Hacı Sabancı, bir seyahatte sevgilisi Özge Ulusoy’un telefonunu karıştırıyor, annesiyle ilgili yazdığı çirkin mesajları görünce 6 yıllık sevgilisini anında terk ediyor.
Sevgilinin annen hakkında çirkin çirkin konuştuğunu öğrenmek fena...
Ama sevgilinin cep telefonunu karıştırmak da pek fena! Allah kimseyi bunu yapacak hale getirmesin ama kabul edelim ki bu casusluk arzusunu duymayan azdır.
Zaten olay sonrası herkes birbirine sorar oldu: Sevgilinin telefonunu karıştırır mısın? ‘Hayır’ diyenler ya da ‘istemem’ diyenler biraz açılsın çünkü hiç inandırıcı değiller!
ŞİFREYİ VERMİYORSA!
Öte yandan, sevgilinin telefon şifresini biliyorsan çok şanslısın... Öyle kolay kolay verilmez o şifre, veren sevgiliyi öp başına koy bence.
Peki şifresini asla vermeyen sevgiliye ne dersin?
“Demek ki sakladığın şeyler var” dersin, illa ki şüphelenirsin.
O şifre verilmiyorsa vardır elbet bir bit yeniği!
Bu arada parmak izine de güvenmesin kimse. Uyurken parmağını alıp basarlar telefona ruhun bile duymaz.
Geçenlerde okudum…
İranlı bir kadın uçakta uyuyan kocasının parmağını alıp basıyor telefonuna, aldatıldığını öğrenince de öyle büyük kavga çıkarıyor ki uçak acil iniş yapmak zorunda kalıyor.
Telefonlar gerçekten bizim kara kutumuz oldu. Her şeyimiz avuç içi kadar telefonlarımızda.
Bu gerçeği şahane anlatan bir film tavsiye edeyim o zaman.
İtalyan yapımı ‘Perfect Strangers’ı mutlaka izleyin; meseleye cuk oturuyor çünkü.
Dışının güzelliği içine vursa…
Yeni AKM binasını sevdim.
Gayet modern, gayet işlevsel ve bir şehir meydanına yakışacak şıklıkta. Üstelik bir babanın eserini, oğlunun yeniden yapması da anlamlı. (Binayı Hayati Tabanlıoğlu yapmıştı, yeni binayı ise Murat Tabanlıoğlu yeniden yapacak)
'AKM yıkılmasın’ diyenlerden de pek ses çıkarmadığına göre, çok şikayetçi değiller demek.
Sahiden 10 yıldır yıkık dökük, virane duran bir binanın kime ne yararı olacaktı?
Demek ki geneli memnun edecek kararlar alınırsa, çok da kavga, tartışma çıkmıyormuş.
Şimdi tek dileğim var…
Bu işe sadece bina dikmek, “mimarisi de iyi oldu, tamam işte” diye bakılmaması.
Bu binadaki kültür sanat programlarının, içeriğin, her kesime hitap edecek şekilde, çağdaş bir yönetim anlayışıyla kurgulanması. Yani işin bürokratlara değil, ‘bir bilen’ sayılacak insanlara bırakılması.
Asıl o zaman bu eser kıymetlenecek, sevilecek.
BU FİLMİN BAŞROLÜNDE CENGİZ BOZKURT VAR!
Barış Arduç ve Elçin Sangu ikilisi ‘Kiralık Aşk’ dizisi başladığı ilk günden beri birbirlerine o kadar çok yakıştırılıyor ki; dizi bitince bir film çekmeleri kaçınılmazdı.
Sonunda çektiler o filmi.
‘Mutluluk Zamanı’ bu hafta vizyonda. Barış çapkın bir işadamı, Elçin erkeklerden kaçan bir heykeltıraş rolünde.
Filmi galada izledim ve şunu düşündüm; keşke ikisi de bu ilk filmlerinde üzerinde daha çok çalışılıp düşünülmüş bir hikaye ile perdede boy gösterseydi.
Çünkü aklınıza gelebilecek her tür klişe bu filmde mevcut.
Barış Arduç’un fit vücudu, yakışıklı yüzü, Elçin Sangu’nun su gibi güzelliği yeter diye düşünmüşler belli ki.
“İyi de filmdeki hayatlar çok sürreal olmuş” diyecek kimse de yokmuş belli ki!
Filmi tek kurtaran şey ise Cengiz Bozkurt’un müthiş performansı! Ezik, kendine güvenemeyen ağabeyi o kadar iyi oynuyor, doğal komikliğiyle filmi öyle bir yere taşıyor ki; filmin başrolü bana göre odur.
SEVİŞME SAHNESİNDE DIŞARI ÇIKAN KİM?
Başrol oyuncuları bu kadar sevilince, Mutluluk Zamanı’nın gala gecesi de çok konuşuldu.
Gupse Özay, sevgilisi Barış Arduç’un yanındaydı.
Hatta Arduç ve Sangu ikilisinin çok yakıştırılması sorulduğunda; “Ben de ikisini çok yakıştırıyorum” diye şahane bir açıklama yaptı. Özgüven uzay seviyesinde!
Bu arada filmdeki romantik öpüşme ve sevişme sahneleri başlamadan evvel, Elçin Sangu’nun sevgilisi Yunus Özdiken sessizce salondan çıktı, o sahneler bitince de gelip yerine oturdu.
İnsanlık hali; sevgilisinin sevişme sahnelerini görmeyi tercih etmiyor demek ki!
Ayrıca ekibin arasına girmek, sevgilisinin yanıbaşına kurulmak yerine arkaya geçip oturmayı tercih eden, dikkat çekmek istemeyen bir sevgiliyi de ancak takdir ederim.
11 Kasım 2017, Cumartesi 05:00
Haberin Devamı