemedim.
BU BİR TANITIM BAŞARISIDIR
Peki ‘Alice olmamış mı yani?’ diye soracak olanlara cevabım şu: Olmuş da diyemem, olmamış da! Yani araftayım. Bizde bir türlü olmayan müzikal işini bir adım öteye taşıdılar, bu işte yol almamızı sağladılar. Emek verilmiş, cesaretli bir iş. En azından daha iyilerinin yapılması adına da önemli bir proje. Ama işin içinde daha iyi danslar, daha iyi sesler, daha iyi şarkılar ve hikayeler olsaydı; tadından yenmezdi.
Bir önemli soru da şu: Bu oyunun başrollerinde gerçek dansçılar ve müzikal sanatçıları oynasa, bu iş bu kadar ses getirecek miydi? Bu yıldız kadro olmasaydı, Alice bu kadar merak edilecek miydi acaba? Hiç sanmıyorum! Bu müzikalin bu kadar merak edilmesi, neredeyse mayıs ayındaki biletlerin bile satılmış olması bu ünlü yüzler sayesinde oldu. Ve tabii bu ünlü yüzlerin sosyal medyadaki paylaşımları sayesinde oldu. ‘Alice’ daha çok bir tanıtım başarısıdır diyebiliriz. İçerik de sağlamlaşırsa, çok iyi bir müzikal olur. Çünkü neden olmasın!
BADE İŞÇİL MESELESİNE EDEPLİ YERİNDEN BAKALIM...
Bade İşçil kendisine sorulan sorulara cevaben demiş ki, “Dizilerde hep zengin kızı oynuyorum, fakire tipim müsait değil herhalde. Aslında imaj çalışmasıyla fakir rolüne de uyarım...” Bu açıklamayı farklı yönlere çekmeye çalışan, bel altı başlıklarla tık peşinde koşanlar sayesinde olay büyüdü ama oralara girmeye hiç gerek yok. Asıl konuyu tartışalım… Bade İşçil gayet doğru bir tespit yapmış. Kendisinin farkında demek ki! Sadece ‘sarışın, güzel kadın’ imajıyla oyuncu titri kazanan ve orada sıkışıp kalan pek çok isimden biri...
Yanlış anlaşılmasın, bu bir Bade İşçil değil, sistem eleştirisi. Güzelliği, sarışınlığı başrol için yeterli sayan bir sistem bu. Olay sonrası herkeste aynı örnek… “Güzeller güzeli, sarışın Charlize Theron’a bakın... Monster filminde ne şaşırttı, nasıl da kılık değiştirdi!” İyi de; birinde Hollywood yapımı bir filmden ve dünya çapında bir oyunculuktan söz ediyoruz, diğerinde dizilerle ün yapan, ondan başka bir şey beklenmediği için yerinde sayan bir oyuncudan. Şimdi gerçekçi olun: Bade İşçil’i fakir, belki bir köylü kadın rolünde izleseniz inandırıcı bulacak mısınız? Bakın Nebahat Çehre de aynı dertten muzdarip: “Yalıda oturan, zengin kadını oynamaktan sıkıldım” diyor. E kendini bununla var ettiysen, üzerine başka şey eklemedi isen, üstelik kendi sesini kullanmazken nasıl başka rollere bürüneceksin ki?
BAZI YENİ KEŞİFLER...
■ Touche… Şehrin yeni caz mekanı. Zorlu PSM’nin içinde açıldı; hem caz, hem komedi kulübü. Çok şık, çok elefan, çok New York tadında.
■ Aila… Eğlenceli hale getirilmiş Türk mutfağından, renkli baharatlardan, yemek yerken müzik dinlemekten hoşlanıyorsanız tam size göre. Mecidiyeköy’deki Fairmont Quasar İstanbul Hotel’de, modern bir meyhane. Üç gün DJ müziği var. Çarşamba akşamı Serhan Sokulgan setin başında ve çok eğlenceli.
■ Milano Gourmet… Nişantaşı’nda herkesin uğrak yeri bir şarküteri. Leziz mandıra ürünleri, şarap mahseni, İtayan lezzetleri ve ambiyansıyla İtalya’da hissettiriyor. Fiyatlar da makul.