1994 yılı baharı. İstiklal Caddesi’nin en renkli, en cıvıl cıvıl zamanı. İstanbul’daki öğrenciliğimin ilk yılı olduğundan her fırsatta oradayım. Bir akşam arkadaşlarımla rutin ziyaretimizi yaptığımızda o dönem tüm caddeyi saran kitapçı/kasetçilerin hepsinden aynı şarkı yükseliyordu. Doğu ritim ve müzikleri eşliğinde son derece batılı ve adeta sihirli bir sesle bir kadın şarkı söylüyordu. Binlerce insan gibi ben de koşarak albümü satın aldım. Loreena McKennit’in adını ve sesini ilk kez duymuştum. Albümün adı ise ‘The Mask and Mirror’dı. Kanadalı müzisyen Loreena McKennit ‘The Mask and Mirror’ albümünün 30. yılı dolayısıyla turneye çıkıyor. İspanya ve Yunanistan konserlerinin tüm biletleri çoktan satıldı. Bizde de çok talep görüyor. Pasion Turca organizasyonuyla 30 Haziran’da İzmir Kültürpark Açıkhava’da, 1 Temmuz’da Ankara Atılım Üniversitesi’nde ve 2 Temmuz’da Harbiye Açık Hava’da bizlerle olacak. 10 stüdyo, 8 konser albümü olan ve birçok ödül kazanan, ülkesi Kanada’daki çiftliğinde yaşayan, kendi menajerliğini yapan bu nev-i şahsına münhasır sanatçıyla keyifli bir röportaj yaptım…
O dönem ‘The Mask and Mirror’ın Türkiye’de olay yarattığını biliyor muydunuz?
Bir dereceye kadar evet. Ama bunun nasıl olduğu benim içim hâlâ gizemini koruyor (gülüyor).
Albümün ardından 1995’te yine Harbiye’de verdiğiniz konserin biletleri anında tükendiği gibi, binlerce kişi de size duyabilmek için dışarıda birikmişti. Nasıl bir deneyimdi?
İstanbul’daki ilk konserimizdi. Çok heyecan vericiydi. Türkiye’ye daha önce hiç gelmemiştim. Konu müziğim olunca insanlardan pek bir beklentim olmuyor. Kanada dışında müziğimin takdir edileceğini hiç düşünmezdim. Şaşırmıştım açıkças
‘The Mask and Mirror’ 30’uncu yıl turnesi kapsamında 3 konser vereceksiniz. Ne beklemeliyiz konserden?
İlk bölüm farklı albümlerden ama ikinci bölümde albümü baştan sona eksiksiz çalacağız!
Şaka maka 30 yıl geçmiş. Geçmişe özlem duyuyor musunuz?
30 yıl önce üzerinde çalıştığınız yaratıcı bir işe dönüp bakmak gerçekten ilginç oluyor. Aklıma gelen o kadar çok şey var ki. Araştırmaya İspanya’dan başladım. Bu kültürdeki Fas etkisi hakkında bilgi sahibi olunca oraya geçtim. Araştırmadan sonra tabii kayıtlar geldi ve müziğime yaptığım seyahatlerde etkilendiğim imajları taşıdım. O dönem kafamda tekrar canlanıyor.
Zaten albümde Fas da var, İspanya da var, Shakespeare ve Britanya da var. Nedir aradaki bağ?
Aradaki bağ benim Keltler (Tarih öncesi ve İlk Çağ döneminde Avrupa’da yaşayan ve günümüzde altı ulustan oluşan bir halk) ve tarihleri hakkında bitmek bilmeyen merakım! 1991’de Venedik’te gördüğüm bir sergide Keltlerin sadece Britanya ve civarında yaşamadığını, MÖ 500 civarında Avrupa ve Asya’dan, Yunanistan ve Anadolu’dan da geçtiklerini öğrendim. Ben de o zamandan beri bahsettiğim yerleri geziyorum. Hatta 1995’te Sibirya’yı baştan sona trenle geçtim ve ortaya ‘Book of Secrets’ albümü çıktı.
Özellikle Doğu esintileri taşıyan şarkılarınızda dinle ilişkilendirilebilecek referanslar var. Bu meseleler 1990’lara göre artık daha hassas. Kazara da olsa bu inançların sahiplerini kırmamak için özel bir çalışma yaptınız mı?
