Ahmet Kural’ın Sıla’ya yaptıklarının detayları ortaya çıktıkça, insanın hayreti de büyüyor. Bu şiddet dışında neye mi hayret ediyorum?
■ Mesela cılız da olsa, çıkan o birkaç sese…
“Küçük çocuk gibi güçlü bir bayana bu şikayeti hiç yakıştıramadım” diyen kadına hayret ediyorum. Birincisi, bayan değil, kadın! İkincisi, bunu söyleyen bir kadın, pes!
Ayrıca ■ Twitter’da ‘AhmetKuralmıSılamıHaklı’ etiketi açanlara… İnsan utanır be öyle etiket açmaya; öyle etiketin altına görüş bildirmeye…
■ “Bu iş Ahmet Kural’ı bitirme projesidir” diyenlere… ‘Adam’ olsaydı da kendini bitirmeseydi değil mi ama?
■ En çok da Ahmet Kural’a hayret ediyorum tabii… “O gece benimle paylaştığı şeyleri itidalli bir şekilde karşılamalıydım, herkesin ayıbı kendine diye düşünmeliydim” diyerek, güya aşık olduğu kadını bir kez daha yaralamasına…
Olayın darp raporu ortaya çıkmışken, ‘ciddi travmatik yaralanma’ izleri söz konusuyken; kurulan bu cümlelere hayret ediyorum. Keşke Ahmet Kural hiçbir süslü cümleye gerek duymadan, ‘ağır tahrik’ silahına falan sarılmadan “Özür diliyorum, büyük hata ettim, cezamı çekmeye hazırım” deseydi. Sonra da öfke kontrolü mü, alkol tedavisi mi artık kendisi için gereken neyse onu yapacağını söyleseydi. İşte o zaman özrünün bir anlamı olurdu ama artık yok!
KEŞKE SUSSAYDIN!
Hâlâ anlayamadığımız şey tam da bu… Ağır tahrik varsa dahi, o kadının kolunu tutamazsın, incitemezsin, yerlerde sürükleyemez, kafasına kül tablası atamazsın! En fazla kapıyı çeker, çıkar gidersin!
O yüzden keşke sadece özür dileseydin ve sussaydın Ahmet Kural. Hani “Başta Sıla olmak üzere tüm kadınlardan özür diliyorum” diyorsun ya; o kadınlardan biri olarak o özrü kabul etmiyorum. Kimse de etmez bence.
Bu ne yaman çelişki anne?
Şiddet her kadın için büyük travmadır elbette… Sıla’nın da dediği gibi “fiziki hasarı bir yana, insanın kadın tarafını da darmadağın eden bir olay”. Fiziksel acının da ötesinde bir acı. O yüzden herkes Sıla’nın yanındaydı, ‘Geçmiş olsun’ dedi, sesini yükseltti, Ahmet Kural’a tepki gösterdi.
Hatta bütün bu tepkiler Ahmet Kural’ın iş anlaşmalarını bile etkiledi. Peki Sıla olmayan ve şiddet gören kadınlar? O kadar çok ki… Şiddet görse de ilgilenmediğimiz, dönüp bakmadığımız, oralı olmadığımız, hatta kimi zaman şiddet gösteren kişi ünlü ve çok güçlü olduğu için görmezden geldiğimiz...
Gerçekten birkaç gündür bunu düşünüyorum… Sıla için verdiğimiz tepkiler, çifte standartlarımızı gözümüze öyle güzel soktu ki… Sıla’nın yaşadığını asla küçümsemiyorum ama hastane kapılarında ya da adliye koridorlarında yüzü gözü mosmor kadınlar için hangimiz ses çıkardık Allah aşkına? Ya da mesela Müslüm Gürses’in yaptıklarına…
Filmi sinemalarda şimdi. Sevdiği kadını, hayatının aşkı Muhterem Nur’u içip içip dövdüğünü izleyip ne de güzel görmezden geliyoruz bu aşkın şiddet kısmını değil mi? Ya da İbrahim Tatlıses’i kim kınadı bugüne kadar kadınları dövdüğü için? Hep kraldı, hep babaydı onlar; hem severlerdi hem döverlerdi!
Sevmenin böyle bir şey olduğunu öğrettiler topluma. O yüzden karısını, kızını, sevgilisini döven adamlar ne itibarlarını, ne işlerini, ne de ‘adam’lıklarını kaybetti bu ülkede. Şiddet uygulayan değil, şiddet gören kadınlar bedel ödedi tam tersine.
O yüzden… Şimdi Sıla’nın yaşadıklarını okurken ve tepki gösterirken; çelişkilerimizi ve çifte standartlarımızı yok edelim, herkes için şiddeti ayıplayalım, kınayalım derim. Olmaz mı?
Haftanın önerileri
■ Çok eğlenceli, kafa dağıtıcı, bol kahkaha attırıcı ‘Yol Arkadaşım 2’ filmini izleyin. Unutmayın, gülmek iyileştirir.
■ Tarihin bilinen olaylarını keyifle anlatan ‘Bir Solukta Tarih’ kitabını okuyun. Türk, Osmanlı, İslam, Avrupa ve Asya tarihi ekseninde ilginç konulara yer veren yazar Murat Kirik, ‘Hitler neden Türkiye’ye saldırmadı?’, ‘Şehzade Mustafa hayatta kalsaydı ne olurdu?’ gibi sorulara akıcı ve esprili cevaplar veriyor.
■ Maslak’taki eğlence mekanı Esnaf’ın darbukasıyla göbek atın, rehabilite olun; ‘kış depresyonu da neymiş’ dersiniz, net!
■ Fransız mutfağından geleneksel lezzetler sunan Fauchon Paris’in Zorlu AVM’nin tam göbeğindeki, yenilenen barında takılın. Yeni kokteyller deneyin, tatlıları tadın, gelip geçeni izleyip sosyal hayata karışın.
■ Tiyatroya zaman ayırın, tek kişilik gösteriler izleyip ilginç hayat hikayelerine tanıklık edin. Uğur Uludağ’ın tek kişilik oyunu ‘Ben Challenger Meşrebim’; Malatya’dan Las Vegas’a bir gezinti ama Uğur Uludağ’ın hikayesinde hepimiz varız.