Türkiye’de çok başarılı biyografik filmler çekiliyor artık... Tartışılabilir, ufak tefek hataları olabilir ama çoğu güzel oluyor, alkışlanıyor. Daha yerden yere vurulanı görmedik çok şükür! Ama bazı filmler de ailelerin engeline takılıyor, çekilemiyor ya da yayınlanamıyor ne yazık ki. Anadolu Rock’ın babalarından Cem Karaca’nın hayatını anlatan ‘Cem Karaca’nın Gözyaşları’ filmi mesela, son anda direkten döndü neyse ki! Sanatçının son eşi İlkim Karaca ‘kendisine yer verilmediği ve izninin olmadığı’ gerekçesiyle filmin durdurulmasını istedi ancak yapımcı “İlkim Karaca’nın sanatçının hayatında olmadığı dönemi; çocukluğundan başlayıp sürgün yıllarını, vatandaşlıktan çıkarıldığı dönemi anlatıyoruz” diyerek savunmasını yaptı.
Sanatçının oğlu Emrah Karaca’nın izni ve filme danışmanlık yapması da yeterli görüldü ve mahkeme itirazı kabul etmedi. Ve beklenen gün geldi çattı; ‘Cem Karaca’nın Gözyaşları’ 26 Ocak’ta sinemalarda olacak. Geçen gün basın gösteriminde izledim filmi... Başlıktaki sorunun cevabına geliyorum; şahane bir film olmuş. 8 Şubat 2004’te hayata veda eden Cem Karaca’yı; İsmail Hacıoğlu çok başarılı şekilde canlandırmış. Hatta hiç çekinmeden diyebilirim ki; döktürmüş! Zira Hacıoğlu’nun yüzü yüksek çözünürlüğe sahip 3D tarayıcı ile taranmış, bu sonuçlar Amerika’ya yollanmış ve sıfır hata payı ile modelleme yapılmış. Benzerlik bu yüzden müthiş! Vücut duruşu, hareketleri de keza çok iyi. Yukarıda yapımcının cümlelerinde yer verdiğim gibi; sanatçının çocukluğu, babasına rağmen müzik kariyerini inşa etmesi, kendini bulma dönemi, sürgün yılları anlatılıyor. Hatta, bu ülkenin kendi insanına ettiklerine üzülüyorsunuz, bir noktada asabınız bozuluyor. Özetle, çok hüzünlü ve etkileyici olmuş. Sanatçının sürgünden döndükten sonraki yılları, o uhrevi dönemi ise yok. Keşke olsaydı. Filmin yönetmeni Yüksel Aksu, “Bunlar sadece müzisyen değil; felsefeci, filozof, düşün adamı. Siyasal figür. Dünya saund’larıyla bizim müziğimizi kaynaştıran isimler. Çok yüksek bir şey...” sözcükleriyle anlatıyor hayatını çektiği sanatçıyı. Varın filmi siz düşünün.
ŞARKILARI YAPAY ZEKA MI SÖYLEDİ?
İsmail Hacıoğlu’nun Cem Karaca’ya teknoloji yardımıyla benzemesini anladık da; peki insanın sesi bu kadar mı benzer? Bu kadar karakteristik bir ses, nasıl bu kadar iyi canlandırılabilir? Zira şarkı söylerken de, konuşurken de ses benzerliği müthiş. Bu işler yapay zekayla çok kolaylaştığı için, özel gösterimde sorduk: Yapay zeka mı kullanıldı? “Hayır!” dediler. Hatta yapay zeka o kadar yokmuş ki; filmin müzik direktörü Cem Öğet, Karaca’nın meşhur türküsü ‘Dadaloğlu’nu yapay zekaya söyletmeye çalışmış deneme amaçlı ama yapay zeka söyleyememiş! Öğet, İsmail Hacıoğlu ile aylarca birebir çalışmış. Dolayısıyla ortada müthiş bir emek ve başarı var. İkisini de alkışlıyorum. Yapay zekaya istediğin her şeyi söyletebildiğin şu çağda; işini mükemmel yapmaktır bunun adı. İsmail Hacıoğlu’nun ne kadar iyi bir aktör olduğunun ispatıdır. Bir röportajda “Bir kahramanı canlandırmak çok zor” diyen Hacıoğlu, işin hakkını vermiş. İyi ki Emrah Karaca bu filmin çekilmesine izin vermiş, iyi ki işin içinde yer almış, iyi ki seyir keyfi çok yüksek böyle bu film ortaya çıkmış da; böyle önemli değerlerin hayatlarına az da olsa vakıf olabiliyoruz. İşte bir sanatçıyı ölümsüz kılmanın en güzel yolu. Filmi izlediğim andan itibaren Cem Karaca şarkıları dinliyorum. Bu filmi mutlaka izleyin; siz de uzun bir süre Cem Karaca şarkılarıyla yaşayacaksınız, kesin bilgi!
‘Fİ Senfonik’ bir gece
İskender Paydaş ve Ferhat Göçer... Müzik dünyasının başarılı iki ismi, güçlerini birleştirdi ve ‘Fi Senfonik’ isimli bir projeye başladı. Zorlu PSM’de üçüncü kez sahne aldıkları cuma akşamı izleyebildim onları ve çok ama çok keyif aldım. Proje fikri İskender’den çıkmış. Yıllarca imzasını attığı eserleri büyük bir orkestrayla çalmak, iyi bir sesle sunmak ama sürekli hale getirmek için Ferhat Göçer’e teklif götürmüş. Bir orkestra için daha güçlü bir ses düşünemiyorum zaten! Ferhat da hemen kabul etmiş, çok güzel iş çıkmış ortaya. İskender Paydaş’ın imza attığı şahane Kayahan şarkıları, Ferhat Göçer’le özdeşleşmiş şarkılar, Sezen Aksu şarkıları arka arkaya sıralanıyor, bütün salon da eşlik ediyor. Hatta arada, ‘Buralara girdik mi çıkamayız’ esprileri bile yapılıyor. Tamamı kadınlardan oluşan bir orkestra ve kadın orkestra şefi ile taçlandırdıkları sahnede eşsiz bir gece yaşatıyorlar gerçekten. İşin başka güzelliği de cuma akşamki konserin gelirinin depremzedelere bağışlanacak olmasıydı. Bravo onlara. Yakında ‘Fi Senfonik’ turneye de çıkacak, aklınızda bulunsun derim. Bu arada ‘Fİ’ altın oranı simgeliyor... Azra Kohen’in çok ses getiren ‘Fi’ kitabından aşinayız konuya. Evrende görebileceğimiz tüm nesne ve varlıkların parçaları arasında mükemmel bir uyumun olduğunu saptayan bağlantıya ‘altın oran’ deniyor. Ferhat ve İskender’in baş harflerinin altın orana denk gelmesi, bu projeyle ilgili yeterli ipucunu vermiyor mu sizce?