Kimimiz tatile doyduk ve döndük, kimimiz eylülü bekledi... Ortalık sakinleşsin, kalabalık dağılsın, ortamlar bize kalsın, huzurla tatil yapalım diyenlerin sayısı az değil. İşte onlara yazdan kalma, kişisel bir liste:
- En huzurlu, en doğal tatil yeri kesinlikle Bozburun ve Selimiye. İlk kez gittim, kendi halindeliğine bayıldım. Çaba gerektirmiyor bir kere. Benim tatilden anladığım tam da bu!
- Bu yıl tekneler de en çok Bozburun ve Selimiye’deydi. Göcek de farklı değilmiş gerçi, gidenler öyle diyor... Yunan adalarına gidemeyen tekneler, koyları AVM otoparkına çevirdi. Ve bu teknelerde en çok kimin şarkısı çaldı? Pandemide boş oturmayıp yaza özel şarkılar yapan Yalın’ın elbette! Bir de Sezen’den ‘Konduramadım’.
- Akşam yemekleri için en iyi ortam, kesinlikle Bodrum Caresse Hotel’deki Buddha Bar. Manzarası, ambiyansı, müzikleri ile çok şık, çok klas.
- Yine şahsıma göre yazın en iyi restoranı Susona Bodrum’daki Malva’ydı. Doğal ve yöresel yemekleri, her gün değişen menüsü ile on numaraydı. Haftanın üç dört gecesi tasasız, gürültüsüz müzikleri ile keyifli akşamlar yaratıyorlar.
- En yeni, en şık otel Kaya Palazzo Bodrum. Lüksü boğmuyor, suşileri enfes, enerjisi çok iyi. Lüks arayışında olanlar için tam tatil yapılası yer bence.
- Yazın en iyi sokak lezzeti, Ortakent’teki Florida dondurmacısı. Yolunuz düşerse kaçırmayın, dondurmaları enfes.
- İstanbul’a en yakın yer derseniz; Sapanca’daki NG Sapanca Wellness Hotel. Ormanın içinde bir oksijen deposu, alan geniş olduğu için sosyal mesafe bol. Uzağa gitmek istemeyenlere tavsiye ederim.
Teknede lezzet peşinde
Tekne tatili çok keyifli, en güzeli de arkadaş teknesi! Teknede en sevdiğim de; denizin ortasında sebze, meyve, simit, ekmek satanlar. Migros bunu profesyonel olarak yapıyor zaten ama köylüler de sebze meyve yüklenip koy koy dolaşıyor. Öyle sevimli ki... Algida mesela, küçük bir botla, koylarda dondurma satıyor. Satıcıya sordum; günde 150-200 adet satıyorlar.
Onu görünce ‘ah bir soğuk kahveci’ olsa diye hayal kuruyorsun tabii. Meğer onu da Kahve Dünyası yapmış! Bravo. Düşünsene, ayağına kadar geliyorlar, çeşit çeşit aromalı kahveler yapıp satıyor. Girişimcilik budur işte! Neyse, Allah başka dert keder vermesin dediğinizi duyuyorum, o yüzden konuyu burada kapatıyorum.
İki kadına büyük alkış
- Tuba Büyüküstün ‘Menajerimi Ara’ isimli uyarlama bir diziye konuk oyuncu oldu malum... Kendini oynuyor. Güya bir Bond filminde oynamak için görüşmeleri sürüyor. Gel gör ki, yaşlı buldukları için onu oynatmaktan vazgeçiyorlar. Menajerini kovuyor. Sonra yeni menajeri ona estetik yaptırmasını söylüyor falan... Tam orta yaş kadın oyuncuların dramları. Orijinal diziyi izlerken, ‘Bu rolü Türkiye’de kim oynar?’ demiştim için için... Helal olsun Tuba’ya, böyle bir rolü kabul etmesi kendiyle ne kadar barışık olduğunu, kendine ne kadar güvendiğini gösterir. Tuba her zaman doğallığı tercih eden bir kadın ama dizide verdiği mesajlar da şahaneydi.
- Nebahat Çehre’yi de es geçemem… Gazeteciler proje soruyor; “Başka roller istiyorum, çünkü kendimden sıkıldım” demiş. Bunu bu açıklıkla söyleyebilecek kaç kişi vardır? Sorsan hep şahane rol, ‘çığır açıyoruz, böylesi hiç yapılmadı’ lafları havada uçuşur. Biri bundan bıkmış ya, helal olsun.
Bu şarkıyla Nirvana'ya ulaşılır mı?
Artık nasıl bir hit şarkı açlığı içindeysek; Gülşen ve Edis’in şarkısı ‘Nirvana’ büyük heyecan yarattı. Tamam iyi şarkı. Dinledikçe dile yapışıyor. Sözler seksi, klip seksi, izletiyor, dinletiyor kendini. İyi de şarkıdaki Nirvana nedir? Nirvana’yı sık sık kullanıyoruz ama anlamını yüzeysel biliyoruz. Nirvana, Budizm’e ait bir terim ve manevi bir kurtuluş anlamına geliyor.
Nirvana’ya ulaşmak da; öte aleme ait bir ödül değil, insanların ruhsal gelişim sonucunda dünyada erişebilecekleri bir hal. Her türlü duygudan, istek ve tutkudan kurtulmuş en yüksek ruh hali. Şimdi şarkının sözlerine bakalım: ‘Yaklaşıyor vücudum vücuduma derken’ seksi… ‘Sahibine gel güzelim’ derken buyurgan.. ‘Duygularım dolar gibi artıyor’ derken gayet güncel.. ‘Yaklaşıyor, sonu yine Nirvana’ derken peki? Malum son mu bu? Bilen varsa açıklasın!
Vicdanımızı kurutanlar
Haberlerde izledim, POSTA’da da okudum.. Yeni dolandırıcılık yöntemi çıkmış. Başında simit tablası, bayılma numarası yapanlar, bu yolla para topluyor. Artık kimseye inanmayalım, yardıma koşmayalım, kimseye yardım etmeyelim istiyorlar. Geçen kış arkadaşımın başına geldi. Gayrettepe metro durağında kış günü, kar yağarken ayakları çıplak dilenci çocuk görüp, para vermek yerine, gidiyor bot alıyor ayağına giydiriyor. İçi rahat, gönlü rahat uzaklaşıyor.
Birkaç gün sonra aynı yerde, aynı çocuğu yine çıplak ayaklarıyla görünce de ‘Bir daha asla yapmam’ dedi durdu. Çok insan için böyle. Artık elim gitmiyor yardım etmeye. İnsanların iyi duygularını yok etmeyi, vicdanlarını köreltmeyi böyle böyle başarıyorlar işte.