Biliyorum, şimdi ‘Allah başka dert keder vermesin’ diyeceksiniz, dalga geçeceksiniz ama meselem büyük! O kadar büyük ki, bu yazıyı ikinci kez yazıyorum. Zira her uçak yolculuğunda ‘kolçak’ kavgası veriyorum. Diğer bütün uçak görgüsüzlüklerini bir kenara koyun; her iki kolunu, iki yanındaki kolçaklara koyarak, yanındaki yolcuya yaşam hakkı tanımayan görgüsüzler öyle çok ki!
Yazla birlikte daha çok uçtuğumuz için, bu konuyu bir kez daha tartışmaya açmayı görev sayıyorum saygıdeğer okur! (Business uçanlar okumasa da olur bence!) Neyse, geçen gün Bodrum uçağındayım yine... Koridordaki koltukta yerimi aldım, yanımda da genç bir erkek. Sağ yanında yani cam kenarında ise kız arkadaşı ya da karısı var.
El eleler, muhabetteler, sağ koltuk kolçağı onun zaten. Ama bu genç arkadaş, sol kolunu da aslında benim de olan kolçağa koymuş, evinin salonunda oturuyor gibi yayılmış. Biraz da iri kıyım olduğu için ben soluma yattıkça yattım, gelip geçen hostesler omzuma çarpıyor ama olsun, bizimki çok rahat! Uyarsan, ağız dalaşı olacak, hiç çekemem.
Bu dertten çok muzdarip olduğum için, hostese bile sormuşluğum var ‘kimin bu orta kolçaklar?’ diye. “Görgü kuralları geçerli” demişti. E yanımdaki adamda görgü yok, onu n’apıcaz? Fırsat kollamak dışında yapacak bir şey yok. Bu derde sahip olan, bir ben de değilim bu arada. Dünyada da aynı tartışma var. Hatta uçakta en çok, kol koyma yeri yüzünden çıkıyormuş kavgalar.
Sizin de başınıza gelmiyor mu? Dirseklerin birbirine çarpmasıyla itişme başlar. Önce gizli gizli iki taraf da dirsekleriyle birbirini iter, kimse o kolu bırakmak istemez. Diğer yolcunun uyumasını fırsat bilip hafif bir dirsek darbesiyle kol koyma yeri ele geçirilir. Al sana uçakta kavga!
BİRAZ NEZAKET KİMSEYİ ÖLDÜRMEZ!
Bakın bu yolcu iriyarı ama ‘sığmıyorum’ diye kolunu/omzunu babasının koltuk kolçağı gibi benim tarafa atmadı. Buna görgü,‘başkasına saygı’ diyorlar işte. Olması gereken bu. Üşenmedim çektim, evet!
Sahiden bu orta koltuk kolçakları kime ait? Yazılı olmasa da bir kuralı yok mu bunun? Biraz araştırdım, pek çok sosyal platformda tartışılan bir mesele bu. Mesela bir seyahat uzmanı “Orta koltuktaki yolcu daha dezavantajlı olduğu için, yani hareketleri kısıtlandığı için, her iki kolunu da dayama lüksüne sahip olmalı” diyor.
Bir görgü kuralları uzmanı da; uçaktaki nezaket kurallarını anlattığı bir yazıda “En konuşulmayan protokol kuralıdır, en rahatsız koltukta yani ortada oturan kişi her iki taraftaki kolçakları almalıdır” diyor. Yine bir başka görgü uzmanı açıklıyor: “Bu asla bir kazan-kazan durumu olmamalı. Pencere kenarında oturacak kadar şanslıysanız, güzel bulutlara bakabilir ve inişi izleyebilirsiniz.
Koridordaysanız ayağa kalkıp gerinebilirsiniz. Orta koltuktaki kişi sıkışır. Bu yüzden onun kolçak konusunda karar verici olmasına izin verin.” USA Today’in ortak kolçak tartışmasına ilişkin bir haberinde ise; bazı yolcuların ‘ilk gelen alır’ mantığında olduğuna yer verilmiş ancak bu kınanmış. Hatta bunun, uçak koltuğunu tamamen geriye yatırmaya benzer, bencilce bir durum olduğunun altı çizilmiş.
Sonuçta, hiçbir yazılı kural yok, “Bu konu sadece ortak nezaket konusudur” deniliyor. Dolayısıyla kavga sebebi olmaya da devam edecek. O zaman hiç değilse şunu yazayım: Eğer bir tarafınızda yakınınız varsa, o tarafa yanaşın. Bir yabancıyla ten tene, dirsek dirseğe oturmayın, biraz nezaket kimseyi öldürmez!
UÇAKTA ÇORAP ÇIKARMAYIN!
Bu vesileyle bir araştırmadan da bahsedeyim size... British Airways, geçmiş bir dönemde yapmış. Kolçak konusu ve bunun gibi uçakta geçerli görgü kurallarıyla ilgili 1.500 yolcunun katıldığı bir araştırma bu. Ve yolcuların yüzde 67’si kolunu sadece bir tarafa koyup, diğer taraftaki kolçağı yan koltukta oturan yolcuya bırakmanın doğru olduğunu söylemiş. Geri kalan yolculara göre de, ilk gelen yolcu kolunu istediği yere koyabilir. İyi olan kazansın yani! Başka sonuçlar da var…
- Yolcuların yüzde 59’u uçakta ayakkabı çıkarmanın sorun olmayacağını söylemiş. Yüzde 87 ise çorap çıkartmanın sıkıntı yarattığı görüşünde.
- Yolcuların yüzde 83’ü, yanında oturana gülümseyip ‘Merhaba’ demenin yeterli olduğu fikrini paylaşıyor, ısrarlı sohbete gerek yok.
- Yüzde 80’e göre, tuvalete giderken yanınızdaki kişiyi müsaade istemek için uyandırmak normal. Ama yüzde 40’ı bunun uçuş süresince birden fazla yapılmaması gerektiğini belirtiyor.
- Yüzde 66 yanında horlayan bir yolcu olduğunda hiçbir şey yapmamayı tercih ediyor. Yüzde 20 ise kazayla dirseği çarpmış gibi yapıp onu uyandırdığını anlatıyor. Ha, bir de uçak tekeri yere değer değmez ayağa fırlayanlar var ki, onlara ne demeli hiç bilmiyorum. Anksiyete deyip geçelim mi?
ÖNCE DÜNYAYA SONRA UZAYA!
Uzay Ajansı Başkanı “Uzaya Türk mutfağından bir şeyler götürülebilir. Hatta uzay yolcumuz orada bulunanlara da bundan ikram etsin” demiş. NASA’nın ülkemizdeki dengi söylüyor bunu! Ve ben bu sözlerden anlıyorum ki; uzayda bir yerli malı haftası yapılabilir, hatta ortama iyice alışıldığında çiğ köfte partisi düzenlenebilir. Şaşırmam! Peki önceliğimiz bu mudur?
Diyelim ki bu öneriyi ciddiye aldık, kimse yemeklerimizi bilmiyor ki! Malum, dünya yemek trendlerini takip eden ‘Taste Atlas’ adlı bir derecelendirme sisteminin, ‘Dünyanın En İyi Mutffakları’ listesinde Türk mutfağı 17. sırada yer aldı geçen gün. Bu kadar köklü bir mutfağın yeri bu mudur? Benzer mutfak kültürüne sahip Yunanistan’ın listede ikinci olması ne anlama gelmektedir?
Dış güçlerin bir oyunu mudur bu? Önce bunlara baksak mesela? Gerçi, gastronomi yazarları bu listeyi ciddiye almadı ama mutfağımıza yatırım ve iyi tanıtım yapmak adına bir sorunumuz olduğu ortada. Bunu da uzaya Adana kebap yollayarak çözemeyeceğiz belli ki. Önce tanıtım, sonra ikram yani. Ama önce dünyaya, sonra uzaya!
JLo ve minik bir kedi
- Jennifer Lopez’in sözleri… MTV müzik ödülleri gecesinde ‘En İyi Şarkı’ ödülünü alırken “Beni kıran, bana yalan söyleyen kim varsa teşekkürler” demesi müthiş bir itiraftı. Çünkü bu sayede güçlü olmayı öğrendiğini söylerken, milyonlara kişisel gelişim dersi de vermiş oldu. Hayat böyle gerçekten; kırılıp döküldükçe öğreniyorsun, deneyim kazanıyorsun.
- Yaşama tutunan bir kedi… Yazar Sinan Dirlik Twitter hesabında paylaştı. Kedinin biri, iki yavru yapmış, biri ölmüş. Biri de onun evinin önünde ciyaklamış sürekli. Küçücük bir şey. Almış evine, biberonla besleyerek hayatta tutmaya çalışmış günlerce. Minik şey nasıl büyüdü, her gün günlük doz gibi bakıyorum mutlaka, izlemesi çok keyifli çünkü. Muazzam çaba ve emeği de alkışlıyorum.