Depremle ilgili sorunlar/ sorular dağ gibi ama bizim tek derdimiz normalleşenler! ‘Erken normalleştin ayıp’ diyenlerle ‘rutinlerine geri dönenlerin’ birbirlerine sataşmasını izliyoruz. Aslında çekirdek de lazım bu tartışmayı izlerken ama o da normalleşmeye girer, olmaz şimdi! Sahi normalleşme ne? Tarifini yapabilen var mı? Kime göre, neye göre normal? Günlük rutinlerine dönmek mi normalleşme? Bunları sosyal madyadan paylaşmak mı? Her şeyi yapmak ama paylaşmamak da normalleşmeye dahil mi?
***
Geçenlerde şöyle bir şey oldu… Oyuncu Gizem Karaca, deprem acısı hâlâ tazeyken, ilgisiz paylaşımlar yapanlara şöyle dedi: “Normalleşme ayağına bu kadar saçma, bu kadar rahat hikayeler paylaşamazsınız. Kimler neler yaşıyor, ne hayatlar tekrar kurulmaya çalışıyor. Bir süre daha burayı onlar için verimli kullansak olmaz mı?
Çok mu zor yediğinizi içtiğinizi kuaförde fönlü saçlarınızı, aynada kıyafetinizi göstermemeniz?” Haklı mı? Bence çok haklı. İnsan şaşakalıyor bazı paylaşılanlara. ‘Ne çabuk atlattınız, ne çabuk kendinize geldiniz?’ diye düşünüyor. Abuk subuk pozların altına, yemek fotolarının altına içli cümleler döşeyince ayıptan kurtulacağını sananların zavallı çabalarına acı acı gülüyor insan.
Sonra bir uzmanın şöyle bir lafı düştü önüme: “Rutin paylaşımlarınıza dönmeye çalıştığınız için özür dilemenize gerek yok. Herkes kendine özgü iyileşiyor. Ruh sağlığı iyi olan bireyler lazım ailemize, toplumumuza. Acımız sorgulanabilir boyutu geçti. Özür dilemeyin, nasıl iyileşiyorsanız öyle iyileşin..” E böyle bir gerçek de var elbette. O zaman hangisi?
***
Galiba şunu kabul etmek gerekiyor günün sonunda; herkesin normali kendine! Kimsenin vicdanının bekçisi olamazsın çünkü. Elbette insanlar hayatlarına kaldığı yerden devam edecek, herkes rutinlerine geri dönecek ama yaptıklarını da kimsenin gözüne gözüne sokmayacak. Onca acıya da bir saygımız olsun! Bana göre böyle. Kendi adıma benim normalim bu! Çünkü unutmadım, çünkü hâlâ etkisindeyim, çünkü hâlâ çok acı var.
Kolay geçecek gibi de değil zaten. O yüzden rutin paylaşımları için daha fazla bekleyemeyecek olanlara laf yetiştirmenin gereksiz bir çaba olduğu kanaatindeyim. Bu bir kısır bir döngü çünkü, içinden çıkamayız, bir yere varamayız. Sen kendi çabanı göster, o çabayla örnek ol. Başkalarını terbiye etmeye enerji harcayacağına, enerjini yine ihtiyacı olana ver. Bırak, anlayan anlasın, anlamayan anlamasın.
Ne cahilce bir bölünme!
Olaylar nereden nereye… Bergüzar Korel de normalleşenlere ayar verenlerden. “Dışarıdan konuşması ne kolay” diye azarı yedi Demet Akalın’dan. Yurt dışında yaşadığı için, ‘oradan bize akıl verme’ hesabı. Araya başkaları da girdi, tartışma iyice büyüdü. Esra Dermancıoğlu da dayanamadı, “Ne cahilce bir bölünme!” dedi.
Güzel ifade valla, on numara! Tam da Esra Hanım’ın dediği gibi zira; Instagram üzerinden normalleşmeyen de, evde parti yapıyor belki? Nasıl bu kadar eminsiniz her şeyden? Size bir şey söyleyeyim mi… Şu felaketin üzerinden kaç gün geçti, önümüzde dağ gibi sorunlar, takipçisi olmamız gereken onlarca mesele var ama kimse normalleşenlere ayar vermek kadar ilgilenmedi suçlularla, sorumlularla, sorumsuzlarla! Gerçekten sormak lazım: Normal misiniz siz ya!
Yeme içme sektörü perişan
Normalleşme işinin bir de yeme içme sektörünü ilgilendiren kısmı var… Her felakette olan bu sektöre oluyor ne yazık ki. Enteresandır, herkes yemek içmek zorunda ama yeme içme mekanlarına gidenler, günah keçisi ilan ediliyor bu süreçlerde. Pandemide de böyleydi, bu felakette de aynısı oldu. Oysa sektörün içindekiler perişan. Binlerce insan ailesini geçindirmek zorunda. Restoranlar için de, müzik mekanları için de durum aynı.
Üstelik sektörün ileri gelenleri, mekan sahipleri, o mekanların şefleri, günlerce bölgede çalıştı, yardım topladı, yemek pişirdi, elinden geldiğince, karınca kararınca yardımını yaptı. Daha ne yapsınlar? Daha ne kadar beklesinler? Çalıştırdıkları insanlara maaşları nasıl ödesinler? Tam tersine çalıştıkça, kazandıkça yardım etmeleri daha kolay olmayacak mı? Yardım için elleri güçlenmeyecek mi? Bu felaketin sebebi olanlara bu kadar yüklenmediniz be, insaf!
Mekanlar açılmazsa ne olur?
İstanbul’da yeme içme mekanları olan Tayfun Topal geçen gün durumu şöyle özetliyordu anlamayanlar için: Bu mekanlar kapalı kalırsa;
- Tedarik zinciri durur. Yani domates satan, yağ satan, un satan satamaz olur. Satış olmadığı için çoğu mal çürür.
- Yeme içme ile ilgili üretim yapan yerler, satış yapamadığı için personelini izne çıkarır.
- Taşıma trafiği durur, binlerce insan beklemeye başlar.
- Sahne sanatçıları ve orkestraları evde oturur.
- Dükkanların aç kapa maliyetleri, personel maaşı, onların sigortaları var. Eğer sistem açılmazsa uçak düşer, hepimiz ölürüz. “Acımız derin ama 60 bin kişi zor durumda” diyor Tayfun ve onun gibi işletme sahipleri. Başka sorusu olan var mı?