14’üncü yüzyıl İspanya’sında Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Museviler hep birlikte yaşamış. Belki her zaman çok iyi geçinememişler ama bir arada olmayı başarmışlar. Bence insanlar ruhani bir bağlılığa ihtiyaç duyuyorlar ve din de bunu karşılıyor. Ziyaret ettiğim yerlerdeki kültürlere farklı yönlerden bakmaya çalışıp görünenin altında yatanlara ulaşmaya çalıştım. Hepimizin sevmeye sevilmeye ihtiyacı var. Ve aidiyet duygusuna ihtiyacımız var.
Ancient Muse’ albümünüzdeki ‘The Gates of Istanbul’ şarkınız sound olarak o kadar ‘Türk’ ki. Hikayesini anlatır mısınız?
Şarkılarım bir resim çizer benim. Kurgu bir ortam ve kurgu bir zaman. Kafamda İstanbul’a ait bir imaj vardı, eve dönme hissi taşıyordu benim için. Gerçeklikten çok fikrin estetik tarafına odaklandım. Stüdyoya girdiğimizde rahat ve hafif sallanan bir ritim istedim. Ama keman da olacaktı. Serap hissi veren bir ses yaratmak istedim.
Loreena McKennit arptan akordiyona, klarnetten kanuna birçok enstrüman çalıyor
Doğu müziklerini sizinki gibi Batılı bir vokalle birleştiriyorsunuz…
Sesim İrlanda ve Kelt müziğine uygun bir ses. Doğu’dan ilham alan şarkılar söylemeye başladığımda, fazla mı ileri gidiyorum diye düşündüm. Sonra vokali bana benzeyen Doğulu kadın şarkıcıları dinledim ve içim rahatladı.
Hâlâ 90’lardaki gibi şarkı söylüyorsunuz. Sesinizi nasıl korudunuz? (Not: Kendisi 67 yaşında.)
Beş yaşındayken bir çocuk korosunda şarkı söylemeye başladım. Gençliğimde klasik müzik eğitimi aldım. Bu yüzden sesimi, ona zarar vermekten nasıl koruyacağım da dahil olmak üzere eğittim. Ama şarkı söylemek çok fiziksel bir şey. Turneye çıkmanın veya performans sergilemenin de aynı derecede atletik bir şey olduğunu düşünüyorum. Antrenman yapıyorum, koşuyorum ve yeterince dinlenmeye çok dikkat ediyorum. Kendinizi sanatçı olduğunuz kadar sporcu olarak da düşünmeniz gerekiyor.
HARBİYE’Yİ GİYDİ!
Kenan Doğulu çarşamba ve perşembe akşamları Harbiye Açık Hava’da iki konser verdi. Sahne tasarımından dans şovlarına, kostümlerinden repertuvarına kadar her şey üzerinde ince düşünülmüş, çok çalışılmıştı. Bence Türkiye’nin en iyi müzik adamlarından biri olan Kenan Doğulu, bir vokal olarak şarkıcılıkta da artık zirveye ulaştı. Ama onu diğerlerinden farklı kılan şey, müzisyenlik ve şarkıcılığın ötesinde çok başarılı bir ‘entertainer’ olması. Batıda elinden her iş gelen sahne sanatçısına ‘entertainer’ yani eğlendirici deniyor. Kenan Doğulu her zamanki gibi inanılmaz bir enerjiyle, unutulmaz bir sahne deneyimi yaşattı bize. Kıyafetine ise hayran kaldım. Öğrendim ki önünde sütunlar olan ceketi, Özlem Kaya, Harbiye Açık Hava’nın tarihine referans vererek tasarlamış. Yani Kenan, Harbiye’yi giymiş meğerse!
‘BENİM YAZIM OLACAK’
Şarkıcı Seçil Gür Alaçatı’da vereceği konserler ile yaz sezonuna damga vurmaya hazırlanıyor. Birbirinden ünlü isimlerin sahne alacağı mekâna ziyarette bulunan Seçil Gür “Bu yaz benim yazım olacak. Alaçatı en eğlenceli sezonunu geçirerek” diyerek iddialı konuştu.
300 METREDE YÜRÜDÜ
Gökhan Keser, önceki gün Avrupa’nın en uzun cam yürüyüş rotası olan Skywalk’ta yürüdü. 300 metre yükseklikteki bu cam yol Emaar’ın içinde. Gökyüzünden sevgilisi Çiğdem Batur’u arayan Gökhan Keser “Böyle bir deneyim yok” dedi. Yeni şarkısı ‘Yalan’a gönderme yapan Keser “Yalan söyleyenleri buraya çıkartalım. Bir daha yalancılık yapmazlar” diyerek güldü.