Depremin ilk gününden itibaren arkadaşlarımla hem bölgeye yardımlar yolladık, hem de sonrası için gelen yardımları depomuzda muhafaza ettik. Koordinasyon sağlanıp çadır ve konteyner kentler oluşturulunca geçtiğimiz hafta ‘Çarşı Kadın’ ekibiyle soluğu Kahramanmaraş’ta aldık. İnsan zamanla her şeyi yaşadığını, gördügünü, hissettiğini söyler ya inanın hiç öyle değilmiş. Böyle bir acı, böyle bir metanet, böyle bir kabulleniş, böyle bir yas görmedim ömrümde. Hıçkıra hıçkıra ağlayıp bağırmak istiyorsun ama gördüğün metanet karşısında kilitlenip kalıyorsun. Yaşanılan acı ve yıkımın büyüklüğünü anlatacak kelime bulamıyorsun. Kime dokunsan acı fışkırıyor.
HÜZÜNLÜ BAKAN GÖZLER
İlk durağımız AFAD’ın kurduğu 12 Şubat Stadyumu’ndaki çadırkent oluyor. Gezerken bir çift gözü bana bakarken yakalıyorum; adı Muhammet. Annesi ve iki kız kardeşiyle çadırda yaşıyor. Oyuncak verdim, aldı. Ama ne yaptıysam Muhammet’in yüzünü bir an olsun güldüremedim. Ben ömrümde böyle hüzünlü bakan bir çift göz görmedim. Küçük çocuklar bile yaşanan dehşetin farkında. O minicik gövdesiyle duruşu, bakışları bıçak gibi saplandı kalbime. Herkesin acısını yaşama şekli farklı. Bir evde 5 cenaze varsa, 6 cenazesi olana saygıdan sessizce tutuyorlar yaslarını.
ADEM’İN VERDİĞİ MORAL
Depremin etkisinin büyük olduğu yerlerden biri olan Mimaroba’ya geçiyoruz. Grubumuzun içinde Survivor birincisi boksör Adem Kılıçcı da var. Özellikle çocuklar Adem’i görünce adeta çıldırdı. Günlerdir gülmeyen yüzler biraz olsun gülümsedi. Hani ünlüler gitmesin, fotoğraf paylaşmasın deniyor ya... Hayır, herkes gitsin, sarsın sarmalasın.
NİSA, PARK İSTİYOR
Çadırkenti dolaşırken 12 yaşındaki görme engelli Nisa ve annesi Fatma çıkıyor karşıma. Nisa, “Park istiyorum” deyiveriyor. Annesi Fatma’nın ise en büyük hayali kızının en azından protez bir gözünün olması. Fatma, “Psikolojik olarak etkileniyor bu durumdan ve içine kapanıyor. Beni göremese de en azından protez gözlerinin olmasını çok isterdim. Maalesef bunu taktıracak paramız yok” diyor.
SALİH’İN HİKAYESİ
İnanılmaz hikayeler dinliyorum gittiğim her çadırda. Bunlardan bir tanesi de Abdullah-Hüsne Güneş’in hikayesi. 17 yıl çocukları olmamış. Tüp bebek yöntemiyle 17 yıl sonra Salih’i alıyorlar kucaklarına. Depremde enkaz altında Salih’i sarıp sarmalıyorlar yaşaması için. Büyük uğraşlarla çıkabiliyorlar enkaz altından. Kendilerinin hayatta olmasından çok Salih’in yaşamasına şükrediyorlar.
‘İYİ Kİ GELDİNİZ’
Dağıttığımız oyuncakların, kıyafetlerin hiç bitmemesini istedim. Bir depremzedenin gelip, “İyi ki geldiniz. Sizleri görmek hepimize iyi geldi” demesi bir yumruk gibi indi yüzümüze. İnsanlar hâlâ enkazlarının önünde yitip giden hayatlarına ağlarken, içimden tek gelen sessizce sarılmak oldu. Çünkü her şeyini kaybetmiş birine “Hepsi geçecek” demek kadar boş bir cümle yoktu.