Yeni yıl coşkusu sıfır! Kimsenin ‘hadi eğlenelim’ demeye hali yok. Pahalılık, umutsuzluk, kutlamadan/neşeden utanma hali… Genelin ruh durumu böyle maalesef. “Biraz ışık, biraz yılbaşı süsü görelim, içimiz açılsın” desen; ona da izin vermiyorlar. Yıl oluyor 2025, hâlâ örümcek beyinleriyle toplumu hizaya sokmaya çalışanlar var. Küçükçekmece’de süslenen bir yılbaşı ağacına taktılar bu sene de…
Yahu yıldık şu “Müslüman yılbaşı kutlamaz” buyruklarınızdan! Hayatta herkesin sizin gibi düşünmesini istemekten sıkılmadınız mı kardeşim? Suriye’de yönetim değişti, başa HTŞ geldi ama onlar bile (bile diyorum çünkü başlangıç noktalarını açın okuyun) Noel ağaçlarına, kutlamalara izin veriyor. Hoş orada da gerginlik çıkaranlar oldu, Noel ağacı ateşe verildi ama HTŞ’li yetkililer duruma müdahale etti, Hıristiyan din adamlarına ağacın yeniden ışıklandırılması sözünü verdi, haçı havaya kaldırdı. Dahası, yeni hükümet Suriye’de Katolik Noel’ini resmi tatil ilan etti. Suriye’de bile (!) bunlar olurken, farklı kültürlere saygı esas alınırken; bizim bir arpa boyu yol alamamız kaç puan peki? Bizde birileri “Müslüman yılbaşı kutlamaz” diye bi taraflarını yırtarken; İslam ülkesi Katar’ın resmi havayolu Katar Airlines ise yılbaşı şerefine uçak süsledi! Onlar sizden daha az mı Müslüman yani? Çünkü senden başka inanca mensup olanlar da var; karışmayacaksın, kendi işine bakacaksın. Kaldı ki kutlayanların çoğu da dini sebeple değil, sadece yeni bir takvimi, yeni gelen yılı kutlamak istiyor. Bütün tantana bundan. Ama bu ülkede neşeden eğlenceden rahatsız güruh ona da izin vermiyor. Senelerce her semtte kurulan yılbaşı ağaçlarının, süslemelerinin yerini derin sessizlik aldı; neşesizlik, hevessizlik... Bu sene Nişantaşı coşmuş yine, eskiye dönmüş diyorlar, haberlerini görüyorum. Daha gidemedim ama sevindim. Çünkü isterim ki, herkesin süsüne püsüne kimse karışmasın! Emeği geçenleri kutlarım insanları biraz olsun gülümsettikleri için. Herkese neşesi bol, sağlık dolu, huzur dolu iyi seneler şimdiden.
Yılın en acımasız ailesi!
Bu yılın ‘en’leri diye sıralamaya başlarsak ohoooo... İçinden çıkamayız, bu köşeye de sığamayız. O yüzden sadece yılın en acımasız ailesini ve yılın en büyük denklemini yazacağım. Hepsi tek bir maddede özetleniyor maalesef: Narin cinayeti! 21 Ağustos’ta Diyarbakır’ın bir köyünde, dere yatağında cansız bedeni bulundu 8 yaşındaki Narin Güran’ın. O küçücük köyde anne, baba, ağabey, amca, bütün köy halkı üç maymunu oynadı, 5 aydır da milim ilerleme yok. Yılın en acayip olayıydı, hâlâ çözülemedi, o küçük çocuğun katili bulunamadı. Bunun devamına da hangi maddeyi koysan ‘yılın en’i diye, hükmü kalmaz artık.
Gurur ve Önyargı* (gibi bir şey)
Jane Austen’ın ‘Pride and Prejudice’ isimli eserini bilmeyen yoktur. Hani filme de uyarlanan ‘Gurur ve Önyargı’. Fitzwilliam Darcy adlı varlıklı bir adam ile orta sınıf bir ailenin kızı Elizabeth Bennett’ın arasındaki çekişmeli aşkı konu alır. Birbirine tamamen zıt bu iki karakterin, birbirlerine karşı duydukları gururlu ve önyargılı tavırlar işlenir. Romantik bir eser olsa da, tarihle paralel okunduğunda dönemin değer yargılarını, kadınerkek ilişkilerini belgelediği için değerli bir eserdir.
Yıllar içinde hikayenin çeşitli versiyonlarını çokça izledik ama 18. yüzyıl İngiltere’sinde geçen bu hikayeyi, yani Jane Austen’in tanınmış karakterlerini ilk kez 5 hizmetçinin gözünden dinleyip izliyoruz bu kez. Evet bu kez, hizmetçiler başrolde. ‘Gurur ve Önyargı*’ (*gibi bir şey) adlı oyun DOT ve BKM ortaklığı ile sahneleniyor. Murat Daltaban’ın yönettiği iki perdelik oyunda; birbirinden şahane oyuncular Birce Akalay, Nergis Öztürk, Özge Özberk, Ayşegül Uraz, Kardelen Arpacı ise hizmetçileri canlandırıyor. Olan bitenlere şahit olan, kulak kabartan, üst sınıfın kirli çamaşırlarını çok yakından tanıyan, aslında her şeyi dipten yönetme gücünü elinde tutan hizmetçiler, neler anlatıyor neler… Oyun başladığı andan itibaren sahnede bir cümbüş var, müthiş bir enerji var, hani o hizmetçilerin kendi içlerinde yaşadıkları neşe vardır ya, tam da öyle bir neşe var. Bir meslektaşımın da dediği gibi tam ‘kız neşesi’ hakim sahneye. Performanslar müthiş; her oyuncu bir sürü kişinin kılığına giriyor. Fikir de çok iyi; Murat Daltaban’ın dediği gibi; “Oyun, kodlanmış erkek kodlarını maskara ediyor, kodlanmış kadın rollerini acımadan eleştiriyor.” Ama gelin görün ki çok uzun bir oyun! 3 saatlik bir oyun, çok iddialı. Bir süre sonra sahnedeki curcunadan yoruluyorsun. İster istemez DOT’un o kısa ve vurucu oyunlarına özlem duyuyorsun. İkinci sıkıntı şu ki; bu oyuna gidenler ‘Gurur ve Önyargı’nın hikayesini az çok bilmeli ki, oyuna adapte olsun... Ve oyuna eşlik eden o şarkılar... O kadar modu düşürüyor ki, şarkılar başlayınca sıkılıyorsun. Yine de şahane bir kadın hikayesi olması sebebiyle şans verin, izleyin diyorum.