Restoranlar kapalı ama en lüks lokantaların şefleri bile mutfakta. Paket servis işinden başka çıkar yol olmayınca en azından kiralarını çıkarabilmek ya da personeline az da olsa para verebilmek için mekanlar hummalı bir çalışma içine girdi. Paketleme makineleri, karton ya da plastik kaplar satın alındı. Yani yine para harcadılar. Ardından paket serviste özelliğini kaybetmeyecek yemekler, bazıları tariflerde ufak değişikliklerle taşınmaya uygun hale getirildi.
Yeniköy’deki meşhur Araka’nın sahibi Pınar Taşdemir “En baştan dükkan açıyor gibiyiz. Daha önce paket servisimiz olmadığı için neredeyse her şeyi sıfırdan yapıyoruz” dedi. Birçok lüks restoran gibi onlar da Fuudy üzerinden sipariş alıyor. Ama Instagram’da o tablo gibi yemekleri gören direkt Araka’yı arayıp sipariş veriyor genelde. Birçoğu da gel-al sipariş.
Yemeklerini çok özlediğimi, ama restoranların açılmasını bekleyemeyeceğimi söyleyince Pınar beni evine davet etti. Ben dünyanın en tatlı köpeği olan French Buldog cinsi Üzüm ile oynarken, Pınar harika şeyler hazırladı. Bunların çoğu da paket servis menüsünde bulunuyormuş.
Levrek ceviche mesela müşteriye giderken kavanoza giriyor. Dedim ki bunu dondurma külahında verseler bile yerim. Kestaneli, bademli, taze baharatlı pilavı ben yanında kuzu tandırla yedim. Sadece pilavı almak da mümkün. Ördekle beraber pişen patates, hardallı yeşil salata ve ayva chutney muhteşem bir şeydi. Kestaneli kazandibi ise anlatılmaz yaşanır.
Siz benim kadar şanslı olmayabilirsiniz. Şefin evinde, şefin elinden yemeyebilirsiniz. Ama sipariş bölgesindeyseniz bunlar evinize kadar gelebilir. Değilseniz de artık gel-al sipariş vereceksiniz.
İşimiz fallara kaldı
Yıllardır gece hayatının en önemli mekanlarında karşımıza çıkan, tanımadığı kimse olmayan, son 5 senedir de Klein grubunun kulüplerinde kapıda durup kimin girip girmeyeceğine karar veren Lerna Narlı ile bir araya geldik. Korkmayın, görüntülü konuşma ile bir araya geldik. Komşu olmamıza rağmen önlemimizi aldık.
Dedi ki bizim sektör yerle bir olunca ben de artık falcı olmaya karar verdim! Valla çok isabetli bir karar, çünkü Lerna’nın kahve falları çok ünlüdür. Bir baktıran bir daha ister. Dedim benimkine de bak. Hemen bir kahve içip fincanımı çeşitli açılardan çekip yolladım. Tabii hemen yeme içme sektörünün durumunu sordum.
Ne yazık ki nisana kadar normalleşmenin N’sini göremeyecekmişiz. Bence nisan da iyimser bir öngörü. Demek ki alınacak önlemler işe yarayacak, birkaç aya kadar restoranlar ciddi önlemlerle açılacak, nisana kadar da normale dönecek diye yorumladım ben.
Bunlar hepimizi ilgilendiren tarafları. Nasıl ve ne zaman zengin olacağım, kısmetlerim, kaç vakitte hangi yollara gireceğim bana kalsın. Lerna sağolsun içimi umutla doldurdu. Bu kızın dedikleri daima çıkar. Ama daha merak ettiğim çok şey var. Ben bir kahve daha içip fincanı kapayayım.
Kahveci anneanneler
5 Aralık Dünya Kahve Günü dolayısıyla Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği’nin Arçelik’in ana sponsorluğunda düzenlediği online bir organizasyona katıldım. Gazeteciler, yazarlar, yeme içme alanının uzmanları vardı. Herkes sözleşmişçesine ilk kahvesini nasıl anneannesiyle beş altı yaşlarındayken içtiğini anlatıyordu. Bize ise o yaşlarda “Çocuklar kahve içmez. Bıyığın yamuk çıkar” gibi uyarılar yapılırdı. Doğruyu söylemek gerekirse reflüyle tanıştığımdan beri de pek kahve içemiyorum. Tercihimi de anca fal baktıracağım zaman Türk kahvesinden yana kullanıyorum!
Bu pizzaya değer
Şişli civarına taşındığımdan beri paket serviste sürekli acayip iyi yerler keşfediyorum. Ve çoğu zaman bu bölgede oturan arkadaşlarım zaten oraların müdavimi çıkıyor. Kurtuluş’taki Zucca da onlardan biri. Neredeyse İtalyanlardan daha iyi bir İtalyan pizzası yapan Zucca’nın sırrı odun ateşi. Bir de malzemeyi bol koymaları. Ama bunun da bir bedeli oluyor. İyi bir pizza için normal bir rakam ödüyorsunuz ama Amerikan zincirlerindeki seri üretim pizzalardan birazcık daha pahalı.
Balkabaklı pizzası çok satanlarda bir numara. Zucca’nın mantısını da çok övüyorlar. Bizim bildiğimiz mantı dışında ravioli, tortellini de mevcut. Hepsi el yapımı. Instagram hesaplarına girdiğinizde canınınız bunlardan çok isteyecek, uyarıyorum.
Evde Osso Buco
Yasakların başında olduğumuzdan hep yemek yazmak istiyorum. Karnım bir gün doyar inşallah! Daha önce sizlere bahsettiğim, Fatih’teki Edo Kasap işleri çok geliştirmiş. Burası yıllardır kaliteli bir şekilde hizmet veren bir mahalle kasabıyken, pandemi döneminde evlere teslimat siparişleriyle adını duyurmuştu.
Edo Kasap şimdi de hazır tepsilerde, fırında pişirmeniz için ilginç seçenekler sunuyor. Mesela tepsisiyle yöresel Hatay kebabı geliyor. Fırına atıyorsunuz, nasıl pişeceğini bilmiyorsanız da Ufuk Bey size Whatsapp’tan hemen tarif ediyor.
Bu Hatay kebabı neyse de Edo çıtayı iyice yükselterek evinize Osso Buco yolluyor. Marinesi yapılmış, sebzeleri dizilmiş şekilde tepside. O İtalyanca laf da ne derseniz, dana incik diye biliyoruz. Fırında 2.5 saat pişiriyorsunuz ve hazır oluyor. Bence tam yılbaşına uygun aslında. Ama yalnız yaşadığım için bu yılbaşı 12’yi bile göremeden uyuyacağım sanırım.
Duyarlı senaryo
Serenay Sarıkaya’nın Bergen’i oynayacağı filmin çekimleri bir türlü başlayamamıştı. Araya bir de pandemi girince iyice ertelenmişti. Bu kez artık bir aksilik olmadan filmin martta sete çıkması bekleniyor. Bu arada yapılan duyurularda, senaryonun Bergen’in ailesi tarafından onaylandığı ısrarla vurgulanıyor.
Bunun bir sebebi önümüzdeki Ahmet Kaya filmi örneği. Mahkemelik olan film, Ahmet Kaya’nın eşi Gülten Kaya’nın açtığı dava yüzünden uzun süre vizyona girememişti. Aynısını yaşamamak için önlemini almış yapımcı. İkinci bir sebep de Bergen’in hayatını anlatan ve ailenin onayını almayan yeni bir kitap daha çıkması.
Yapımcı korsan bir film yapılma ihtimaline karşı işi sıkı tutuyor. İyi de yapıyor çünkü ortaya çıkan senaryo kadın haklarına duyarlı bir yerden yazılmış. Zaten senaryoyu yazan 2 kişiden biri olan Sema Kaygusuz’un imzası bulunan hiçbir metin kötü olamaz. Kendisi önemli edebiyatçılarımızdandır, malum.
Ben Bergen’in filmini merakla bekliyorum. Umarım sinemalara gidebildiğimiz günler gelir de izleriz.
Özlem'in tabakları
Gastronomi bilgisine ve yeteneğine en güvendiğim şeflerden olan Özlem Mekik ile konuştum. Çok heyecanlıydı çünkü istediği gibi yemek tenceresi ve yemek servis takımı bulamayınca oturup kendisi tasarlamış. Kadı Kızı markasıyla işbirliği yaparak çıkardığı şahane koleksiyon için diyor ki “Çok içime sindi yaptığımız iş. Hem sağlam, hem kaliteli hem de çok şık şeyler ortaya çıktı.” Tencere tava, tabak vs. güzel de onların içi ne zaman güzel yemeklerle dolacak? Acaba ne zaman Özlem Mekik’in elinden çıkan yemekleri tadacağız, lezzet fırtınaları yaşayacağız? Bunları düşününce bir hüzünleniyor insan.