Şirin SeverLohusalığın en eğlenceli hali

HABERİ PAYLAŞ

Lohusalığın en eğlenceli hali

Bir lohusa neler hisseder, neler yaşar, neden depresyona girer? Doğum yapmayanlar ya da etrafında yeni anne olmayanlar bu dönemin pek farkında olmuyor, oysa doğum kadar önemli bir süreç yaşanıyor.

Bir annenin doğumdan sonra geçirdiği 6 haftayı kapsayan lohusalık döneminde; annenin vücudu hamilelikten önceki haline geri dönmeye başladığı için; kimi için ağrılı/sancılı kimi için de psikolojik etkileri olan bir dönem oluyor. Ben yıllar önce; Elif Şafak’ın ‘Siyah Süt’ kitabını okuduğumda idrak etmiştim bu olayı. Yazarın, kızının doğumundan sonra girdiği depresyonu anlattığı romanı ‘vay be neler oluyormuş’ diyerek okumuştum. Şafak, elbette işi ciddi ve daha depresif tarafından anlatıyordu...

Haberin Devamı

Gupse Özay ise işi matrak tarafından anlatmayı tercih etti. Bir lohusa hikayesi yazan Gupse’nin yeni filmi ‘Lohusa’ yarından itibaren sinemalarda. Yaklaşık bir sene önce doğum yapan Özay’ın, kendi yaşadıklarını da dahil ettiği ama pek çok lohusa anneyle konuşarak yazdığı filmi galada izledim ve hem çok güldüm hem de çok sevdim. Çünkü hem babaya, hem anneye dersler var filmde. Bir babanın ‘anne nasılsa yapıyor’ diyerek bütün sorumluluğu anneye bırakması, geri çekilmesi, bencilliği gerçekten izlenmeye değer. Ve bence çok da gerçek! Her erkek (istisnalar kaideyi bozmaz) bunu yapmıyor mu?

Lohusalığın en eğlenceli hali

Ama annenin de bu sorumluluğa babayı dahil etmemesi, kendini aciz göstermemek için yardım istememesi, ‘ben hallederim’ demesi sorunlu elbette. Annelerin en büyük hatası da bu zaten, annelik kutsal diye diye kendilerini paralamaları! İşte Gupse bütün bunları o kadar matrak, o kadar güzel anlatıyor ki, tebrik ediyorum kendisini. Anneler bu filmi mutlaka eşleriyle izlemeli.

Merak etmeyin kavga çıkmayacak; hem gülecek hem de birbirinizi anlayacaksınız. Yeter ki anlamaya niyetiniz olsun! Gerçi ben Onur Gürçay’ın oynadığı baba karakterini izledikçe, kendisini tokatlayasım geldi ama olsun siz bana bakmayın; onun filmde dediği gibi “Erkeklerin beyni talimatla çalışıyor. Söylemezseniz bilemezler!”

Merdivenaltı estetik mi onlar?

Haberin Devamı

Son günlerde net anladığım bir şey varsa o da şu: Elmacık kemiği erkekte iyi duran bir şey değil; kesin bilgi, yayalım. Önce Mustafa Sandal, sonra Rafet El Roman, en son da Gökhan Özen estetikli halleriyle karşımıza çıktı ya, keşke çıkmasalardı, hortlak gibiler. Her birini gördüğümde aynı şeyi söyledim: Bu ne doktor?! Zira, bu elmacık kemiğini yapan, o yanakları dolduran bir doktor olamaz! Merdivenaltı birilerine mi gittiniz beyler, hayırdır?

Lohusalığın en eğlenceli hali

Ersoy bunu niye yaptı?

Bülent Ersoy’un “Zeki Müren kıskanç, kinci, acımasız bir insandı. Bunu kimse bilmez ama beni kıskançlığından öldü” demesi çok acayipti gerçekten. Bir sanatçı, yıllar önce ölmüş bir başka ismin ardından böyle lafları nasıl söyleyebilir? Aklıma iki şey geliyor...

Birincisi... Ersoy; Zeki Müren’e söyletilen ‘Parla’ marşını çok kıskanmış olabilir. Yapay zeka aracılığıyla Müren’e söyletilen marşın yorumu o kadar beğenildi, Müren’in o karakteristik sesi marşla öyle uyumlu oldu ki, Bülent Ersoy da kalktı, kıskanıldığından dem vurdu. Olamaz mı yani?

Haberin Devamı

İkincisi... YouTube’ta programa başlayan Ersoy, daha çok konuşulmak için bu yola başvurmuş olabilir. Bakın hem Müren’in ‘Parla’ yorumu unutuldu gitti, hem de herkes onu konuşuyor. Bir taşla iki kuş.

Arzu Kaprol imzalı üniforma

Moda dünyası her kesime hizmet verirken, ‘kurumsal dünya’ bunun dışında kalmayacaktı elbette! Kurumsal şirketlerde çalışanların da şık olmaya ihtiyacı yok mu? Bence en çok onların var! Çünkü biz her gün kıyafet değiştirirken, onlar her gün aynı kıyafeti giymek zorunda. O zaman, o kıyafetleri çalışanların severek giyebileceği hale getirmek, şıklaştırmakta bir beis yok. İşte bunu yapanlar da vizyoner şirketler! Ünlü modacıların, havayolu şirketlerine hostes kıyafetleri tasarlaması bir dönüm noktası sayılabilir; örnekleri çok. Arzu Kaprol mesela; daha da iddialı olanlardan. 2008 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri için tasarım yaptı.

Özel kamuflajlar için; yedi ayrı coğrafi bölgenin fotoğrafları ile üretilen desenleri, İsviçreli bir kumaş firması üretti. İçeriğinde yüzde 85 pamuk barındıran kumaşlar her türlü hava şartına uygundu, antibakteriyel olduğu için ter kokusunu engelliyor, 30 yıkamaya kadar teknik özelliklerini koruyordu. O dönemde devrim sayılan bu tasarımla dikkatleri çeken Kaprol, Antarktika seferindeki Türk bilim insanları için de koruyucu kıyafetler tasarladı. ‘Kurumsal tasarım’, teknoloji ve vizyon gerektiren bir iş anlayacağınız.

Lohusalığın en eğlenceli hali

Bu işte ustalığını ispat eden Kaprol, bu kez de TAV Havalimanları’nın yiyecek içecek hizmetleri alanındaki iştiraki BTA için kolları sıvadı. 7 ülkede, 14 havalimanında, günde 75 binden fazla misafire yemek sunan BTA çalışanlarının üniformaları artık Arzu Kaprol imzalı. 3 bin 500 çalışan için yapılan tasarımların her biri hem çok şık hem de çalışanların konforu düşünülerek tasarlanmış. Ayrıca geri dönüşüme uygun malzemelerle üretilmiş. Havalimanına yolunuz düşerse, çalışanların şıklığına alıcı gözle bakın. Ben çok beğendim, bakalım siz de beğenecek misiniz?

Sıradaki haber yükleniyor...
holder