İstanbul’da gece dışarı çıkmak artık eziyet maalesef. Pahalılığıydı, kavgasıydı, hanzosuydu ayrı konu da… Bir de eve dönmek için soyuluyorsun resmen!! Ne olduğunu anlatayım size… Cuma akşamı, uzun zaman sonra eğlenelim diye dışarı çıkmışız, arkadaşlarım beni kulüp kulüp gezdiriyor sağolsun. Gece saat 02.00 suları. Armutlu civarındaki bir bardan çıktık, kapıdaki görevlilerden taksi istedik. Yekten “Taksi yok hanımefendi” deyip eklediler: “Bizim arabalardan biriyle yollayalım sizi...” Tanıdık yer nasılsa dedim, bindim.
Gece oradan çıkanlara servis veriyorlar belli ki. Tarabya’ya geldiğimizde “Ne kadar?” dedim, “200 TL” dedi şoför! “Nasıl 200 TL, delirdiniz mi?” diye sordum şaşkınlıkla. Armutlu’dan Tarabya’ya 100 TL bile tutmuyor, bilmez miyim? “İçeriden size söylemediler mi?” dedi. “Hayır söylemediler, keşke önceden söyleseniz biz de ona göre binip binmemeye karar veririz” dedim. 100 TL verdim, indim. Olaya bakın ya, işletmeler de taksi yokluğundan istifade, resmen soygunculuk yapıyor.
O mekana bir daha asla gitmem mesela. Parayı da geçtim, kendini enayi gibi hissediyorsun yahu! Siz siz olun, ‘bizim araçlar sizi bırakır’ diyen mekanlara önce ‘ne kadar’ diye sorun. Vallahi soyulursunuz, benden söylemesi. Hoş taksiciler de ayrı soyguncu olmuş... Pazarlık yapan taksici mi istersin, sistem üzerinden çağırsan bile bahşiş dilenen mi istersin, yok yok! Bu taksi sorunu başka sorunları da beraberinde getiriyor üstelik.
Valelerin fiyat artırmasından, ‘taksi yok’ diye alkollü araç kullanımının artmasına kadar onlarca sorun. Ve kimsenin bu işe dur dememesi, diyememesi, kılını kıpırdatmaması ne enteresan değil mi? Tam alacakaranlık kuşağı. Taksicilerin birlik olup zam eylemi yapması gibi; biz de bir süre taksi kullanmasak mı acaba? Sürünelim ama bunları kendilerine getirelim yeter ki.
Bence de ‘Kalksın Uyuyanlar’...
Sıla, İran’da başörtüsü yasasına uymadığı için öldürülen ve dünyada kadına yönelik şiddetin sembolü olan Mahsa Amini’ye bir klibiyle destek vermiş. Sözü müziği kendisine ait olan ‘Kalksın Uyuyanlar’ şarkısının klibini Amini’ye ithaf etmiş. Bedran Güzel yönetmenliğinde çekilen klipte, Amini’nin ölümüyle simgeleşen saçlardan oluşan bayrağa da yer verilmiş. Şarkıyı dinledim, şahane. Klibi de izledim; güzeller güzeli bir Sıla var.
Ama bir ayrılık şarkısının, giden sevgilinin ardından yakılan ağıtın içinde o saçlardan oluşan bayrak ne alaka diye düşünmeden edemedim. Bir özgürlük ya da direnç manifestosu değil ki bu şarkı. Olayı süslemek diyebiliriz buna ancak! Bir de özgürlük manifestosu yayınlamış Sıla, şahane açıklamasının sonunu şöyle bağlıyor: “…Hürriyete inancı kırılmış dünyalı bütün kadın kardeşlerim, haysiyetinin peşinde koşan İranlı kadın kardeşlerim, dirençli ellerinizi çareyle tutmaya yemin ettim. O bayrak bizim. O bayrak biziz. Saç savrulan ve haliyle savunulmayandır.
Devran… Döner” Ne güzel, ne şahane bir destek ama klipten bağımsız söylense bu sözler, çok daha değerli olmaz mıydı? Ya da özgürlük isteyen kadınlar için bir şarkı yazsa, o bayrak gibi sallanan saçlar eşliğinde söylese, her şey yerini ‘cuk’ diye bulmaz mıydı? Sıla da o sözleri yazacak potansiyel var çünkü. Yazdıklarına da, söylediklerine de bayılıyorum ama klibi izleyince aklımdan geçen bunlar oldu, bilmem siz dinleyince ne düşünürsünüz?
