Şirin SeverNe pis depresyonmuş seninki Serdar Ortaç!

HABERİ PAYLAŞ

Ne pis depresyonmuş seninki Serdar Ortaç!

“Bu ülkede mutluluk, Serdar Ortaç depresyona girdiği zaman bitti!” Twitter’da bu lafı okuduğumda çok gülmüştüm. Tespit gibi tespit bence, yazan kimse yüzde yüz haklı. Yıllarca Serdar Ortaç şarkıları eşliğinde göbek atmadık mı? Çoğu zaman yazdığı sözlere anlam veremesek de, ‘olsun, bir bildiği vardır’ deyip, hep birlikte coşmadık mı? Aşk acısını bile ‘Seni çöpe atacağım poşete yazık!’ eşliğinde eller havaya yaparak atlatmadık mı? Ama ne zaman Serdar Ortaç evlendi, boşandı, tekrar aşık oldu, yine mutlu olamadı derken, kumar borçları birikti, depresyona girdi… İşte bizde de mutluluk o zaman bitti!

Haberin Devamı

Şaka bir tarafa; depresyona girince, ne dediğini bilmezlik de başladı bu ünlü Türk düşünüründe! Ayrıldığı insanlar hakkında söyledikleri ne ayıp, ne çirkin. Git arkadaşına dert yan, ağla, içini dök, hepimiz yapıyoruz. Ama konserlerde özel sırları anlatmak, demeç verip milyonlara bu bilgileri ulaştırmak nedir? Bu nasıl bir terbiyesizliktir? “Baba olmak istedim, hep kürtaj oldular, aralarında tanıdığınız isimler de var” ne demek? Bir de adreslerini ver istersen? Kusura bakmayın ama bunun adı, ağız ishali olmaktır. Hastada görülme nedeni de, aşırı mutsuzluk kaynaklı elbette! Karşı tarafa sorsak, kimbilir onun hakkında neler anlatır ama susuyorlar. İnatla susuyorlar! Bundan da mı utanmıyorsun Serdar Ortaç?

PANTOLON ETEKTEN DAHA MI İLERİCİ?

100 yıllık çizgi film karakteri ‘Minnie Mouse’u bilirsiniz... İşte o Minnie Mouse’un meşhur, puantiyeli elbisesi değiştirilmiş; yerini ceket pantolon almış diye ortalık ayağa kalkmış. Evet bazı insanların bizden farklı olarak böyle gündemleri var ama geçen gün bu haberi okurken, ‘hiçbir şey beğenmezciler, yine işbaşında’ diye düşündüm. Olaya bu çerçeveden bakıyorum anlayacağınız.

Amerika’nın medya devi The Walt Disney tarafından 1928’de yaratılan Minnie Mouse, yıllardır kırmızı ve üzerinde beyaz puantiyeler olan elbisesiyle ünlüydü malum. Bir süredir ‘ilerici’ kararlar almaya başlayan şirket; ünlü İngiliz modacı Stella McCartney’den bu karakter için de yeni bir kostüm tasarlamasını istemiş. O da bir ‘ilerleme’ sembolü olması için mavi puantiyeli pantolon takım tasarlamış.

Haberin Devamı

Ancak bu değişim hoş karşılanmamış. Hatta Minnie, sosyal medyada Amerikalı siyasetçi Hillary Clinton’a benzetilmiş. Eleştirinin gerekçesi muhtemelen; cilveli, bakımlı, hanım hanımcık bir Minnie’nin yerini maskülen Minnie’nin alması. Hayat ne karışık değil mi?

Bir taraftan kadının tüm renkleriyle, kendisi gibi olması desteklenirken, bir taraftan ‘maskülen olursa hayatta kalır’ inancı.. Bir taraftan ilerici olmayı pantolon takımla eşleştirmek... Diğer yandan değişime, yeniliğe açık olmamak. Ya da tam tersi, ikonik bir elbiseden bile sıkılıyor olmak. Gerçekten herkesi birden memnun etmek ne zor!

Evlerimiz de gezegen de giysi çöplüğü!

