Dün ben bu satırları yazarken, kadınlar ‘Kıyafetime Karışma’ yürüyüşüne hazırlanıyordu. Son zamanlarda kıyafetlerinden dolayı kadınlara yönelik saldırılar artınca, kadınların canına ‘tak’ dedi artık...
Yapacak bir şey yok, kimse olanlardan rahatsız olmayınca, kılını bile kıpırdatmayınca; kadınlar kendi haklarına kendileri sahip çıkıyor. Çünkü o ‘münferit olay’ denilip geçilenlerin nelere mal olacağını görüyor kadınlar. Misal, daha geçenlerde sosyal medyada “Makyaj yasaklansın” kampanyası vardı. Konuyla ilgili yazılanlar inanılır gibi değildi.
O yüzden bu işe destek şart. Duyarlı markalar da bu çağrıya destek veriyor. Elidor mesela, yeni reklamında, genç kızların seçtikleri yaşam ne olursa olsun istedikleri gibi hareket etmeleri gerektiğinin altını çiziyor. Yeni reklamın mesajı şu:
‘İSTEDİĞİMİZ GİBİ’
“Tek başımıza yaşayabiliriz, saçımızı kısa kestirebiliriz, istediğimizi giyebiliriz, mesleğimizi, tercihlerimizi, kıyafetlerimizi, saç stilimizi, hayata tutunma biçimimizi biz belirleriz; #istediğimizgibi Biz istediğimizi giyeriz, istediğimizi yaparız! Çünkü özgürlük doğamızda var!”
Estetikle ucubeye dönen oyuncu!
Müthiş bir film izledim cuma akşamı. Fransız sinemasının gözde çifti Guillaume Canet ve Marion Cotillard’ın oynadığı ‘Rock’n Roll’. Oyuncuların yaş bunalımını anlatan, mizahla dolu şahane bir film. Gönül ister ki, şu topraklarda oynayan bütün oyuncular izlesin...
Filmin güzelliği, ünlü çiftin filmde kendi hayatlarını anlatması ve bununla acayip dalga geçmesi. Olay şu: Genç asistanı bir gün Guillaume Canet’ye “Artık yaşlandın, hiç rock’n roll değilsin. Filmlerini bu yüzden satamıyorsun” diyor; o da bu filmi yapıyor. Yazan yöneten bizzat kendisi! Filmde olaylar bu sakinlikte geçmiyor elbette...
Kendisine yaşlı ve ‘çaptan düşmüş’ denilince; çılgına dönüyor, kendini ispatlamaya çalışıyor, genç oyunculara taş çıkaracağını iddia ederek yaptıkları, yapımcıları ve elbette menajerini çıldırtıyor.
Alkol, uyuşturucu, deri ceketler, çatalını gösteren jean’ler, kaçınılmaz son olarak estetik de cabası. Vücut çalışıyor, protein tozlarıyla vücudunu şişiriyor, gerçekten efsane manzaralar…
Tabii minik estetiklerle kendini iyi hissettikçe, daha da abartıyor ve bir ucubeye dönüşüyor. Hayat arkadaşı Marion da bir noktadan sonra onu terk etmek zorunda kalıyor.
TERS KÖŞE FİLM!
Bugüne kadar hep orta yaşa gelen kadın oyuncuların gençleşme çabalarını, rol bulamama isyanlarını okuduk ama bu film ters köşe yapmış. Bir erkeğin yaş bunalımı nasıl olur, fazla estetik bir erkeği ne hale getirir, mutlaka izlemelisiniz.
Bizde bu rolü kim oynardı?
Guillaume Canet, Fransız sinemasının gözde, karizmatik aktörlerinden biri. Hayat arkadaşı da Marion Cotillard. Hani Brad Pitt’in Angelina Jolie’den ayrılmasına sebep olduğu ileri sürülen Fransız aktrist. Bu kadar gözde bir çiftin, kendileriyle böylesine dalga geçmesi ise bu topraklarda rastlanmayacak bir durum.
Pardon, bizde bunu bir tek Tamer Karadağlı yaptı! Birol Güven’in yazdığı yönettiği ‘Pamuk Prens’ filminde kendisiyle epey dalga geçti Karadağlı; oyunculuğuyla ilgili eleştirileri, çapkınlığını, oyuncu olarak varlığını ti’ye aldı. Peki yüzüne plastik makyajla bile olsa bu kadar estetik yaptırıp ucubeye dönüşür ve bu şekilde oynar mıydı?
Eminim oynardı. Bunu yapacak orta yaşta başka aktörümüz var mı diye düşündüm. Belki Özcan Deniz. Onda da kendiyle dalga geçme potansiyeli var bence. Ama üçüncü bir isim inanın aklıma gelmedi.
Ödülden sehpa ayağı yapmak
Filmdeki hoş ayrıntılarından biri de Marion Cotillard’ın dördüncü Cesar ödülünü alma sahnesiydi...
Fransız ulusal sinema sektörünün en önemli ödüllerinden birini alan ünlü aktrist eve coşkuyla geliyor ve ödülünü cam sehpaya ayak yapıyor!
Zira sehpanın diğer üç ayağında eski Cesar ödülleri var, sonuncusuyla dördüncü ayağı tamamlıyor! Bu sahneyi izleyince ‘Altın Portakal’ ödülünü kapı çarpmasın diye ağırlık olarak kullananlar geldi aklıma. Ödülle bile dalga geçiyor adamlar, kıyamet kopmuyor. İyi sahneydi doğrusu:)
30 Temmuz 2017, Pazar 05:00
Haberin Devamı