Hiç bitmeyen, çözümü asla bulunamayan tartışma bir kez daha gündemimizde. Evet, sokak hayvanları sorunu. Meclis’e getirilen bir yasa teklifi var, içinde de sahipsiz kalan sokak köpeklerinin uyutulacağı şeklinde bir madde var. Elbette kimse bu köpeklerin uyutulmasını istemez. Çünkü öldürmek kesinlikle bir çözüm üretmek anlamına gelmiyor bana göre. Bunu net olarak ortaya koymak isterim. Diğer taraftan… Evet işin bir de diğer tarafı var. Hayvan severlerin sapla samanı karıştırdıklarını düşünüyorum zaman zaman. Masaya önce ‘hayvanlardan zarar görülebilir/görenler var’ gerçeğini kabul ederek oturmak lazım. ‘Hayıııırrrrr hayvanlar asla yapmaz’ diyerek bir yere varılamıyor çünkü. Sırf bu yüzden insanları yaftalamak, politik olarak ayrıştırmak, ‘hayvan sevmeyen insan da sevmez’ demek, yok efendim ‘Türkiye’de sokak hayvanı sorunu yoktur, kötü insan sorunu vardır’ türünde saçmalıklar sorunu çözmüyor gördüğünüz gibi. Bu sorun yüzünden canı yanan insanlar var, önce bunu kabul edeceksiniz. Ok? Bakın geçtiğimiz aylarda bir sosyal medya fenomeninin tasmasız köpeği, komşusuna ait minik bir köpeğe saldırıp ölümüne yol açtı. Sokak hayvanı da değil; sahipli bir hayvan! Görüntüleri izlerken dehşete düştüm. 3 kişi iri köpeği durduramıyor, geri çekemiyor, küçücük köpeği ağzından alamıyor. Küçük köpek yerde kanlar içinde. Sahipleri feryat figan ağlıyor. Ne yazık ki bu ülkede insanlar, köpeklerine de pek güveniyor. ‘Yapmaz, ısırmaz, çok usludur’ der ağızlığını tasmasını asla takmaz. Öyle bir özgüven! Bu da bir sorun mesela, bunları kabul ederek başlayacaksınız çözüme katkı sunmaya. Hatta bakın, geçen sene annemin başından geçen bir olayı tekrar buraya yazayım, anlayın ne demek istediğimi...
Öldürmeyin, çözüm bulun!
Ankara’da bir sitede oturuyor bizimkiler… Mevsimlerden kış. Sahipsiz bir köpek sitenin içine yerleşmiş ve doğum yapmış. 6-7 tane yavru köpek ve anne; Ankara’nın o kuru soğuğunda, karda kışta yaşam savaşı veriyor, tir tir titriyor sürekli. Tabii sitedekiler yemek veriyor, besliyor Allah’tan ama ortalık çöpten, yemek artığından geçilmiyor bu sefer de. Neyse, anne köpek yavrularını koruma dürtüsüyle her önünden geçene havlıyor. Saldıracak mı diye önlerinden geçip markete bile gidemiyor annem. Yaşlı kadın neticede, korkularının üzerine mi gitsin o yaşta, ne yapsın yani?!! “Bir şekilde çıksam eve giremiyorum, kaç kere soğukta bekledim, biri geçsin de onunla apartmana gireyim” diye anlatıyor ama o anlattıkça benim içim gidiyor. Üzülüyorum. En sonunda bizimkiler ve onlar gibi korkan komşuları ‘olacak gibi değil’ diyorlar ve belediyeyi arıyorlar. Bir sabah belediye geliyor köpekleri ve yavruları alıyor, bakımevine götürüyor. Tabii sitede kıyamet kopuyor, ‘kim haber verdi’ diye herkes ayakta. Sanki hayvanları giyotine yolladılar! Neyse, bu müthiş hayvan severler belediyeyi arıyorlar, gidip köpekler güvende mi görüyorlar da rahatlıyorlar sonunda. Bu kadın o karda kışta donsa, köpeklerden kaçayım derken düşse bir tarafını kırsa, asla oralı olmazlar ama orası net! Ayrıca küçücük bebeleri soğukta tir tir titretmek midir hayvan sevmek anlamıyorum ki!! Şunu anlasalar artık; köpeklere dokunmak, yaklaşmak herkes için mümkün olmayabilir. ‘Korkma’ deyince değiştirebileceğiniz bir şey de değil bu! Bunu da geçtim; bir hayvan ısırsa, insanı suçlayacak kadar şuursuz bazıları! Köpekten korkanları linç etme teröründen vazgeçin artık! Her korkan da, hayvanların kötülüğünü istiyor sanmayın.
* * * * *
Evet böyle yazmıştım. Yazdığım her satırın da arkasındayım. Sadece annem değil, o kadar çok insan mağdur olmuş durumda ki bu sokak hayvanlarından. Kaçarken düşenler, ısırılanlar, yüzleri parçalananlar vs... O yüzden bir kez daha söylüyorum: ‘Sokak köpeği saldırıları gerçeği yansıtmıyor, tek tüktür, abartıdır’ zırvalarını bırakıp böyle bir sorunun varlığını kabul ederek masaya oturulmalı ve konuşulmalıdır. Halk vicdanında büyük yaralar açmadan, toplumsal çatışma yaratmadan, uzlaşı ile çözüm bulunmalıdır bu işe. Bu iş, köpekler öldürülmeden de halledilebilir. Ama herkes gerçekçi olmalı, orası net.
Cannes polemiğinde kim haklı?
Alın size, sapla samanın karıştırıldığı başka bir mesele daha... Oyuncu Esra Dermancıoğlu, Cannes Film Festivali’ne katılan bazı oyuncuları ve ünlüleri eleştirdi malum... Haklı mı haksız mı bilmem, oralara girmeyi de hiç istemem ama yanlış anlaşılan şeyler var bana kalırsa. Dedi ki Dermancıoğlu; “Türkiye’de bizi temsil eden oyuncular yarı çıplak. İsterdim ki manyak performansları olan oyuncular oraya gitsin. Yarı çıplak, havalı yürüyüşler yerine, iletişim kurabilecek insanlar orada olsun...” Bence güzel bir temenni. İnsan ister tabii her sene filmlerimiz yarışsın, oyuncularımız Merve Dizdar gibi ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülü alıp dönsün, Nuri Bilge Ceylan ve daha niceleri filmleri ile ayakta alkışlansın, birileri de haklı gururuyla yürüsün o kırmızı halıda. Bunu isteyen birine kızmaya gerek yok yani. Malum, bu sene festivalde olan herkes bir sponsorun üzerinden oradaydı, bir markanın yüzüydü ve sanat adına/sinema adına bir durum yoktu. Ama işte böyle festivallerin bir de görsel yanı var... Dünyada ses getirmek, konuşulmak adına, dünyanın her yerinden ünlü isimler yarı çıplak dolaşır, ‘kim en şıktı, en rüküştü?’ polemikleri yapılır. Yani işin şanındandır bunlar biraz. Tam bu noktada işte; sapla saman boşu boşuna karıştı. Herkes içini döktüyse şayet, dağılalım ufaktan.