Pandeminin birinci yılı kutlu olsun! Nasıl başlamıştı her şey? ‘Çin’de çıkan virüs gelip bizi mi bulacak?’ diye şakalar yapıyorduk, hatırlıyor musunuz? Bir yıl boyunca da bol bol şaka yaptık tabii. Buna dayanmanın başka yolu yoktu çünkü. Güldük eğlendik ama panik de yaptık. Önümüzde kocaman bir belirsizlik vardı, dayanmaya çalıştık. Peki hayatımız nasıl değişti, nelere alıştık en çok? Tartışmasız en büyük alışkanlığımız maske oldu! Büyük aşkla bağlandık maskelere. Ellerimizi sürekli yıkadık.
Kolonya ve dezenfektansız olamayız artık, çok net. Yemek yapmayı, evde ekmek pişirmeyi öğrendik, her birimiz ufak çaplı baristaya döndük, kahveye sardık en çok. ‘Evden asla çalışamam’ diyenler bile artık evi ofise çevirdi, zoom’suz hayat düşünemez oldu. Dijital platformların esiri olduk. Tekrar sinemeya gidebilir miyiz artık ihtimal dahilinde bile değil. Her şeyi internetten sipariş vermeyi öğrendik, online bir hayatımız var artık.
Evde yaşamayı, evden keyif almayı (çocuklular hariç sanırım) hayatımızdaki insanları azaltmayı, kendi başımıza yetmeyi öğrendik. ‘Seyahat etmezsem duramam’ gibi bir durum kalmadı mesela; yaşadığımız şehri gezebiliyorsak kendimizi şanslı sayıyoruz artık. Hatta hafta sonlarını şehirdeki otellerde geçirmeyi bile öğrendik, bir süre oralarda sosyalleştik.
Kadınlar saçlarını evde boyamaya, erkekler eşe dosta kestirmeye alıştı. ‘Ya böyle de oluyormuş’ kıvamındayız. Süsü püsü unuttuk mesela; eşofmanlar en iyi, en havalı hissettiğimiz giysilerimiz. Peki söyleyin, iyi mi oldu? Sizce hayat bize ne söylemek, neyi göstermek istedi?
Eşofman yenilginin simgesi mi?
Eşofman demişken! Benim pandemideki en büyük bağımlılığım eşofman! Zinhar başka bir şey giyemiyorum. Jean giyince boğuluyorum, başka bir şey giysem ‘ne gerek var’ deyip çıkarıyorum. Süslenip püslenmek, takıp takıştırmakla da hiç alakam kalmadı. Sonra Karl Legerfeld’in ettiği lafı gördüm Instagram’da… Haute couture’ün ilahı diyor ki; “Bana göre eşofmanlar yenilginin simgesidir.
Eşofman giyip sokağa çıkıyorsan hayatının kontrolünü kaybetmişsin demektir...” Hadi ya! Gerçekten eşofman giymek yenilgi mi demek? Hayatımızın kontrolünü elimizde tuttuğumuzu kim söyledi zaten? Acaba usta modacı ölmeseydi ve pandemiyi yaşasaydı; bu kadar iddialı konuşur muydu?
Çağatay’ın performansı
Çağatay Ulusoy’un yeni filmi ‘Kağıttan Hayatlar’ı izledim... En baştan söyleyeyim; çok beğendim. Başkalarının çöpe attıklarından hayat kurmaya çalışan bir kağıt toplayıcısının hayatı. Çağatay’ın oyunculuğu on numara. Ne az, ne fazla, tam dozunda. Kağıt toplayıcısı rolünde sırıtmıyor, çok doğal. Yönetmen Can Ulkay da çok başarılı. Çekimler çok iyi. Belki senaryo daha şaşırtıcı, süprizli olabilirdi ama konuyu dağıtmamışlar deyip geçelim. Son zamanlarda Netflix tarafından iddiayla duyurulan ama fos çıkan o kadar çok iş izledim ki; içlerinden en iyisi.
★ ★ ★
Bu arada Çağatay Ulusoy’un projelerinde kılıktan kılığa girmesi, işine sadece jön olarak devam etmemesi, kendini sürekli geliştirmesi övgü topluyor. Kıvanç Tatlıtuğ gibi, her geçen gün çıtayı yükseltenlerden o da. “Çağatay Ulusoy bu ülkenin Christian Bale’idir” gibi sözler bile başlamış. Çağatay’ın bu filmin yaratıcı yapımcısı olması bile meseleye farklı baktığını gösteriyor. Derdi sadece oynamak değil, işine yatırım yapıyor, elini taşın altına sokuyor. Şimdi merakla Çağan Irmak imzalı ‘Yeşilçam’ dizisini bekliyorum. Bir de orada görelim Çağatay’ı.
Çok güzel hareketler
● CHP milletvekili Sera Kadıgil’in Meclis’teki konuşmasına bayıldım... Kadın cinayetleri konusunda öyle şeyler söyledi ki, öyle noktalara parmak bastı ki, helal olsun. Hele, bu konuda söz almak isteyen bir meslektaşına "Bu konuda bir bıyıklıyla muhatap olmak istemiyorum” çıkışı muazzamdı. İşte meselelere böyle sahip çıkan milletvekillerine ihtiyacımız var. Tüm kadınlar adına teşekkürler.
● Porche Vosmer Otomotiv’in, trafikte cinsiyet ayrımcılığına dikkat çekmek için çektiği Kadınlar Günü videosu şahaneydi. Türkiye’nin en genç kadın ralli şampiyonu Burcu Burkut Erenkul’u bir internet fenomeni gibi gösterip test sürüşü yaptırıyorlar. Çeşitli acemilikler yapınca, erkek satış görevlileri panik yapıyor, ‘eyvah’lar havada uçuşuyor. Sonra usta manevralarla erkekleri utandırıyor ve şaşırtıyor Burcu Hanım. “Kim demiş kadınlar iyi araba süremez” diyen şahane bir farkındalık çalışması. Kadınların araba süremeyeceği konusunda ahkam kesen herkes videoyu izlesin lütfen.
Böyle sunucu mu olur?
Bir törende sunucu Bay J, ödülünü alıp sahneden inen Kerem Bürsin’e sesleniyor: “Kerem Bürsin zor şartlarda çalışıyor. Gözleriniz dolacak ama geçtiğimiz yıl bölüm başı 120 bin TL alarak çalışmaya devam etti...” Bir ödül töreninde görevlisin ve laf sokuyorsun! Ne kadar ayıp, ne büyük çiğlik! Üzerine vazife mi senin? Çok rahatsızsan onların kazandığı paradan, ayrı yerde dile getirirsin, tartışırsın.
Tepki toplayınca da şöyle diyor: “Magazinci arkadaşlar keşke konuşmanın başını da yayınlasaydınız. Oyuncuların gerçekten zor koşullarda çalıştığını söyledim. Sonundaki de sarkastik bir şakaydı sadece. Üzdüysem özür dilerim...” Cümlenin başı sonu gayet önemsiz, bildiğin kötü niyetli bir konuşma. Ben olsam, böyle bir sunucuyu bir daha asla sahnede görmek istemem. Çünkü ne gerek var?!!