Giysilerden konuya girmişken.... Bu fotoğrafı gazetede gördüğümde dedim ki, ‘İşte, tüketim çılgınlığının fotoğrafı!’ Almalara doyamıyoruz, aldıklarımızı bazen bir kez giyiyoruz, kıyafete tapıyoruz ya... İşte hepimizin evindeki minik ‘giysi dağı’ böyle dev dağlar oluşturuyor. Şili’de bulunan Atacama çölü burası. Her yıl zengin ülkelerden buraya, 39 bin ton istenmeyen kıyafet gönderiliyormuş.

Haberin Devamı

İngiliz Çevre Derneği WRAP ise İngiltere’de kullanılmış giysilerin yüzde 70’inin denizaşırı ülkelere gönderildiğini söylüyor. Derneğe göre, dünya çapında giysi üretimi 2000-2015 yılları arasında iki katına çıkmış. Bir giysinin atılmadan önce ortalama giyilme sayısı ise yüzde 36 azalmış.

Latin Amerika’daki en büyük ‘kullanılmış giysi’ ithalatçılarından Şili, kendisine gönderilen kıyafetlerin yüzde 40’ı yeniden satılmayınca, onları bu çöle gönderip yakıyormuş. Uzmanların söylediği ise şu: Burada olup bitenlerin tüm gezegene zararı var.

ÇOK MERAK EDİYORUM...

  • Dilber Ay’ın hayat hikayesi cuma günü vizyonda. Büşra Pekin’in oynadığı film nasıl oldu merak ediyorum. Siz bu satırları okurken, ben galada izlemiş olacağım. Yani izlenimler, bir sonraki yazıda.
  • Şevket Çoruh, Seçkin Özdemir, Mert Asutay, Ozan Güven, ‘Taxim’ isimli tiyatro oyununda buluştu. Ozan Güven, bir kadını oynuyor. Kadına şiddet olayından sonra bu bir mesaj mı merak ediyorum. İzleyince, size de haber ederim.
  • Cem Adrian’ın sesine, duygusallığına, duruşuna hayranım. Şarkılarını sürekli dinlesem de canlı canlı hiç izlemedim. Sahnede nasıl devleştiğini çok merak ettiğim için, 16 Şubat’ta Maksimum Uniq’teki konserini iple çekiyorum.
  • Vizyonda ‘Moonfall’ isimli bir film var. Yeryüzündeki yaşamın sonunu getirecek bir olaya engel olmaya çalışan insanların hikayesini anlatıyor. Gezegen yok olmaya doğru giderken, insanlar neler yapıyor çok merak ediyorum. Öğrenelim de faydalanalım.

‘SİYAH-BEYAZ’ PATLAMASI

Sinema dünyası artık siyah-beyaz! ‘Roma’ ve ‘Cold War’ gibi filmlerin başarısının ardından siyah beyaz filmler yeniden moda olmaya başladı. Üstelik filmin, dijital platformda ya da sinema salonunda olması da fark etmiyor! ‘Passing’, ‘The Tragedy of Macbeth’ ve ‘Belfast’ renksiz çekilen filmlerden sadece üçü.

Üçü de dönem filmi ve artık geçmişte kalmış bir zamanı hatırlatmak için siyah beyaz çekildiler. Ancak Joaquin Phoenix’in bir radyo gazetecisini canlandırdığı ve yeğeniyle birlikte ülkeyi baştan başa dolaştığı, modern zamanlarda geçen ‘C’mon C’mon’ filmi de siyah beyaz çekildi! Dolayısıyla sinema dünyası merakta.

Hatta The New York Times gazetesi de aynı sorunun peşinde: “Tüm bu filmlerin siyah-beyaz olması bir tesadüf mü yoksa siyah-beyaz filmlerin başarısından sonra gelen doğal bir süreç mi?” Pek çok yönetmen; amacın dikkati dış görünüşten, anlatım ve duygulara çekmek olduğunu söylese de siyah beyaz filmlerin gişe yaptığı bir gerçek. Peki bu moda olacak mı, izleyip göreceğiz.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder