Duymayan var mı? İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Planlama Ajansı; Taksim, Bakırköy Meydanı ve Salacak kıyı bandı tasarımlarını oylamaya açtı. Herkesin TC kimlik numaralarıyla oy verebileceği yarışmada, her meydan için en çok beğenilen tasarım hayata geçirilecek. Bunların içinde en önemlisi Taksim Meydanı elbette... Çok söylendik zamanında; yeşil yok, ağaç yok, beton yığını oldu, ‘dünyanın en ünlü meydanlarına bakın böyle mi?’ diye çok tartıştık. Pek dinleyen olmadı ama şimdi fırsat var.
Taksim Meydanı için üç ayrı proje finale kaldı. istanbulsenin.org adresine girin, finale kalan projeleri inceleyin, en beğendiğinize oy verin. İyi olan kazansın! Unutmayın, 12 Kasım’a kadar süreniz var. Bu arada dereceye giren projeler aynı zamanda Taksim, Bakırköy ve Üsküdar meydanlarındaki merkezlerde de incelenebilecek. Ben beğendiğim projeyi seçtim bile. Yaşadığı şehirde söz hakkı olsun isteyen, durmasın.
‘Emily in İstanbul’ fena olmazdı sanki!
‘Emily in Paris’… Şu ara herkes bu diziyi konuşuyor. Çünkü aşırı pozitif ve bu kasvetli/yağmurlu havalarda şahane gidiyor. Özetle; Amerikalı Emily’yi şirketi Paris’e yolluyor ama Fransa’ya ve Fransızca’ya dair hiçbir şey bilmeyen Emily, şamar oğlanına dönüyor. Yine de hep mutlu, hep yaratıcı. “Dizide numara yok, ben Paris’i izledim” diyen de çok bu arada. Belli ki yurtdışına tatile gidemeyenler, diziyi izleyip izleyip hasret gideriyor.
Fakat dizi tam da bu! Resmen bir Paris güzellemesi. Paris’in en ünlü kafelerini, kruvasanlarını, şahane binalarını, Fransa’nın tüm romantizmini gözümüze sokuyor. Hatta Fransızlar’ın tüm ukalalıkları, Fransızca bilmeyenlere düşmanlık eden garsonları bile dizide!! Neyse, demem o ki; Emily İstanbul’a da gelse keşke...
Tayini çıksa mesela!! En son Ferzan Özpetek ‘İstanbul Kırmızısı’ filminde şahane İstanbul manzaraları izletmişti ama şunu diyorum: Bu kez bir dizi yapılsa; bir yabancının gözünden izlesek İstanbul’u... Mesela Emily gibi Amerikalı biri gelip İstanbul’a yerleşse, dilimizi bilmese, o maceradan maceraya koşsa, (çok matrak hikayeler çıkar, net!) insanlar da İstanbul’un en şık, en havalı yerlerini izlese? Bu dizi dijital bir platformda yayınlansa ve dünya izlese? Netflix ve Kültür Bakanlığı bu işe sıcak bakar mı acaba?
Erkeğe oluyor da niye kadına yakışmıyor?
Son derece şahane bir tartışma konusu; geçen gün POSTA’da okudum haberi… Finlandiya’nın Başbakanı 34 yaşındaki Sanna Marin, bir moda dergisi için poz veriyor. Bu fotoğrafları dekolte bulup, bir devlet liderine yakıştırmayanlar da sert eleştirilerde bulunuyor. Tartışma götürür bir konu. ‘Bu pozlar devlet liderine yakışır mı?’ tartışması kişiye ve devletlere göre değişir tabii.
Bizde olsa; yer yerinden oynardı mesela. Bizim devlet ciddiyetimiz var çünkü, kaldıramayız böyle şöyleri! Oysa bana sorsanız “Ne var ki bu pozda?” derim. Hele de bir iyiliğe, bir yardıma sebepse bu pozlar? Neyse tartışmanın güzel tarafı şu: Epeyce Finlandiyalı kadın, Marin’e destek vermek için dekolteli fotoğraflarını sosyal medyadan paylaşmış.
Bir de karşılaştırma yaparak: Rus lider Putin, neden sürekli üstü çıplak pozlar veriyor da, bir kadın liderin pozu (üstteki) tepki çekiyor? Şahane soru değil mi? O da lider, o da lider! İşte ‘erkeğe olur kadına yakışmaz’ dediğimiz bu çifte standartı bıraktığımız zaman, hayat çok daha güzel olacak.
Evren bile çifte standartlı!
Hadi çıplaklıkla ilgili çifte standartı biz yaratıyoruz... Kadınların yaş aldıkça ‘yaşlanması’, erkeklerin ise ‘efsaneleşmesi’ ne olacak? Evren de resmen çifte standart uyguluyor: Erkeğe son derece torpilli davranıyor! Kadınlar yaş aldıkça kızağa çekiliyor, ortadan yok oluyor; erkeklerse yaş aldıkça rağbet görüyor, talep görüyor.
Bakın; Brad Pitt 56, Robert de Niro 77, Pierce Brosnan 67 yaşında. Hepsi reklam yüzü. George Clooney ve başkalarını da ekleyin… Bu adamlar kırıştıkça yakışıklı, saçına ak düştükçe karizmatik oluyor. Öte yandan Madonna’nın ya da Sharon Stone’un makyajsız fotoğrafı, resmen infial yaratıyor sosyal madyada. Sonra ‘estetikle birbirine benzeyen’ ünlüleri masalara yatırıp dalga geçiyoruz.
İyi de sen onların doğal halini de yerden yere vuruyordun, onu ne yapacağız?!! Kadın oyuncular anlatıyor işte; kimi kilolu bulunduğu için dergi kapağına konulmamış, kimi rol bulamamış vs. Hadi buyrun, tartışmaya nereden başlayalım sizce?