Size de oluyor mu bilmiyorum; parayla ilgili algımı tamamen yitirdim! Arkadaşlarım hayret ettiklerime sürekli gülüyor. Daha da beteri, alışveriş yaptığım yerlerde de gülüyorlar. Geçen gün noterde tek bir kağıt için 640 TL istediklerinde, ısrarla veznedeki görevliye 200 TL’lik banknot uzattım mesela. Kadın suratıma bakıp, “640 lira hanımefendi!” diyor ama ben “Tamam işte” diyerek ısrarla 200 lira uzatıyorum. Algılayamıyorum çünkü! Sonunda ikimiz birden gülmeye başladık. Çok basit şeylere öyle paralar ödüyoruz ki, ‘normal bu herhalde’ demeye başladım. O yüzden Bodrum’da lahmacunun 450 liraya satılması gibi flaş flaş açıklamalar bana bir şey ifade etmiyor. ‘Veren var ki fiyatlar böyle’ diyorum, konunun üzerinde durmuyorum.
İnfluencer Selin Ciğerci açıklamış ya geçen gün; ‘15 saniyelik story koyduğunda 150 bin TL kazanıyormuş’. İşte o yesin 450 liralık lahmacunu, ona yakışır bence! Ben haddimi biliyorum, asla bir lahmacuna o parayı veremem, boğazımda kalır çünkü. Enayi gibi hissederim her şeyden önce. İnsanların görünmek, görmek, konuşulmak, ‘ordaydım’ demek için bu paraları ödediği yerde olmak da hiç işime gelmez. O yüzden ben ve Begüm Kütük yemeyeceğiz o lahmacunu. Geçen gün ‘yemem’ demiş de, ordan biliyorum. Bütün yaz o lahmacunları yiyip, faturasını gösterip ‘ah vah’ edeceklere yazdım bu yazıyı. Lütfen kafamızı şişirmeyin bak!
‘Yargı’ daha ne kadar şaşırtacak?
İki sezondur tansiyonu hiç düşürmeden devam eden, her hafta soluk soluğa izlediğim işlerden biriydi ‘Yargı’. Her bölümde ‘tamam artık konu çözüldü ve bitti, daha ne olabilir’ dedikçe; başka bir yerden filizlendi konu, olaylar birbirine bağlandı. Bunun için ‘Yargı’nın senaristi Sema Ergenekon’a yürekten bravo. İkinci sezonu da yüzünün akıyla bitirdi ‘Yargı’ ve ‘üçüncü sezonda da devam’ dedi. Çok sevindim; ekranın en eli yüzü düzgün işi çünkü. ‘Savcı Pars’ı oynayan Mehmet Yılmaz Ak’ın gidişine üzüldüm gerçi, enerjileri çok iyiydi ama fanı olduğum diziyi üçüncü sezonda da izlemeyi dört gözle bekliyorum.
Güleryüz sergisi Loft Art’ta
İstanbul’un sanat hayatı dolu dizgin... Bu kez haberler, Loft Art’tan. Akfen Holding’in genç sanatçıları desteklerken, onlara alan açtığı projesi Loft Art; yılda bir kez de usta sanatçıların eserlerine yer verdiği Prestij Sergileri’nin ikincisini düzenledi. Loft Art’ın prestij konuğu bu kez Türkiye’nin yetiştirdiği önemli sanatçılardan biri olan ressam, yazar ve tiyatro sanatçısı Mehmet Güleryüz oldu.
Güleryüz’ün 2013-2023 yılları arasında Paris’te ürettiği yapıtların yer aldığı seçki, 9 Temmuz tarihine kadar Loft Art’ın Etiler’de bulunan Nisbetiye On’daki mekânında gezilebilecek. Serginin küratörlüğünü ise Mehmet Güleryüz’ün oğlu Kerimcan Güleryüz üstleniyor. Bu mekanın şahane bir özelliği daha var; burada satışı gerçekleştirilen eserler, Akfen Holding tarafından kurulan kadın, genç ve çocuklar için sosyal sorumluluk projelerini hayata geçiren Türkiye İnsan Kaynakları Eğitim ve Sağlık Vakfı (TİKAV) çalışmalarına kaynak oluyor. Duymayanlara, duyurulur.
Sinemadan sergiye taşan rekabet
Sanat hayatındaki hareketlilikten bahsetmişken.. Sinema dünyasının iki usta ismi; Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz sinemadan sonra sergileriyle karşı karşıya gelmiş bulunmakta!
- İstanbul Modern’in yeni binası, Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor şu ara. ‘Başka Bir Yerde’ isimli sergide, yönetmenin Türkiye, Hindistan, Fas gibi ülkelerde çektiği hiç görülmemiş fotoğrafları yer alıyor.
- Aynı anda Anadolu yakasındaki Müze Gazhane’de ise Zeki Demirkubuz’un ‘Hayat’ isimli fotoğraf sergisi görücüye çıktı. Demirkubuz da, 2009’dan bu yana çeşitli ükelerde çektiği fotoğrafları sergiliyor. Bakalım sinema seyircisi gibi, sanatseverler de ikiye bölünecek mi?
***
Bilmeyenler için not: Eskiden sıkı dost olan ikilinin arasına yıllar içinde soğukluk girdi. Hatta birbirlerine filmlerinde göndermelerde bulundukları ve birbirlerinin fikirlerinden esinlendikleri şeklinde bir şehir efsanesi de var. İkili, seyirciler tarafından sürekli kıyaslansa da, onlar bu konuda hiç konuşmuyor.
Bunları es geçmeyin
- Bol ödüllü tiyatro oyunu ‘Dünyada Karşılaşmış Gibi’yi izlediğim günden beri, Ferdi Tayfur’un eski şarkılarından ‘Sanma ki’ dilimde! Oyunda bahsedilen şarkı, oyun öncesi de kulaklıktan dinletildiği için fanı oldum. Eski şarkıların gücü gerçekten acayip!
- ‘Antidepresan’ ile yılın şarkısına imza atan Mabel Matiz, yeni şarkısı ‘Aferin’ ile başarısının tesadüf olmadığını gösterdi. Sözleri de bir o kadar iyi... “Halleniyorsun deryaya, yerin yok bi’ damlaya/ anlamıyorsun niye geldi bu hayvan bu dünyaya/ baktın bana gördün seni, aynalar anlattı her bi’ şeyi/ kırdın da ne oldu karanfili, Tanrı’yı üzdün lan, aferin…” Başka kim bu şahane anlatımı bir şarkıda kullanırdı bilmiyorum. Tek dileğim, Nihat Doğan’ın bu şarkıya da musallat olmaması!
- Epeydir gitmemiştim Akaretler’deki Minoa Kitapevi’ne, geçen bir kahveye uğradım. Londra Kitap Fuarı’nın Uluslararası Mükemmelliyet Ödülleri’nde ‘Yılın Kitapevi’ seçilmiş bir yer burası. 10 yıldır gerçekleştirilen yarışmanın jürisi, kitapevini ‘İstanbul’da görülmesi gereken bir mekan ve örnek bir kitapçı’ olarak tanımlıyor. Tavsiyemdir; gidin, kitap kokuları arasında güzel bir kahve için.