Evet adam çok sempatik, çok yakışıklı, çok tatlı, çok sevimli, çok hoş ve bir sürü bir sürü şey daha. Ama ekranda o Türkçeyle sunuculuk yapması olmuyor. Tüm yakışıklılığı, sevimliliğine rağmen olmuyor. Biz severiz aslında yabancıların Türkçe konuşmasını. Hani pazardan 1 kilo domates alsa yarım kilo da benden olsun deriz, öyle sempatik gelir. Ama iş televizyon ekranlarında sunuculuk yapmak olunca durum değişiyor. Bir de program tek defalık bir program da değil, hemen her gün yayınlanıyor, tekrarları bile çokça izleniyor. Haliyle ekran karşısında sürekli bu Türkçeye maruz kılmak biraz kulak tırmalıyor.
Geçen programı seyrederken 12 yaşındaki oğlum “Anne, Danilo Şefi dinlerken benim Türkçem bozuluyor. Farkında olmadan onun gibi söylüyorum kelimeleri. Sen bunu yazsana” deyince evet dedim yazsam iyi olacak. Bir yetişkin ve bir çocuğun aynı düşüncede olduğu bir konuyu yazmamak olmaz değil mi?
Konu Masterchef’ten açılmışken, bir dönem izlemeyi bırakmıştım programı. Garip bir yarışmacıları vardı, papağanına işkence falan yapmıştı. O bölümden sonra seyretmemiştim, programın samimiyetinden şüpheye düşmüştüm. Yemek değil de reyting esas mesele gibi gelmişti. Şimdilerde tekrar seyretmeye başladım. Daha samimi geliyor şu an. Hem klasik Türk yemeklerini hatırlıyorum, hem bilmediğim yeni yemekler öğreniyorum. Fırın sütlaç gibi bir tatlının yapılması basit görünüp de aslında ne kadar zor bir tatlı olduğunu, mercimek çorbanın öyle soğan, havuç, patatesi bir tencereye koy kadar kolay olmadığını, ‘imam bayıldı’ya neden ‘imam bayıldı’ dediğimizi, -tam da oğlum bu yemeğe neden imam bayıldı diyorlar diye sorarken hem de-, yarışmacılara iltimas geçilmediğini, elemelerde 3 kişi de kötü ekler pişirince üç kişiden biri üst tura çıkacakken, üçünün de elendiğini, şeflerin iyi yemekten taviz vermediğini izliyorum. Bu da samimi geliyor. Evet bir şov programı ama esas konusu yemek, en azından bunu reytinge değişmiyorlar. Çok iyi bir televizyon izleyicisi olmasam da arada Masterchef’i seyretmek hoşuma gidiyor. Hem eğlence, hem fayda. Mesela uzun süredir unuttuğum fırın sütlacı yeniden yapmayı planlıyorum. Bakalım fırın sütlacıma evdekiler ne puan verecek?
Bu arada Mehmet Şef’in Esnaf isimli kitabını merak ediyorum. Esnaf lokantalarına değer verilmesinin bu kadar fast food ağırlıklı moda mekanlar rağbet görürken çok kıymetli buluyorum. Hatırlıyorum üniversiteyken bir erkek arkadaşımız kız arkadaşını esnaf lokantasına götürdü diye yadırganmıştı. O kadar afili mekan varken insan kız arkadaşını esnaf lokantasına mı götürürdü? Bana tuhaf gelmişti bu yadırgama, esas iyi yemek iyi esnaf lokantalarında yenirdi. Afili mekanların yemeği yemek değildi ki. Amaç iyi yemekse zaten esnaf lokantaları iyi tercihti.
Gençler arasında hala böyle bir yadırgama var mıdır bilmiyorum ama esnaf lokantaları Türk yemeklerinin esas mekanıdır. Reçeteleri ustadan çırağa geçer, dışarıdayken ev yemeği özlemini giderir, sağlıklı, lezzetli yemek yeme imkanı sunar, alıştığın tadı bulmana imkan verir, Türk yemeklerinin bir sonraki nesle hatta yabancı turiste tanıtılmasına katkı koyar. Makul fiyatlarla iyi yemek yersin esnaf lokantalarında. Şimdi bakıyorum bu işi alnının akıyla yapan çok güzel lokantalar var. Ve onlar bu işi layıkıyla yapınca kıymet verenleri de artıyor. Acaba bu yazıyı yazdıktan sonra bir esnaf lokantasında kuru-pilav mı yapsam?