Baktılar ki iş başa düştü, önce “Vardiya Bizde”yi kurdular. Nöbeti devraldıktan sonra Silivri önünde bekleşmek yetmedi, Sessiz Çığlık eylemini koyup sokaklara çıktılar. Beşiktaş, Kordon, Sakarya derken üç büyük kentte sokak eylemleri yapmaya başladılar. Onlar ki subay eşleri, subay çocukları. Onlar ki halkın ağzındaki “paşa karıları”. Dün ellerinde “Ben en çok babamı sevdim” pankartlarıyla halkın ilgisini çekmeye, uğradıkları haksızlığı anlatmaya çalışıyorlardı.
Yanlarında içeriden yeni çıkmış Soner Yalçın, gazeteci Barışlar. CHP milletvekili Melda Onur. Ataol Behramoğlu, Bedri Baykam. Avukatlar. Emekli subaylar. Değişik fraksiyonlardan, değişik düşüncelerden, çeşit çeşit insan. Böyle bir manzarayı birkaç yıl önce kim aklına getirebilirdi ki? Hukuksuzluğa, iftiraya, komploya isyan insanları birleştiriyor, sokaklara döküyor, hatta lokma döktürüyor! Subay eşleri fotoğraf çekiyor, bildiri dağıtıyor, kokart takıyor, kürsüye çıkıp konuşuyor, çocuklar babalarının fotoğrafını taşıyor. Ama beni ille de ve en çok, o hüzünlü bakışları yaralıyor. Bir çocuğun babasının haksız yere tutuklanmasını anlamasına imkan yok! Affetmesine de!
Virüslere dikkat!
Başbakan Erdoğan, önce telefon edip geçmiş olsun dileyerek şaşırttı bizi, sonra yetmedi, Ergin Saygun’u ziyarete gitti. Ne kadar insani bir davranış. Alkış. Ama Saygun neden hastalandı? Hijyenik ortamda tedavi edilmesi gerekiyordu. Yargıya bir türlü laf anlatılamadı. Saygun’un başında eli tüfekli jandarmalar bekledi, ameliyata götürülürken bile asansöre onlar da binmiş, silah, postal, ve sonuç virüs ve hastalık.
[[HAFTAYA]]
Ameliyat oldu, ölmedi, yoğun bakımda yatıyor ve Başbakan ziyaretine geldi, bir tekinin bile üzerinde sterilize edilmiş kıyafet, bone yok, Allah bilir, ayakkabılarda galoş bile yok. Başbakan’a cevap verebilsin diye solunum cihazı çıkarılıyor. Bu sefer de severken öldüreceğiz paşayı! Bu arada hatırlatırım: Fatih Hilmioğlu, siroz ve kanser hastası, cezaevi koşullarında tedavi olamıyor, tahliye bekliyor!
Aşk için yemeğe götürmek şart değil
“Sanki bu ülke, kadına değer veren, sevgi şefkat gösteren erkeklerin ülkesi de Sevgililer Günü kutlayacağız diye kırılıp geçiyoruz” diyor polis adliye haberleri sayfasını hazırlayan editör arkadaşım Ayşe Özdemir! Bir haftadır bana da fenalık geldi, kıyamet kopuyor, lokantalar, mağazalar, herkes tüketim çılgınlığı körükleyip 14 Şubat’tan nemalanmak peşinde. Ertesi gün doğuracak hamile kadını önce dövüp sonra balkondan atmış kocalar var bu memlekette. Güzellik kraliçesi sevgilisini öldüresiye dövüp kemiklerini kıran, ayrıldığı eşini adım adım takip edip öldüren!
Aşk iştah keser
Sevgililer Günü de nereden çıktı? Aslında amacım bunları da yazmak değildi, gerçekten seviyorsanız birbirinizi, zaten ille de lüks bir lokantaya yemeğe gitmeye de gerek yok. Elele tutuşup sokağa çıkmak da yeter! Gün batımını seyretmek, deniz kenarında yürümek, Boğaz Vapuru’nda sarılıp oturmak. Birbirini sevdiğini ele güne duyurmak. Elbette Burgaz Kalpazankaya’da güneşi batırırken başbaşa yemek de havaya sokar insanı ama o gün her masada bir çift, kızın elinde bir demet çiçek, herkes kim daha romantik diye birbirini kesiyor, valla böyle bir kalabalığa katılmamak daha bile cool olabilir! Hem insan sevgilisinin yanında yemek de yiyemez ki, aşk iştah kapatır, yiyorsa şüphelenin! Siz heyecandan titriyorken adam bir metre kebabı götürüyorsa yuh! Üstelik de yemekten sonra bir ağırlık çöker ki insana, herhangi bir eylem de hikaye. Ve yine, illaki kadınlara mı hediye verilir canım, erkeklere de hoşluk yapılabilir ama en keyif vereni kocaman bir öpücük değilse nedir?
Aşk bir güne sığmaz
Hem insan sevgiliyse her gün aşık değil midir? Sabah gözünü açtığında ilk onu, gece uyumadan önce en son onu düşünmüyorsan ve her on beş dakikada bir mesaj var mı diye telefonuna bakmıyorsan ve bir güne tıkılıp kaldıysan sen zaten aşık değilsin! Hediye almasan da olur, yemeğe gitmeseniz de. Bakın size nasıl ucuza getirdim olayı!
Cesur bir kanal aranıyor
Öyle anlaşılıyor ki Medya Mahallesi izleyicileri, bir haftalık suskunluktan sonra bile en ufak bir açıklama yapmayan CNNTürk’den umudu kesmeliler. Ayşenur Arslan’ın hazırlayıp sunduğu ve büyük ilgi gören program, muhalif kimliği nedeniyle geçen yıl erken yayından kaldırılmış, bu yıl ise “denge” sağlamak için Arslan’ın yanına illa ki bir başkasının gelmesi şartı konulmuştu.
Nagehan Alçı’ya “Hayır” diyen Ayşenur Arslan, Akif Beki ile çıktığı yolculukta seyircisine saç baş yoldururken program sekteye uğradı. Herkes Ayşenur Arslan havlu attı zannederken meğer Beki alınmış ve programı bırakmış. Program izleniyor muydu? Evet! Hâlâ bekleniyor mu? Evet! Peki, Allah aşkına, yok mu bu programı transfer edip yayınlayacak bir başka kanal? Bu kadar mı gölgemizden korkar olduk, ne yapılıyordu ki bu programda? Bunun için mi Soner Yalçın’ın yeni bir kanal açmasına tutukluluk dahil her türlü engel konuldu? Peki illa görüntülü olması da şart değil, programı yayınlayacak radyo da mı yok?