Kim bu alışveriş yapanlar?
Siz de şaşkın mısınız? Müthiş bir hayat pahallılığı var ama tüketim de bir o kadar artmış durumda. Herkes aynı şeyi soruyor; her şey o kadar pahalı ama kafeler/ restoranlar dolu, uçaklar dolu, oteller dolu ve insanlar deli gibi alışveriş yapıyor. Anlamıyoruz kim bu alışveriş yapanlar? Ünlü bir deri markasının sahibi arkadaşıma lafın gelişi sordum geçenlerde; ‘işler nasıl?’ diye. “Hiç olmadığı kadar iyi, deli gibi satıyoruz” dedi, şaşırdım.
“Maşallah, Allah daha da artırsın ama herkes ağlarken ne bu hal?” dedim, şöyle anlattı: “Araştırmaların bize söylediği şu ki, insanlar biriktirmekten vazgeçti. Özellikle pandemiden sonra hesaplı olmak, biriktirmek yerine ellerine geçeni harcıyorlar, böyle psikolojik bir durum var…” Financial Times’ta yer alan analizler, bu durumu ‘COVID sonrası intikam alışverişi’ olarak adlandırmayı ‘saflık’ olarak yorumlasa da; durum biraz böyle anlaşılan. Bir delilik hali diyebiliriz özetle! En azından orta ve düşük gelire sahip tüketici için böyle diyelim.
Zira asıl canlılık, büyük ölçüde lüks tüketimde yaşanıyor. Analizler ve araştırmalara göre; lüks tüketim artmış durumda. Mesela küresel lüksün lideri Louis Vuitton grubunun CFO’su Jean Jacques Guinoy verdiği bir demeçte; ‘yılın ilk 9 ayında satışlarını yüzde 28 artırdıklarını’ söylüyor ama ekliyor: “Lüks alışveriş ekonominin genel durumunu yansıtmıyor.” Yani Türkiye’deki tuhaf tüketim dengesizliği zengin ülkelerde de yaşanıyor.
İşin uzmanları da bu dengesizliği şöyle açıklıyor: “Zenginler resesyonda bile zengindir. Krizler sırasında bile marka çantaları hiç endişe duymadan alacak kadar çok zengin tüketici var.” Yani zengin almaya devam ediyor, alt gelir düzeyindekiler de elindekini avucundakini tüketmeyi tercih ediyor. Durum budur diyorum ve bu ‘Zenginin malı züğürdün çenesini yorar’ yazısına noktayı koyuyorum.
Cinsellikle kitap sattırmak?!
Avrupa’nın tam yapay kalp nakli yapan ilk kadın kalp cerrahı Dr. Dilek Gürsoy, dünyaca ünlü Forbes dergisinin kasımda yayınlanacak sayısına kapak oldu. 12 yıldır bu alanda çalışmalarını sürdüren Gürsoy, ‘Yaşasın başarılı kadınlar’ dedirtti, tebrikler. Bu yazıyı okuduğum gün, İngiliz model Emily Ratajkowski’nin de bir açıklamasına denk geldim. Geçen yıl çıkardığı ‘My Body’ isimli kitabının satması için cinselliğini kullandığını itiraf etmiş bir dergiye. Kitabının satması için kendisini dünyaya cinsel bir obje olarak sunması gerektiğini söylemiş.
Ünlü model haklı, cinsellik her zaman sattırır. Cinsel çağrışımı olan herhangi bir şey dikkati çeker, herkes oraya bir döner bakar. Ama cinsellikle kitap sattırmak olsa olsa bir oksimoron olabilir bana göre. Her şey bir seçim sonuçta… Bir yanda, kitap sattırmak uğruna kendini cinsel obje olarak sunan bir kadın… Öte yanda 12 yıl boyunca çalışıp ünlü dergi Forbes’a kapak olan bir bilim kadını… Hangisi daha seksi söyler misiniz bana? Çünkü benim cevabım belli.