Şirin SeverKadınlara yaşatılana ne diyorsunuz peki?

HABERİ PAYLAŞ

Kadınlara yaşatılana ne diyorsunuz peki?

Cumhuriyet Kadınları Derneği diye bir dernek varmış... Ne iş yapıyorlar, bugüne kadar ne yapmışlar hiç bilmiyorum. Araştırıp bakma gereği de duymadım. Çünkü adında cumhuriyet kelimesi kullanan bir yapının, Taliban’ın ‘muhteşem’ geri dönüşünü desteklemesi bana yeterince saçma geldi. “Bağımsız Afganistan'ı tanıyor ve selamlıyoruz” demişler. Gerekçe olarak da “Bağımsızlık, gerçek uygarlığa kavuşmanın ön şartıdır.

Afganistan’da olan budur, Taliban'ın şeriat rejimiyle yönetecek olması bu gerçeği değiştirmiyor” diyorlar. Vay be, bu nasıl körü körüne bir bağımsızlık sevdasıdır! Hayır; kadınların burkalı hayatına, sokağa çıkmalarına büyük lütufla ‘izin’ verilmesine, köle gibi ona buna peşkeş çekilmelerine falan ne diyorlar mesela?

Haberin Devamı

Eski haber spikeri Gülgün Feyman bu açıklama yüzünden onlardan ayrıldığını açıkladı da, öyle haberimiz oldu bu yapıdan. Keşke ayrılmasaydı ve biz hiç bu ismi duymasaydık.. Çünkü bu memlekette her şeyin birbirine karışmış olmasını artık kafam kaldırmıyor.

Tanınmamış biri olmanın dayanılmaz hafifliği…

Bir ‘tanınmak’ açlığı var bu memlekette... Ama işini iyi yaparak, fark yaratarak tanınmak değil bu. Durup dururken, öylesine. Hak etmese de, hiçbir şey yapmamış olsa da tanınmayı istemek şeklinde bir açlık bu. Kötü bir hal yani. Küstah, nobran bir hal.

Herkes onu tanısın, herkes ona özel davransın, herkesten öncelikli ve ayrıcalıklı olsun istiyorlar bir şekilde. 584 tane milletvekili var diyelim, bu görev dolayısıyla yeterince ayrıcalığı var ama o, bir de herkes onu tanısın istiyor. Bir milletvekili olarak fark yarat, bir derde çare ol, bütün ülke tanısın seni.

Ama yok! O, trafik kontrolünde ayrıcalıklı olmak istiyor öncelikle! Bütün özlemi bu. Üstelik bütün trafik polisleri de onu tanısın istiyor, kimlik sormasın, havasını bozmasın! Onu tanımayan görevliyi mesleğinden edecek kadar hırslı bir de.

Dün başka bir partiden, önceki gün başka partiden ama sonuçta hepsinde var bu açlık. İnsan ‘sen benim kim olduğumu biliyor musun’ demelerinden bile utanıyor... Öyle utanıyor ki tanınmamak ve ayrıcalıklı olmamanın dayanılmaz hafifliğini istiyor.

Haberin Devamı

Menüde NFT tabağı var!

Dijital koleksiyonerlik modası hızla yayılıyor. Kısaca NFT denilen bu işte; fiziki bir eser değil, dijital dünyadaki bir dosyayı satın alıyorsunuz. Bu bir tweet de olabilir (Twitter’ın CEO’su Jack Dorsey’in ilk tweet’i 2.5 milyon dolara satıldı)

Lebron James’in 10 saniyelik videosu da (100 bin dolar). Ressamların tabloları da olabilir, moda devlerinin NFT olarak sattığı bir ayakkabı da.

Kadınlara yaşatılana ne diyorsunuz peki

NFT’ye dönüştürülen ilk gastronomi deneyimi ise Türkiye’den çıktı... Dünyanın en iyi restoranları arasında yer alan Neolokal’in şefi Maksut Aşkar, klasikleşen 5 tarifini bir sanat eseri haline getirip NFT’ye dönüştürdü. NFT ajansı Tooken.i.o tarafından projelendirilen 5 tabak arasında kadınbudu, sardalya, imambayıldı, humus ve kereviz böreği var.

Eserler, NFT pazar yeri OpenSea’de 90 gün açık artırmada olacak ve eseri satın alanlar, bu tarifleri Maksut Şef’le uygulama şansı bulacak. Biz de bu haberlere alışsak iyi olacak galiba.

Haberin Devamı

Bir gastronomi deneyimi

Geçen gün Michelin yıldızlı bir restoranın şefine sordum: “NFT’ye dönüştürmek için yemek yapar mısın?” Konuya hakim değildi çünkü aklı önündeki şahane spagetti’deydi ama “Neden olmasın!” dedi. Bahsettiğim kişi Roma’daki Michelin yıldızlı Assaje restoranın şefi, Lorenzo di Gravio. D Maris Bay otelinde tanıştım kendisiyle geçen gün... 1 Eylül tarihine kadar otelin şahane manzaralı Kitchen isimli restoranında yemek yapacak.

Kadınlara yaşatılana ne diyorsunuz peki

Şef Lorenzo di Gravio’dan taktik alırken...

Farklı tatlar denemek isteyenlere, şaraplarla eşleştirdiği nefis bir tadım menüsü sunacak. Datça yarımadasının eşsiz doğasına konumlanmış D Maris’in farklı tatlara sahip pek çok restoranı olmasına rağmen; bu buluşmayı organize etmesi alkışlanır ancak.

Zira çoğunluğu Rus ve Ukraynalı turistlerden oluşan misafirlerine yıldızlı bir gastronomik deneyim de sunuyorlar. Zaten onlar bu işi çok iyi biliyorlar, tam bir eğlence ve deneyim ortamı. Şef Lorenzo’dan taktik kapmaya çalışırken sordum; “Michelin yıldızlı bir restoranın şefi olmak farklı mı?” diye. “Hayır, aslolan bu işe duyduğun tutku” dedi. Peki Türkiye’de en sevdiği lezzetler? En çok kuzu etini ve sokak lezzetlerini seviyormuş.

Kadınlara yaşatılana ne diyorsunuz peki

BİR OKUMA ÖNERİSİ

Gerçekten yaşamak ne?

“Her şey ben böyle olduğum için böyle…” Yani ne yaşıyorsan, sen istediğin için öyle! Sistem sana diyor ki, “Bana kim olduğunu söyle, sana onu yaşatayım...”

Seçim senin. Ama karıştırmayın, ‘istiyorum’ ve ‘istemiyorum’ meselesi değil bu… ‘Ol’mak meselesi. Bir şey oluyor ve biz o olana tepki veriyoruz, savaşıyoruz, değiştirmeye çalışıyoruz. Hep istediklerimiz olsun istiyoruz. İstemediklerimiz olduğunda hüzün, sıkıntı, acı. E istediklerimizin olmasını beklemek de sıkıntı, acı… Her türlü canımız yanmıyor mu? Demek ki başka bişey lazım! O nasıl olacak? İşte Piraye Erdoğan, ‘Seyir’ kitabında bunu anlatıyor. Müthiş bir uyanış ve gerçekten yaşama kitabı. Hep benzer mutsuzlukların peşinde koşan, kurban rolünden çıkamayan ‘Mina’ isimli bir kadının dönüşümünü, hayatı ve kendini keşfedişini anlatıyor. Altını çize çize okuyorsun; anlıyorsun. Siz de okuyun derim.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder