Ramazan’ın barış, hoşgörü, kardeşlik getirmesi beklenirken ne yazık ki dişler sıkılıyor, ayrılıklar depreşiyor, yarıklar büyüyor! Baş tetikleyicisi de kusura bakmasın, Başbakan’ın kendisi! Başbakan, Ramazan başında ne demişti? “Lüks otellerdeki iftarlara itibar etmeyin”. Her zamanki gibi başta kendisi dinlemiyor söylediğini. Önce bir sendikanın iftarına gitti. Sonra da MÜSİAD’ın iftar yemeğinde şiddet yanlılarını resmen teşvik etti! İftar davetlerine gitmemezlik etmeyecek, çünkü her iftar bir saate yakın canlı yayın demek bütün ekranlarda!
Hele şimdi anayasa oyununun propagandasını yapması lazım. “48 madde üzerinde uzlaşılmış, bari onu geçirelim” diyor. Oysa üzerinde uzlaşılmış maddelerin bir şey değiştireceği yok. Kılıçdaroğlu akıllı bir karşı atak yaptı: “Başkanlık sistemi dayatmasını çeksinler, tıkanmış olan 40 maddeyi daha hazırlayıp hepsini geçirelim” diyor. Yapmaz, yapamaz, çünkü Başbakan uzlaşmadan değil, çatışmadan besleniyor. Muhalefetle işbirliği işine gelmez. Geçen oturumlarda AKP, kendi hazırladığı bir maddeyi bile, muhalefet de desteklediği için onların teklifi sanıp reddetti! Şimdiye kadar muhalefetin önerdiği 109 konudan hiç birini kabul edip görüşmemişler! Yani kazara CHP başkanlık sistemini önerse onu bile reddederler!
[[HAFTAYA]]
Onlar demokrasi için can verdi
Muhtemelen 18 dakika boyunca dövülmüş o kıstırıldığı karanlık sokakta, Ali İsmail. 19 yaşında, üzüm gözlü, güzel gülüşlü bir delikanlı. Nasıl bir vahşet ki biri vurmuş sopayla, öteki basmış tekmeyi. Bir arkadaşı fırının oraya saklanıp izlemiş, çıksa onu da öldüreceklerdi. Savcılık 18 dakikalık görüntünün silinmiş olduğunu açıklıyor. Diğer kameraların görüntüleri bozulmuş. Çocuk hastanede yattığı bir ay boyunca gizli eller delilleri silmeyi becermiş. Belli ki sıradan bir kızgın esnaf değil. Gaz maskelerinden, davranışlarından görevli oldukları açık.
Tedavi edilseydi...
Ve Ali İsmail, ilk gittiği hastanede gerekli tedaviyi göremiyor. Tuhaf davranışlı bir doktor onu ölüme terkediyor. Hani insan değer mi diye kahroluyor, değer miydi Ali İsmail’in ölümüne, değer miydi diğer beş gencin ölümüne, değer miydi 11 kişinin gözünü kaybetmesine, ağır yaralılara, 8 bin kişinin yaralanmasına! İki ağaç için değmezdi! Gezi Parkı için hiç değmezdi. Ama sen zaten bu direnişi sadece Gezi ve ağaç sandıysan hiç anlamamışsın. O çocuklar başkaları keyfi nedenlerle ölmesin diye, birileri emir verip dövdürmesin, birileri delilleri saklamasın, birileri gaz tüfeğini insanların kafasına sıkmasın diye öldü! Hukuksuzluk, adaletsizlik, yağma olmasın, ‘ben ne dersem o olur, ben iktidarım sana mı soracağım, benim kalabalığım daha çok, buraya gelirsen palayı yersin’ denmesin diye öldü. O gencecik insanlar demokrasi, eşitlik, hak ve hukuk için canlarını verdi! Onun için Değer Canım. Bir gün bu ülkeye gerçek demokrasi geldiğinde, ileri demokrasi aldatmacası, liberal aydın palavrası bittiğinde, demokrasi kürsüden ibarettir yanılgısı sona erdiğinde mücadelede onların da kanı olacak. Acı da olsa değer. Hep deniyor ya; ‘başkalarının da canı yanmasın diye’!
Palalı Sabri kaçmadı, ziyarete gitti!
Palalı saldırganın şimdi de elini kolunu sallayarak yurt dışına gitmiş olması kamu vicdanını yaralıyor, şiddet heveslilerini cesaretlendiriyor! Palalı Sabri gözaltından “kaçma şüphesi yok” diye serbest bırakılmasına oluşan tepkilerden sonra hakimin tutuklama kararı vermesinden bir gün önce, Fas’a uçuyor. Hakkında yurt dışına çıkış kararı da yok, kaçmıyor, gidiyor! Avukatı “Karısı Faslı, kayınpederini ziyarete gitti, dönecek” demiş. YÖK eski başkanı Kemal Gürüz gözaltı haberini duyunca yurt dışından gelip teslim olmuştu, kaçma şüphesiyle tutuklandı, hala içerde.
Koskoca Donanma Komutanı, ataşeler, NATO’nun en üstteki ikinci adamı yurt dışından gelip teslim oldukları halde “kaçma şüphesiyle” tutuklandı, hatırladınız mı? Hatta hastanede unutulduğunda taksi tutup cezaevine dönen, cezaevi sevk aracı Bolu’da arızalanınca inip iten subaylar var, onlara artık kızıyorum! Ama onlar Ergenekon ve Balyoz sanığıydı, oysa palalı Sabri güvenilir bir holigan, değil mi?
13 Temmuz 2013, Cumartesi 05:00
Haberin Devamı