Şirin SeverOy vermeyen şimdi gazeteyi bıraksın ve…

HABERİ PAYLAŞ

Oy vermeyen şimdi gazeteyi bıraksın ve…

İstanbul’daysanız, şu an bu yazıyı okuyorsanız ve saat 17.00’yi geçmediği halde, hâlâ oy vermediyseniz size bir çift sözüm var... Şimdi, hemen elinizden bu gazeteyi bırakın, yerinizden kalkın ve oy vermeye gidin!

Bugün geleceğimizi şekillendireceğimiz gün, nasıl bir şehirde yaşamak istediğimizi seçeceğimiz gün, bugün sesimizi oylarımızla çıkaracağımız gün. Tam da malum kamu spotundaki gibi: “Yaa inanmıyorum bugün müydü oy verme işi?” “Gece düğündeydim, sabah da kahvaltıya gittim...”

“Ben apolitiğim, ben free takılıyorum, düşünmüyorum..” “Bir oyla mı değişecek her şey?” demeyi bırakın, oy verin. Çünkü bu sizin gücünüz, oy sizin sesiniz. Şehirler arası yollarda uzuuun dönüş kuyrukları var, uçaklar dolu dolu kalkıyor, haberlere baktıkça tüylerim diken diken oluyor. E peki siz? Hâlâ oturup öylece bakacak mısınız? Hadi kalkın oy verin. Üşenmeyin. Hadi.

Haberin Devamı

NERDE BU YAZIN ŞARKISI?!

Hayır var da ben mi duymadım!! Dinlediklerim ya gürültü patırtı ya da saçma sapan sözlerle yazılmış anlamsız şeyler. O yüzden de eskilerin yerine hiçbir şey koyamıyoruz işte. İyi mi kötü mü bilmem ama Türk popu 90’ların esiri olmuş durumda.

Bakın yaz geldi, her yaz karpuz kapuğu denize düşmeden yaz şarkıları patlardı ama daha bir tane kitleleri sürükleyecek şarkı çıkmadı! Ya rap müzik dinleniyor, ki çok iyi örnekleri var bence, ya da 90’lar popu.

O yüzden, ne varsa eskilerde var diyerek her yaz Açıkhava’ya koşuyoruz ya! İşte, bu yaz da müzik şöleni Bellona Açıkhava Konserleri’yle başladı; cuma akşamı Teoman’la açılışı yaptım.

Ne özlemişiz bu atmosferi be! Bu konserler İstanbul klasiği. Yazı güzelleştiriyor; umutlu, coşkulu insanları buluşturuyor. Hep bir ağızdan şarkılar söylenmesi, o enerji insana iyi geliyor ve İstanbul’a çok yakışıyor.

Ne mutlu bize ki, tüm yaz konserler devam edecek. Teoman’a gelince.. Her zamanki gibi cool’du; ne ‘merhaba’, ne ‘hoşgeldiniz’ demedi, iki kelime bile etmedi.

Gitar solo yaptığı bir şarkının sözlerini unuttu, iki kez denedi olmadı, seyirci aldı sazı eline hep bir ağızdan gümbür gümbür söyledi. Ve bu hal öylesine kimsenin umrunda değildi ki; klasik olmak, sevilmek, özgün olmak böyle bir şeydi galiba.

Haberin Devamı

‘ROCKETMAN’ ama çok yalnız

Hazır müzik demişken, ‘Rocketman’i es geçmeyelim. 15 yaşında bir barda piyano çalarak kariyerine başlayan, 70’lerden bugüne 450 milyon albüm, 110 milyondan fazla single sattırarak gelmiş geçmiş en büyük şarkıcılar arasında yerini alan Elton John’ın hayatını anlatıyor film.

Şu ara sinemalarda ve başlıktaki soruyu sorduracak kadar düşündürücü... Bazı sanatçıların bu kadar yaratıcı olması hayatlarındaki eksikleri doldurmaya çalışmalarından mı acaba?

Kendilerine, tutunacak bir dal aramalarından mı? Sevgi ihtiyacından mı? Çünkü Elton John’un hayatındaki en büyük eksik, babasının ona hiç sarılmaması. Şöhrete kavuştuğunda plağını imzalamak istiyor babasına; ama o imzayı komşusu için atmasını istiyor.

Annesi deseniz; ilgisiz, bencil bir kadın. Aşık olduğu adamın onu para basma makinesi olarak görmesi de cabası. Sonrası alkol, uyuşturucu, seks batağı. Başroldeki Taron Egerton, müthiş. Elton John’ı resmen yaşıyor. Son derece iyi bir belgesel. Tek eksiği var; Elton John’un son yılları yok. Ama filmin gücü yerinde, izleyin.

Haberin Devamı

Elton John’un ŞATAFATI

‘Rocketman’e ayrı bir parantez daha açmalı… Elton John, gerçek adıyla Reginald Kenneth Dwight, çılgın giyim tarzıyla moda dünyasına da ilham vermiş bir isim. Donatella Versace, Gucci’nin kreatif Direktörü Alessandro Michelle’nin hala ondan ilham aldığı bir gerçek.

Filmin sonunda paylaşılan fotoğraflardan göreceksiniz, gerçek kıyafetlerinin birebir benzerleri yapılmış. Tüylü ve parlak kostümler, boynuzlar, kocaman güneş gözlükleri, taşlı beyzbol şapkaları, platform topuklu ayakkabıları…

Öyle gözalıcı, öyle şatafatlı ki ister istemez ‘bizim de Zeki Müren’imiz var’ deme noktasına geliyorsunuz. Bir de eskiler daha cesurmuş, izledikçe farkına varıyoruz…

BUNLARI DA İZLEYİN!

Müzik tarihine adını altın harflerle yazdıran ama ebeveynlerinden ilgi ve sevgi görmeyen ya da aşk yüzünden hayatı ellerinden kayan isim o kadar çok ki...

Hikayeleri sürekli filmlere, belgesellere konu edilen bu hayatları, ‘Rocketman’ vesilesiyle hatırlayalım derim:

Efsane Queen grubunun solisti Freddy Mercury’nin hayatını anlatan ‘Bohemian Rapsody’, müziğin büyülü ama acılı dünyasını çok iyi anlatıyor.

Amy Whinehouse’ı anlatan ‘Amy’... Çok etkileyici. Sevgisizlik bir hayatı nasıl bitiriyor görün.

Whitney Houston’ı anlatan ‘Whitney’. Hayatı resmen dram ve çok şaşırtıcı.

Bob Dylan’ın müzikal kişiliğini anlatan ‘I’m not There’ belgeseli.

Ama caz müzisyeni Ray Charles’ın öyküsü ‘Ray’.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder