Kafalar gerçekten karıştı: Bir yandan ‘iklim krizi, küresel ısınma’ sözleri ortalığı kasıp kavuruyor. Diğer yandan yaz aylarında maruz kaldığımız sürekli rüzgarlar, ara sıra bastıran olağanüstü sağanak yağışlar ve bu yazın hayatımızda görmüş olabileceğimiz ‘en serin yaz’ olduğu iddiası… Buna bir de geçen kışın çok sert geçmiş olmasını ekleyin. Bir anda ‘Dünya aslında ısınmıyor, soğuyor’ diyenler ortaya çıktı. Hatta ‘Mini Buzul Çağı’nın kapımıza dayandığını söyleyen akademisyenler var. Mesela Northumbria Üniversitesi Matematik Profesörü Valentina Zharkova 4 yıl önce Güneş’teki manyetik dalgaların 2021 yılından başlayarak azalacağını, bu yüzden daha az Güneş lekeleri oluşacağını, böylelikle Dünya’nın soğuyacağını iddia etmişti. Bunun üzerine Meteoroloji Mühendisleri Odası ise ‘Buna katılmıyoruz. Güneş’teki faaliyetlerin azalış veya artışı, Dünya’nın sıcaklığında en fazla yüzde 1 etkilidir” demişti. Peki ama o zaman neden ‘en serin yaz’ ve çok kar yağışlı kış?
HAVALAR ÇILDIRMADI!
‘İklim’ denilince ilk akla gelen isim olan Prof. Mikdat Kadıoğlu’nu arıyorum. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Meteoroloji ve Afet Yönetimi Profesörü olan Mikdat Kadıoğlu, “Hava durumuyla iklimi karıştırıyorlar. Temel kavramlar birbirine girmiş durumda! En ufak bir hava değişikliği olunca hemen ‘iklim değişikliği’ diyorlar.
Her şeyi iklime bağlıyorlar. Oysa bahsettiğiniz sert kış da serin yaz da sadece gelip geçici hava değişimleri” diyerek söze başlıyor. “Bu yüzden ‘Hani ısınıyorduk, havanın durumuna baksana!’ cümlesi havada uçuşuyor!” diye devam ediyor. Oysaki ‘iklim değişikliği’ denilen trendin çok yavaş geliştiğini anlatıyor. “Eskiden Dünya 150 bin yılda 1 derece ısınırdı. Şimdi ise insan faktöründen dolayı sadece 150 yılda 1 derece ısınıyor” diyor.
Yani 1000 kat daha hızlı bir ısınma süreci... Ancak yine de hâlâ 150 yıl alan bir trend. Yani öyle sert geçen bir kışla falan bozulabilecek bir gidişat değil. Mikdat Hoca ‘Havadan Sudan Doğru Bilinen Yanlışlar’ kitabında havanın havai, geçici bir şey olduğunu ayrıntılı anlatıyor.
İKLİMLER HEP DEĞİŞİR
- Mikdat Kadıoğlu ‘iklim değişikliğinin’ Dünya’nın var olduğundan bu yana hep yaşanmış bir süreç olduğunu özellikle vurguluyor. Mesela 1816 yılında Endonezya’da devasa Tambora Volkanı’nın patlaması sonucunda o yıl yaz mevsimi yaşanmamış. Patlamanın külleri Güneş ışınlarını kestiği için, ‘yazsız yıl’ olarak tarihe geçmiş. Bu da Dünya’nın Buzul Çağı’na geçişini hızlandırmış.
- Güneş’teki patlamalar ve dolayısıyla Güneş’ten Dünya’ya gelen enerji miktarı, Dünya’nın uzaydaki astronomik hareketleri (yani ekseninin kayması sonucunda mevsimlerin yer değiştirmesi), volkan patlamaları ve tektonik hareketler (depremler) iklim değişikliğinin başlıca nedenleri. Hatta tektonik hareketler sonucunda 100 yıl önce koskoca bir kıta olan Hindistan’ın nasıl bir ülkeye dönüştüğü örneğini veriyor Mikdat Hoca.
GÖSTERGELERİ BAŞKA
Prof. Mikdat Kadıoğlu, şu an yaşanan bu muazzam ekolojik yıkımın insan faktörü yüzünden olduğuna ise özellikle dikkat çekiyor. 1000 kat daha hızlı değişen iklim yüzünden, yıkımın da en az 1000 kat daha fazla olduğunu söylüyor. Yani bu topyekun yıkımın sadece sebebinin değil, sonucunun da insan yüzünden çok daha yıkıcı olduğunu vurguluyor. “İnsan olmazsa meteorolojik bir olay afete dönüşmez.
Mesela dere yatağı taşsa ne olur ki? Akar gider… Sorun, insanın dere yatağında yaşaması ve o yüzden ölümlerin meydana gelmesi” diyor. Binaların dayanıksız olmaları yüzünden depremlerin can alması da aynı şekilde… “Kuraklık da mesela Dünya var olduğundan beri olmuştur. Ama bizim yaşadığımız doğal bir meteorolojik kuraklık değil ki. 1 kişi olması gereken yere 40 kişi koyarsan, su kıtlığı yaşarsın. Arz-talep dengesini bozuyoruz. İklim o kadar değişti, azıcık da sen değiş!” diyerek sözlerini bitiriyor. Çok haklı. Suçu iklime atmak hiçbir çözüm getirmiyor.
İKLİM DEĞİŞTİ, BİR SEN DEĞİŞMEDİN!
İklim değişikliğinin göstergelerinin ise hava, su, yağmur, kar vs. gibi yerel olmadığını, resme çok daha geniş, küresel bakmak gerektiğini vurguluyor. Bunlar neler mi? Deniz seviyelerinin yükselmesi, orman yangınlarının artmış olması, aşırı böceklenme, hayvanlardan insana geçen hastalıkların çoğalması, buzulların erimesi, nesli tükenen hayvan türleri (özellikle de narin kuş türleri), şiddetlenen meteorolojik olaylar ve bunların afete dönüşmesi. Tüm bu göstergelere bakınca da Dünya’da bir süredir sürekli bir ısınma trendi olduğu bilimsel olarak ortaya çıkıyor.
6’NCI YOK OLUŞ
Hep yazıp çiziyorum: Dünya üzerinde insan dışındaki canlı nüfusu son 50 yılda yüzde 68 azalmış. Var olan hayvan ve bitki türlerinin yüzde 75’i yok olmak üzere. Bilim insanları buna ‘Yeryüzünün 6’ncı Yok Oluşu’ ismini takıyor. Zira insanoğlunun var oluşundan bu yana Dünya üzerinde yaşam 5 kez böyle tükenmiş. Ama bu sefer bir fark var: Bir yok oluş ilk kez insan eliyle oluyor! O yüzden tek çözüm de tüm insanların beraber harekete geçmesinden geçiyor.