* Önceki gün Diyarbakır’da oynanan Amedspor İstanbulspor maçında hem Türkiye’ye, hem yeşil sahalara örnek olacak görüntüler vardı. TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, kulüp başkanlarını yanına aldı ve ‘Türkiye kardeşlik görsün’ mesajı verdi. Bu normal, bu olağan hareketler bizim için ne kadar şaşırtıcı, ne kadar alkışlanası değil mi? Oysa normal olan bu yahu! Şunu bir anlasak keşke...
* Cenaze törenini TikTok’çuların ele geçirdiğini de gördük sonunda! Allah rahmet eylesin Aydemir Akbaş’ın cenazesinde ünlüleri görünce telefona sarılanlar, video çekme yarışına girenler resmen töreni mahvetti. İnsanın aklı almıyor bu saçmalığı, kendini kaybetmişliği, ölene saygısızlığı. İnsanlara ne oluyor, ne yaşıyorlar gerçekten merak ediyorum.
* Bir yerde okudum; Teoman demiş ki “Öldüğümde param kalmış olursa, hepsini kızıma bırakmak zorunda değilim. Bir kısmını Çocuk Esirgeme Kurumu’na bırakırım. Hayatın sillesini yemiş küçük yaştaki çocuklara bir faydam olursa daha mutlu eder. Çünkü bir sürü zengin insan ölüp gidiyor, paraları damatları yiyor.” Bir insan nasıl kral oluyor, işte cevabı! Şu ara ‘Sayın Bay Rock Yıldızı’ isimli kitabını okuyorum, gerçekten hayata bakışı çok başka Teoman’ın. Rutine teslim olmayan kafaları seviyorum.
Hedef, Avrupa’da adını duyurmuş yelken takımı
Hafta sonu denizde süzülen yelkenlileri izlemek için Çeşme’deydim. Türkiye’nin en kapsamlı, en önemli, en prestijli organizasyonlarından biri olan Arkas Aegeanlink Regatta’da, 5 gün boyunca nefes kesen yarışlar oldu. İzlediğimiz şey keyifli bir seyirden öte, bir başarı hikayesiydi aynı zamanda. Denize dair hayaller kuran, yarışan, yarışırken yelkenciler yetiştiren, hatta yelken sporunu kurumsallaştıran Arkas Sailing Team’in şahane hikayesini ve vizyonunu da dinleme imkanı buldum. Arkas son yıllarda voleybolun yanı sıra yelken sporu ile de gündemde. Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bernard Arkas; “10 sene önce profesyonel bir takım kurarak yelken yolculuğumuza başladık. İlk teknemiz ile yurtiçinde başarılı olunca yurtdışında devamı geldi” diyerek serüvenlerini anlattı ve şunları ekledi: “Yelken takımını ilk kurduğumuzda yelkeni kurumsallaştıracağız diyerek yola çıktık. Voleyboldan feyz alarak bordrolu yelkenciler olduk. Takımın tümü bütün operasyonun içinde olunca ve odaklanınca başarı geliyor. Arkas Çeşme Yelken Kulübü’nde şimdiye kadar bir çok genç yetiştirdik.” Arkas’ın yeni hedefi de belli: Avrupa’da bir Türk yelken takımının adının duyulması. Ne yalan söyleyeyim; tüm derdi yelken sporu, onun alt yapısı ve gençlere imkanlar sağlamak olan bir oluşum, insanın umutlarını da çoğaltıyor. Yelken, ailelerin çocukları için çizecekleri müthiş bir kariyer planı. Ancak o toplantıda şunu da öğrendim; her yaşta yelkene başlanabilir. Yani hiçbirimiz için geç değil!
Bernard Arkas - Evrim Duyar
Yelkenlide sanat var!
Bu yıl 8’incisi düzenlenen Arkas Aegeanlink Regatta’da bu yıl 32 tekne ve 300’ün üzerinde yelkenci denizde rekabet, karada eğlence için bir araya geldi. Birinciliği de Blue Moon isimli teknesiyle Arkas Sailing Team kazandı. Takımı kutluyorum ama benim yarıştan daha çok ilgimi çeken, Arkas’ın yelkenlerinin üzerindeki muhteşem desenlerdi. Resmen birer sanat eseriydi! Bu işi yapan kişinin bir kadın olduğunu öğrenince daha da mutlu oldum. Bu yelkenleri birer tablo gibi boyayan kişi; Evrim Duyar. Airbrush tekniğiyle yaptığı boyamalar öyle havalı, öyle sıra dışı ki; Avrupa yarışlarında en çok bu teknenin fotoğrafı ve videosu çekiliyor. Daha önce F16 uçağı boyayan Duyar, bu desenleri üç haftada yapıyor. Boyayı tabanca ile attığı için de boya ağırlık yapmıyor, böylece yelkenli ağırlaşmıyor. Sıkı bir çizgi roman takipçisi olan Bernard Arkas, bu görsellik çocukları bu işe daha da yaklaştırır diye istemiş bu çalışmayı. Sanata bu kadar yatırım yapan bir aileden de bu beklenirdi ancak; bravo.
Alaçatı’da neler oldu?
* Madem Çeşme’deyiz, ‘akalım’ dedik. Elbette Mahsun Kırmızıgül’ün Günay sahnesini seçtik. Zor oldu çünkü ha deyince Mahsun’a yer bulmak zor iş. Çıktığı her mekanı tıklım tıklım dolduruyor çünkü iyi ses iyi repertuvarla birleşiyor. Sadece kendi parçalarını söylemiyor; Bergen, Neşat Ertaş, Sezen Aksu, Nilüfer şarkıları da söylüyor. En büyük alkışı yine de kendi şarkılarını söylerken alıyor. Ama her türlü kulaklarınızın pasını siliyor Mahsun. Bravo.
* Alaçatı’da Uraz Kaygılaroğlu’nun stand up’ını da izledim... Adını ‘Ek İş’ koydukları minik bir dertleşme de diyebiliriz buna. O kadar kısa, o kadar öz ve o kadar nokta atışı şeyler söylüyor ki, resmen tadı damağınızda kalıyor. Etek giymesini, oje sürmesini, rol gereği sahnede bir erkekle öpüşmesini eleştirenlere öyle şahane cevap veriyor ki, üzerine söylenecek şey kalmıyor. Ama ne söylediği oyunda! Bayıldım ben bu performansa.
* Bu arada D&R, Urla’da bir kitap festivali düzenledi... 4 günlük festivalde Ayşe Kulin’den Kürşat Başar’a pek çok yazarla söyleşiler, imza günleri yapıldı. 2 bine yakın kitabın imzalandığı festivale, 5 binin üzerinde katılım oldu. Bu ilgiye karşılık festival, seneye de yapılacak. Fena mı oldu, yaz ortasında kitaplar yeniden hatırlandı.