POSTA’nın arka sayfasındaki dış haberlere imza atan şahane editörlerimiz, dün yine hislere tercüman bir haber bulmuştu... İngiltere’de yapılmış bir araştırmadan bahsetmişlerdi. Bu araştırmaya göre; her iki kişiden biri, popüler dizileri izlemediklerini kabul etmek yerine yalan söylüyormuş! Hatta bu kişiler, izlemedikleri dizi hakkında yorum yapıp sohbetlere de katılıyormuş. Sebebi ise kişinin karşı tarafa ‘popüler kültürden geri kalmadığını’ belli etme arzusu. Bizde de durum tam bu. Dizi izleme yarışında herkes. Bir dizi yayınlanır yayınlanmaz öyle bombardıman oluyor ki; ‘ortalık durulsun sonra izlerim’ duygusu oluşuyor çoğu insanda.
En azından bende durum tam da bu. İzleme şevkim kalmıyor resmen. Mesela başıma bir şey gelmeyecekse eğer; ‘Squid Game’ bombardımanından çok sıkıldım, izleyesim kalmadı. Öte yandan... İngiltere’de ‘izledim denilen ama izlenmeyen’ diziler arasında başı ‘Stranger Things’, ‘Game of Thrones’ ve ‘Breaking Bad’ çekiyormuş.
Bizde hangi dizi için geçerli sizce bu durum? Şu ara izleyen de izlemeyen de ‘Kulüp’ dizisini konuşuyor malum. İzlemeden fikir sahibi olanları da görüyorum. Bir iki hafta bekledikten sonra, bombardımana dayanamayıp izledim ama!! İzleyip de bahsedenlerden olalım o zaman, ne dersiniz?
Tarihle yüzleşme dizisi
Türkiye’de hep bir senaryo sıkıntısı olduğu konuşulur. Oysa bu topraklardaki konu zenginliği dünyanın hiçbir yerinde yok. Ama ana akım kanallarda bunu izlemek yıllarca mümkün olmadı. ‘Seyirci izlemez’ argümanıyla bugünlere kadar geldik. O yüzden de entrikalı, ağalı, paşalı dizilere maruz kaldık hep. Reyting sisteminin etkisi de var elbet bu işte. Neyse ki, dijital kanallar imdada yetişti de, gerçek şeyler de yapılabilir oldu.
‘Bir Başkadır’ dizisi mesela... Beğenen de oldu, eleştiren de ama ezber bir kere bozuldu. Arkası gelecekti mutlaka. Bu kez ‘Kulüp’ dizisi bir başka el değmemiş konuya dokundu. Azınlıklar konusunda tarih ile yüzleşme diyebiliriz özetle. Varlık vergisi, azınlıklara yapılan haksızlıklar derken merak duygusu uyandırması işin en güzel kısmı bana göre. Kimine göre işin olmamış yanları olsa da, Yahudi cemaatinin önemli isimlerinden Silvyo Ovadya’ya göre, “Yapmacık unsurlar yok denecek kadar az.”
Dizi ekibine yardım da etmiş biri olarak, Oksijen gazetesine şunları söylemiş Ovadya: “Bugüne kadar Rum şivesiyle konuşanlar Yahudi taklidi yapardı. Bu dizide güzel konuşan kişiler görmek büyük fark yarattı.” “Türkiye’de bu konudaki en büyük sorunlardan biri, Yahudi dinine mensup bir Türk ile bir İsrailli’yi ayırt edememek” diyor Silvyo Ovadya. Bu konuda ezberlerimiz ve bilgi eksiğimiz o kadar çok ki; keşke bu dizi milat olsa…
Yahudi yerine neden Musevi?
'Kulüp’ hem siyasi yönü, hem de özenli ve emekli bir iş olması dolayısıyla yılın en çok konuşulan dizilerinden biri. Henüz 6 bölüm izlediğimiz dizi; platformun en çok izlenen ilk 10 dizisi arasına girdi bile. Bunda elbette 6.5 aylık hazırlığın, 4 dönüme kurulan İstiklal Caddesi’nin, özel dikilen 4 bine yakın kıyafetin de payı vardır. Ancak en büyük pay ezberlerin bozulması bence.
Bakın Silvyo Ovadya nasıl bir detay veriyor: “Eskiden Yahudi küçültücü bir kelime olarak görülebilirdi ama biz kullandığımızda onu yüceltiriz. Bugün Fransızca Juif, İngilizce Jewish, Almanca Jüdisch kelimeleri Türkçe Yahudi demektir. Resmi mercilerin koyduğu bazı isimlerin yerine, daha kibar olmak adına Musevi kelimesi kullanılır...” Bakın dizi daha şimdiden kitlelere bunları öğretmeye başladı; fena mı oldu?
İşte bize böyle işler lazım!
Gerçekten bize artık böyle hikayeler lazım. Gerçek, bazı meselelerle yüzleşmemizi sağlayan, eksiklerimizi bize gösteren, üzerinde düşünmemiz gereken konular izlememiz lazım. Üzerine çok yazıldı ama bu dizi konularına girmişken, Kanal D’de yayınlanan ‘Yargı’ dizisinden bahsetmeden geçmek istemem. Bu sezon kaçırmadan izlediğim dizilerden. Adalete dair öyle düşündürücü sorgulamalar var ki senaryoda...
Dizinin son bölümünde Kadir Şeker davasına yapılan göndermeye, resmen kalbimi bıraktım. Ne acı ama ne güzel bir detaydı. Sema Ergenekon’un bunu düşünmesi, senaryoya ustalıkla eklemesi ne şahaneydi. Suyunu çıkarmadan, dejenere etmeden, sulandırmadan yapmak da az mühim değil çünkü. İzlerken ‘işte bize bunlar lazım’ dedim. Bu topraklarda gerçekten yazılacak ve çekilecek o kadar çok mevzu var ki... Magazine bulaştırmadan sağlam bir Ahmet Kaya belgeseli de çekilmeli mutlaka.
Bazı güzel ve özel detaylar
- Başarılı keman sanatçısı Canan Anderson’un sokakta keman çalan çocuklarla yaptığı şov… Çocuklara önce ‘nasıl çalınıyor’ diye yaklaşması, sonra döktürmesi, çocukların şaşkınlığı ve heyecanı izlemeye değer. Anderson’un sosyal medya hesabından mutlaka izleyin.
- Kitap okutmak için sıradışı yöntemler bulan Can Yayınları… O yöntemlerden biri de yemek siparişiyle okura ulaşmak. 1.5 yıl içinde yemeksepeti ile 1 milyona yakın dünya klasiği satmışlar. Bravo.
- Zuhal Olcay’dan sonra Burcu Esmersoy’un da giysileri tekrar tekrar giyme çağrısı yapması…
- İBB’nin ‘Yürü Be İstanbul’ mobil uygulaması ile 50 bin adım atan İstanbullular’ın toplu taşımada ücretsiz tek geçiş hakkı kazanacak olması...