Evvelsi gün '21 Mart Dünya ormancılık Günü’ydü. Tam da baharın uyanışı, yani Nevruz bayramıyla aynı gün. Bizler Türkiye’de buruk, içimiz kan ağlayarak andık bu günü elbette. Geçtiğimiz yaz yaşadığımız orman yangınlarının travmasını hâlâ üzerimizden atamadık. Sadece bizler değil; ağaçlar, orada yaşayan tüm canlılar ve civar köylüler de öyle...
Düşünün ki 28 Temmuz’da başlayıp 15 gün süren mega orman yangınlarında, Türkiye’de son 20 yılda yanan ağaç miktarından çok daha fazla orman alanı yok olmuş. Yani sadece 2 haftada! Daha kötü haber ise şu: İklim krizi yüzünden yangınların çok daha sıklaşması ve şiddetinin artması bekleniyor.
Unutmayın ki her ne kadar doğanın kendini yenileme gücü çok yüksek olsa da bir orman 10 yıl içinde 3 kez yanarsa artık tamamen yok oluyor. Tam da bu yüzden gelecekteki yangınlarda çok daha hazırlıklı olabilmemiz için Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWFTürkiye) ve Natura Doğa ve Kültür Koruma Derneği elele vermişler ve çok kapsamlı bir rapor hazırlamışlar. Bizlere hayati bir yol haritası sunmuşlar.
NEDEN TARİHİ?
Peki neden geçen yaz yaşanan yangınlar tarihiydi? Çünkü Orman Genel Müdürlüğü’nün verdiği sayılara göre; Türkiye’de daha önce her yıl ortalama 2 bin-3 bin orman yangını çıkıyordu. Bunlarda ortalama toplam her yıl 7 bin-8 bin hektar alan yanıyordu. Ancak geçen yaz çıkan yangınlarda tek başına 5 bin hektardan fazla alan yakan tam 16 ‘mega yangın’ meydana gelmiş.
İlk kez Batı Karadeniz gibi bölgelerde de ormanlar yanmış. Dahası; normalde yangın deniz seviyesinden belli bir yüksekliğe kadar çıkarken, geçen yaz 1000 metreden çok daha yükseklere kadar ulaşmış. Bu neden mi önemli? Çünkü o yükseklikte türleri tükenmek üzere olan ve korunması gereken endemik bitkiler barınıyor.
BİZİ YAŞATAN ALAN
Bir kere şunu anlamak gerekiyor: Orman, dünyanın ve bizim hayatımızı sürdürmemizi sağlayan alan. Havayı temizleyen, kuştan mantara sayısız canlıyı yaşatan ve gezegenimizdeki biyoçeşitliliği sağlayan, toprağı, suyu, havayı ve insanın ruh-beden sağlığını koruyan bir sistem. “Sorun şu ki biz ormanları sadece yangın olduğunda konuşuyoruz.
Çözümü de sadece yangın çıktığında panikle, hızla bulmaya çalışıyoruz. O yüzden eksik kalıyor, yanlış oluyor. Asıl tam da şimdi daha bahar gelmeden yangınları konuşmak ve sakince önlem almak gerekiyor” diyor telefonda konuştuğum WWF-Türkiye’nin Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem. Geçen yaz devasa yangınların 54 ilde meydana geldiğini ve 150 bin hektar ormanlık alanın yandığını anlatıyor.
Unutmayın ki ağırlıklı olarak Muğla ve Antalya’da çıkan yangınlarda 13 kişi hayatını kaybetti. 49 bin 200 dekar ekili-dikili üretim alanı zarar gördü. 265 büyükbaş, 3 bin 994 küçükbaş hayvan da canından oldu. Yanan arı kovanları da cabası.
EĞİTİM ŞART
Peki bir daha bu kadar büyük bedeller ödememek için ne yapmalıyız? Tabii ki öncelikle yüksek kapasiteli bir söndürme filosu tedarik etmek elzem. Bu ekipmanları kullanan kişilerin de eğitilmesi gerekiyor. Hızlı iletişim, hızlı örgütlenme ve istihbarat da çok önemli. Özellikle de canlıları kurtarmak adına. Eğitim, sadece söndürme ekibi için gerekli değil. Şöyle ki çıkan yangınların yüzde 95’i insan kaynaklı. Çoğunluğu da yollara yakın, dolayısıyla insanların olduğu yerlerde çıkıyor.
Yani sorumluluğu sadece iklim krizine atmamak, bizzat sorumluluğu üstlenmek gerekiyor. Çocuklardan köylülere, piknikçilerden kerestecilere eğitimi farklı programlarla acilen başlatmak gerekiyor. Ormanlara giriş-çıkışın yaz aylarında denetim altına alınması, ağaç diplerinde biriken ve çok kolaylıkla tutuşabilen kuru dalların düzenli temizlenmesi, kolay yanan kızılçam gibi ağaç türlerinin baskın olduğu ormanlarla yollar arasına daha zor yanan selvi gibi ağaçların dikilerek tampon bölgeler oluşturulması, su kaynaklarının korunup köylerde yağmur hasadı, gölet, sarnıç gibi yeni kaynaklar oluşturulması da sayılan önlemler arasında.
Ne var ki yangınları önlemek ya da yangın sırasında mücadele kapasitesini geliştirmek yeterli değil. Yangın sonrasında da doğru şekilde ormanları rehabilite etmek ve yeniden yeşermelerine yardımcı olmak en az o kadar hayati bir konu. Devam edeceğiz.