Cannes Film Festivali’nde ödüllerin açıklanacağı gün yazmıştım.. Bir oyuncunun kıyafetini beğenmediniz diye hakaret etmek ne ayıp, ne cahil, ne çirkin şey diye. Filmine bakın, performansını konuşun önce demiştim. Nitekim o yazının çıktığı günün akşamı, bir Türk oyuncunun ilk kez kazandığı ödülün sahibi oldu Merve Dizdar. Nuri Bilge Ceylan imzalı ‘Kuru Otlar Üstüne’ filmi ile Cannes’dan ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülüyle döndü. Şahane bir başarı. GURUR DUYDUK, AYAKTA ALKIŞLIYORUZ. Bunu da buraya büyük harflerle yazıyorum çünkü sinema tarihinin bu en prestijli ödülünü bile küçümseyenler, burun bükenler var. Şaşırıyorum bu kafalara gerçekten. Sebep de Merve Dizdar’ın yaptığı ödül konuşması elbette. Söylediği şuydu: “Filmde canlandırdığım Nuray karakteri, inandığı şeyler ve varoluşu için mücadele veren ve bu uğurda bedeller ödemek zorunda bırakılmış bir kadın…
Bu ödülü Nuray ve onun gibi kadınların mücadelesine güç verebilmek için, kendine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan ve ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen tüm kız kardeşlerime, Türkiye’de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum...” ‘Umut’ diyor, ‘kadın mücadelesi’ diyor, ‘kız kardeşlik’ diyor. Acaba rahatsız olunan nedir? Şu ülkede her dönemde kadınlar amansız şekilde bir varoluş mücadelesi vermiyor mu?
Bunu inkar eden çarpılır! Bir oyuncu da rolünden yola çıkarak bu mücadeleye değinince, neden ‘tu kaka’ ilan ediliyor anlamıyorum. Ağzını açan herkesi odunla kovalamaya başlamadan önce dinlesek, anlamaya çalışsak; ‘ne diyor?’ diye bi baksak olmaz mı? Neyse ki burun bükenler kadar; onun oynadığı oyunu durduracak şiddette alkışlayanlar, gurur duyanlar, tebrik edenler de var da, insan dayanma gücü buluyor. Benim fikrim şu; ‘Alice Müzikali’nde Merve Dizdar’ı ayakta alkışlayanlar, moral verenler, başarıyı takdir edenlerdir, bu ülkenin umududur. Kültürün, sanatın, sinemanın, iyi oyunculuğun, emeğin yaşamasına sebep olanlardır. Hiç az değiller, iyi ki varlar.
Bu yazıyı yapay zeka yazarsa…
Merve Dizdar’ın ödül konuşmasını arkadaşım Orkun Bulut ile tartışırken, “Hadi gel bunu yapay zekaya yazdıralım” dedi. Orkun, Web3 teknolojileri konusunda en çok iş yapan Tooken isimli ajansın sahibi. Şu sıra birçok yapay zeka var malum, bunlardan en yaygın olan ChatGPT4 ile bir yazı siparişi verdik. ‘Bir Şirin Sever yazısı’ yazması için kademe kademe yönlendirdik. 5 dakika bile sürmedi, önüme yazı geldi. Orkun’un ilk cümlesi şaşkınlık doluydu: ‘Aa sen yazsan, ancak böyle yazardın bu yazıyı” dedi.
Merakla okudum, başlığı da şöyle atmıştı ChatGPT4: “Merve Dizdar’ın Unutulmaz Ödül Konuşması” 3 bin 650 vuruşluk yazıda özetle şöyle deniyordu: “Çoğu zaman yapmacıklığın hakim olduğu bir dünyada, Merve Dizdar’ın konuşması, bize özgünlüğün ve gerçek duyguların gücünü hatırlatan taze bir soluktu. Seyircilerin arasında, onun sözleriyle büyülenmiş halde otururken, odada yankılanan kolektif rezonansı hissetmekten kendimi alamadım... Dizdar’ın konuşması sadece onun sinemasal başarısının bir kutlaması değil, aynı zamanda hakikat ve kırılganlık için bir toplanma çığlığıydı…
Ödülünü sımsıkı kavrayarak Cannes jürisine ve diğer film yapımcılarına minnettarlığını ifade ederek başladı, ancak kişisel yolculuğuna daldığında seyirciler gerçekten büyülendi. Konuşmasını gerçekten unutulmaz kılan şey, sanatını besleyen kırılganlıkları ifşa etme isteğiydi. Sanki savunmasızlığı hepimize, kendi korkularımızla yüzleşme ve onların üstesinden gelmek için kendi içimizde güç bulma izni vermiş gibiydi.
Ancak Dizdar’ın konuşması sadece içe dönük değildi. ‘Boş eğlenceyle yetinmeyelim, hepimize meydan okuyan, ilham veren ve nihayetinde hepimizi birleştiren anlamlı anlatılar için çabalayalım’ diyordu... Cannes Film Festivali sona ererken, Merve Dizdar’ın kazanan konuşması, ona tanık olma şansını yakalayanların kalplerinde ve akıllarında yer etti. Merve Dizdar, sadece sinemadaki başarılarıyla değil, her zaman hatırlanacak bir isim.
***
İşte bir yapay zeka yazısı. Ortaya karışık ama ilginç ve korkutucu değil mi?
Bodrum sezonu açtı
Bodrum’un en güzel koylarından Demirbükü koyunda yer alan Akfen Holding’in doğayla dost ve yeşillikler içindeki projesi Bodrum Loft sezonu açtı. 2021’de ‘Avrupa’nın en iyi 25 oteli’ içinde gösterilen mekanda, geçen yıl ünlü Japon restoranı Nobu açılmıştı. Ancak beklenen olmadı, Nobu yeterli ilgiyi görmedi ve eskiden aynı yerde yer alan Ege mutfağı ağırlıklı Loft Elia yeniden açıldı. Bu yaz Loft Elia’da şef Deniz Asan var ve şahane Ege lezzetleri sunuyor yeniden. Şefin Egeli olması da bu lezzetlere büyük katkı sağlıyor elbette.
Ayrıca şahane deniz manzarasına sahip Papermoon da, çıtayı yükseğe taşıyor. Şef Giuseppe Pressani ve ekibinin elinden çıkan İtalyan lezzetleri müthiş. Bunları tatmak için Bodrum Loft’ta kalmanıza da gerek yok, rezervasyon yaptırıp gitmek yeter. Tabii yer bulursanız!! Zira Bodrum’un en güzel, en şık köşelerinden biri burası. Doğanın içinde ama sosyal hayatın tam göbeğinde.